12 yıl önce Biyogüvenlik Kurulu raporunda insan ve hayvan sağlığına zararlı olduğu raporlaştırılmış Monsanto’ya ait mısıra, bakanlık ithalat onayı verdi. Bakan Kirişçi’nin GDO savunusu ise dikkat çekici
Yusuf Gürsucu
Tarım ve Orman Bakanlığı, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği (BESD-BİR) başvurusu üzerine, GDO’lu bir mısır çeşidi ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verdi. GDO’lu 23 mısır ve 13 soya çeşidi ile üç enzime daha önce izin veren iktidar, bu izinle GDO’lu mısır çeşidi sayısını 24’e yükseltirken halk sağlığı hiçe sayılmakta. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği İktisadi İşletmesi (BESD-BİR) başvurusu üzerine genetiği değiştirilmiş bir mısır çeşidinin hayvan yemlerinde kullanılmasına ilişkin biyogüvenlik kararı bugün Resmi Gazete’de yayınlandı. Buna göre; genetiği değiştirilmiş NK603×MON810 mısır çeşidinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verildi. Bu mısır çeşidi dünyanın dört bir yanında çiftçilerin düşman olarak gördüğü tarım ve GDO tekeli olan Monsanto’ya ait olması ise dikkat çekici.
12 yıl önce zararlı, bugün onay
NK603 X MON810 mısır çeşidinin gıda amaçlı ithalatı için, Biyogüvenlik Kurulu 03.03.2011 tarihinde oluşturulan ‘Bilimsel Risk Değerlendirme Komitesi’ tarafından hazırlanan raporda ithal edilmek istenen mısır çeşidiyle ilgili uyarılara rağmen 12 yıl sonra Tarım ve Orman Bakanlığı GDO’lu mısır çeşidine onay verdi. Komitenin elde ettiği bazı sonuçların detayları dikkat çekici. Yapılan incelemede GDO’lu NK603, MON810 ayrı ayrı ve NK603-MON 810 mısır çeşidi birlikte değerlendirildi. Raporda, NK603 mısırla beslenen dişi ve erkek sıçanlarda (28 ve 90 gün süreli) histopatolojik açıdan yüzde 33 oranında GDO mısır içeren yemi tüketen gruplarda karaciğerde minor değişiklikler saptanmıştır. Diğer yandan kalp, adrenal bezler, dalak ve hematopoetik sistemde bazı farklılıklar belirlendiği ve elde edilen verilerin hepatorenal toksisiteyi işaret ettiği belirtiliyor.
Deneylerde birçok bulgu
Yapılan çalışmada, MON810 mısır çeşidini içeren yemle beslenme sonucu oluşabilecek toksikolojik etkilerin belirlenmesi için Hammond ve ark. ( 2006) tarafından deneyler yapıldığı, 20 erkek ve 20 dişi Sprague-Dawley sıçandan hematolojik parametrelerde ortalama korpuskuler hemoglobin (MCH) konsantrasyonunda hafif bir azalma ve dişi sıçanlarda trombosit sayısında artış görüldüğü vurgulanmış. MON810 mısır içeren yemle domuzlarda yaptıkları 31 günlük besleme sonucunda ise bazı önemli sonuçlar elde edilmiş. Bu besleme çalışmasında MON810 mısır tüketen domuzların böbrek ağırlıklarında önemli bir artış olduğu belirlenmiş. Aynı araştırıcılar daha uzun süreli besleme çalışmalarında, GDO mısırla beslenen domuzların 30 günden sonra serum üre konsantrasyonlarının arttığına dair bulgulara sahip olduklarını makalelerinde beyan edildiği raporda yer alıyor.
Karaciğerde güçlü etki
MON810 mısırın olumsuz etkilerinin bulunduğu başka bir çalışma da Sagstad ve ark. (2007) somon balıklarının (Salmo salar L.) yemlerine nişasta kaynağı olarak düşük veya yüksek oranda katılan MON810 mısırı tüketen balıkların hem karaciğer hem de bağırsaklarındaki superoksit dismutaz (SOD) enzim aktivitesi ile karaciğerdeki HSP70 (heat shock protein 70) protein düzeyinin diğer gruplarla karşılaştırıldığında daha yüksek bulunduğunu ifade edilmiş. Çalışmada yüksek miktarda GDO olmayan mısır tüketen balıklarla yüksek miktarda GDO mısır tüketen balıkların akyuvar düzeyleri karşılaştırıldığında, GDO mısır tüketen balıkların granulosit düzeyinde artış, lenfosit düzeyinde azalma, toplam granulosit+monosit düzeyinde artış görülmüş. Bu durumun GDO’lu mısırın karaciğer metabolizması üzerine olan sekonder etkilerinin güçlü bir göstergesi olduğu belirtilmiş. Ayrıca karaciğerdeki HSP70 protein düzeyinin GD mısır tüketen balıklarda daha yüksek çıkması da bu durumu desteklediği vurgulanmış.
Birçok yan etki
Vendemois ve ark. (2009) tarafından yapılan çalışmada 3 ana ticari genetiği değiştirilmiş mısır (NK603, MON810 ve MON863), sıçanlara 90 gün boyunca yedirildikten sonra elde edilen sonuçlar daha çarpıcı veriler bulunmuş. 2 farklı laboratuvarda ve 2 farklı tarihte yapıldığı, OECD rehberi ve standartları kullanılarak yürütüldüğü ifade edilen bu çalışmada yaklaşık 4-6 haftalık erkek ve dişi SpragueDawley ırkı sıçanların kullanıldığı, her grupta 20 erkek ve 20 dişi sıçan tutulduğu, ancak her grupta sadece 10 sıçandan kan ve idrar örnekleri alındığı belirtilmiş. Çalışmanın sonuçları cinsiyete ve genellikle doza bağlı bir şekilde test edilen 3 GDO mısır çeşidinin tüketiminin yan etkilere neden olabileceği açıkça gösterilmiş.
