paris’te, 27 ekim 2005 akşamı, polisin kimlik kontrolü sırasında kaçıp bir trafoya sığınan zyed benna elektrik çarpması sonucu öldü. fransa’nın eski sömürgelerinden gelmiş ailelerin çocukları olan gençlerin polisle ilk karşı karşıya gelmesi değildi bu ama bardağı taşıran, sıçramaya başlatan damla oldu. bu gençler, işsizliğin, yoksulluğun, ırkçılığın kendileri için bir cehennem haline getirdiği hayata duydukları öfkeyi, banliyöleri cehenneme çevirerek ifade etti.
hem sömürge kökenli hem de -çoğunluğu- müslüman oldukları için ırkçılığa maruz kalıyorlardı. bu, avrupa’nın dört bir yanından savaşçı kazanmaya çalışan tekfirci güçlere büyük kolaylık sağladı. başta fransa olmak üzere birçok avrupa devleti, bu gençlerin, bulundukları ülkelerde protesto gösterileri yapacaklarına, başka ülkelerde ne yapacaklarsa yapmalarını tercih etti ve onların yurt dışına çıkmalarına göz yumdu. nitekim, 2011’de, arap devrimlerinin yarattığı ortamda tekfirciler suriye’de, bugüne kadar süren bir iç savaşın ya da daha doğru bir ifadeyle bir vekalet savaşının fitilini ateşledi.
ama cihatçı saldırılar suriye ile sınırlı kalmadı, biz türkiyeliler buna ziyadesiyle tanığız. hatta batı asya ile de sınırlı kalmadı. beşşar esad’ın ve hasan nasrallah’ın, farklı farklı zamanlarda, mealen, “burayı karıştırmak için gönderdikleri çeteciler geri dönüp onlara zarar veriyor” ifadesiyle tanımladıkları bu güçler avrupa’da da çok can aldı.
paris’te, 2015 yılında cihatçıların birçok saldırısı oldu. bunların içinde bataclan adlı konser mekânına yapılan saldırıda en fazla kayıp verildi. aynı yıl, ışid suriye’de büyük bir yenilgiye uğradı.
devletlerarası ilişkiler, devletlerin tutumları duygularla ilgili değildir, çıkarlara dayanır. ama halklar akıl ve duyguyla hareket eder. ışid’in yenilmesinde en büyük role sahip olan ypg’ye fransa’da duyulan sempatide ışid’e karşı verilen mücadelenin büyük rolü var.
geçtiğimiz hafta fransa’da gerçekleşen saldırıyı değerlendirirken bunları hatırlamak yararlı. ama bütün bunlar, o sempati, on yıl önce yine paris’in göbeğinde üç kadının bir suikaste kurban gitmesini engelleyemediği gibi soruşturmanın hakkıyla gerçekleşmesini de sağlayamadı. türkiye’de ise, on yıl önce iktidarda olan güçler hâlâ iktidarda. geçtiğimiz hafta gerçekleşen saldırıda ölen ve yaralananlar, en azından dünyaya geldiklerinde türkiye cumhuriyeti vatandaşı ve pandemi sırasında isveç’te kovide yakalanan vatandaşını türkiye’ye ambulans uçakla getirten devlet, paris’te öldürülen ve yaralanan vatandaşlarıyla ilgili bir taziye vermiyor. düşman hukuku deyip geçmeyelim, kürtlerin oyuna talip olan altılı masa’dan da bir taziye gelmedi! düşman hukuku’nun elini en fazla rahatlatan noktalardan biri bu. başka?
“milisler” kurulduğu çok konuşuldu türkiye’de ama bunlar sokakta terör estirecek bir güç olarak tahayyül edildi hep; deniz poyraz’ın katli, nagihan akarsel’in katil zanlısının ankara doğumlu olduğu iddiası, israil ile normalleşmede sürekli istihbarat ve güvenlikten söz edilmesi (ırak ve beyrut’ta olanları bu ilişkinin kolaylaştırmış olması muhtemel), ankara’nın istediği yerde, istediğini yapacak bir uluslararası hoşgörünün keyfini sürmesi…
bütün bunları göz önüne aldığımızda, konunun en önemsiz yanı, paris’te saldırıdan sonra yapılan gösterilerden birinde şiddete başvurulması değil mi? sitemim, itirazım hem karşı çıkanlara hem de savunanlara. sosyal medya bir akıl ve ruh halinin göstergesi; orayı ve medyayı takip edebildiğim kadarıyla, diyebilirim ki paris emniyeti kırılıp dökülenleri, eyleme karşı çıkanlar kadar dert etmedi! diğer yandan herhangi bir eylemin en önemli yönü o büyük kalkışma gününün “provası” olması değil, sonuç alması. (örneğin türkiye’de 2022’de gerçekleşen en başarılı kampanyalardan biri olan “aysel tuğluk için 1000 kadın” sokak eylemi yapmadı ama talebinin geçekleşmesini sağladı. bir başka çok başarılı kampanya ekmek ve gül’ün, yoksullaşmayla ilgili söz ve çözüm üreten, sosyal devletin işlevini hatırlatan, yerellerde bütün örgütlü güçleri harekete geçiren “1 öğün ücretsiz sağlıklı yemek” kampanyası; kampanyayı yürütenler insanlara temas etmek için birçok şey yaptı, bunların arasında yerel ve merkezi sokak gösterileri de var ama başarısında bu gösterilerin etkisi tali! paris gösterileri de amacına ulaştı, katil tekrar tutuklandı, yargılanacak.
on yıl sonra yine flulaştırılan bilgilerle karşı karşıyayız ama –belki de o on yılda birçok gazeteci avrupa’da, sürgünde yaşamak zorunda olduğundan- bilgiler hızla berraklaşıyor. “cezaevinden çok kısa bir süre önce çıkmış bir adam, böyle bir eylemin lojistiğini tek başına sağlayabilir mi” ile başlayan sorular, on yılda bilenmiş, kararlılığı ve -sayısı- artmış kitlelerin talebi ve ısrarıyla açıklığa kavuşacak. gerçeği ortaya çıkartmak oradaki hukukçuların ve gazetecilerin işi.
karşımızdaki gücün büyüklüğünü fark etmek ve ona göre hareket etmek de bizim!
yılın ilk iş günü, yazının sonuna kadar gelen herkese teşekkürler, mutlu bir yıl, güzel bir gelecek olsun!