Yavru ölümleri
Bu 3 GDO mısır çeşidi arasında farklılık olmasına rağmen etkilerin çoğunluğunun böbrek ve karaciğer gibi besinleri detoksifiye eden organlarla ilgili olduğu ifade edilmiş. Ayrıca kalp, adrenal bez, dalak ve hematopoteik sistemle ilgili etkilere de dikkat çekilmiş. 3 nesil besleme çalışması yapan Kılıç ve Akay (2008) bulgulara göre GDO mısırla beslenen ve beslenmeyen sıçanlar arasında yapılan karşılaştırmada karaciğer ve böbreklerde bazı histopatolojik bulgulara ilave olarak kreatinin, total protein ve globulin düzeylerinde değişiklikler tespit edilmiştir. Çalışmada bütün gruplarda yavru ölümleri görülmesine rağmen Bt mısır içeren yemleri tüketen grupta yavru ölümlerinin daha fazla olduğu tespit edilmiştir… Seralini (2005) de 33 oranında MON 863 GDO’lu mısır ile 90 gün beslenen erkek sıçanların böbrek ağırlığında azalma, tübüllerde değişiklikler, inflamasyon, yenilenme bozuklukları ve dişilerde kan şekerinde yükselme gözlemiş.
Doğurganlıkta azalma
Velimirov ve ark (2008), çalışmalarında, yüzde 33 oranında GD NK603xMON810 mısır içeren yemle ana-baba fareler ardışık 4 farklı yavru döneminde beslenmiş. Kontrol grubu olarak da GDO olmayan mısırla beslenen fareler eşit koşullarda yetiştirilmişlerdir. GDO mısır ile beslenen farelerde, deney koşullarında üreme sisteminde negatif etkilerin ortaya çıktığı belirlenmiş. Sürekli olarak GDO mısır çeşidinden hazırlanan yem ile beslenen ardışık 3. ve 4. yavrulama dönemlerindeki farelerde, GDO olmayan yemle beslenenlere organ ve dokuların histolojik incelemelerinde hücre düzeyinde değişiklikler gözlenmiş. GDO mısır ile beslenen farelerde, GDO’lu olmayan yem alanlara göre doğurganlık (fertilite) ve yavru ağırlığı azaldığı gibi, süt miktarı ve emzirme süresi de azalmış. Kontrol grubunda ise yavru ölümlerinde artma saptanmış.
Hayvan ve insan sağlığı
GD NK603xMON810 melez mısır çeşidinin içerdiği Cry 1Ab ve CP4 epsps geni ve proteinleri ile yapılan çalışmalarda hem NK603 hem de MON810 mısır çeşitlerinin karaciğer ve böbrekte bazı olumsuz değişiklikler olabileceği bildirildiği raporda yer alıyor. Bilimsel Komite, NK603xMON810 mısır çeşidinden yabani türlere ve kültür çeşitlerine gen kaçışı olasılığının bulunacağını belirtiyor. (Lu ve Yang 2009). Raporda, genetik olarak değiştirilmiş NK603xMON810 mısır çeşidinden üretilen besin ve yemlerde bulunan trans-genlerin, insan ve hayvanların sindirim sistemlerinde ve doğada bulunan mikroorganizmalarla karşılaşma riski bulunduğunun altı çiziliyor. Raporun sonuç bölümünde, GDO’lu NK603xMON810 mısır çeşidinin çevre, hayvan ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri dikkate alınması uyarısı yapılıyor.
GDO’cu Tarım Bakanı
AKP iktidarının uzun süredir Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak nitelenen tohumlarla tarımsal üretime geçilmesini sağlamak istediğini bugüne kadar atılan adımlardan ve mevcut bakanın görüşlerinden anlamak mümün. Tüm itirazlara rağmen endüstriyel boyutta hayvanları köleleştirerek yapılan hayvan üretiminde GDO’lu yemlerin kullanılmasının önünü açan iktidarın, en son Tarım ve Orman Bakanı yapılan Vahit Kirişci GDO savunucusu olarak biliniyor. Kirişçi, 2004’te bir konferansta GDO’yu savunarak, “AB’de biyoteknoloji yöntemiyle üretilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin zararlı olup olmadığını araştıran 81 çalışma sonucunda olumsuz hiçbir kanıt bulunamadı” diyerek savunmuş, “Var olan tarım alanları artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecek, üretim artışının yolu teknolojiden geçiyor” demişti.
GDO soframızda
Türkiye’de GDO’ların gıdada kullanılması yasak, ancak Bakanlığın yaptığı denetimlerde 112 gıda ürününde GDO tespiti yapılmıştı. Yani hayvan yemi diye ithal edilen GDO, soframıza kadar geliyor. Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner, “Türkiye’nin dört bir köşesinden toplayarak test ettiğimiz 51 yem örneğinin 50 tanesinde GDO içeriği tespit ettik. Kaçınılmaz olarak, çok ufak aile işletmeleri hariç hemen hemen tüm hayvancılık işletmeleri GDO’lardan üretilen yemlerle beslenmektedir” açıklamalarında bulunmuştu. GDO’nun insan sağlığına ve çevreye büyük zararları olduğu uzun yıllar önce tespit edilmiştir. Öldürücü alerjiden tutun da hamile kadınların kan yolu ile bu zehri bebeğine taşımaları, obezite ve kanser dahil birçok hastalığa zemin hazırlamaktadır. GDO üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türleri yaratırken, bu türlerin varlığı ekosisteme ve tarıma büyük tehditler oluşturuyor.