Hükümet sağlıkta devletin sorumluluğunu ortadan kaldırıyor. Prof. Dr. Pınar Saip, ‘Hastaneler işletme mantığı ile yönetiliyor. Hastalara müşteri gözüyle bakılıyor. Hasta memnuniyeti diye bir sayfa var’ dedi. Saip, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddete de tepki gösterdi
Gülcan Kılagöz/İstanbul
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi gibi şehir merkezinde bulunan üniversite ve devlet hastaneleri şehir içinden çıkarılıp sermayeye kapı açılmak isteniyor. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi ve İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, rant iddialarının açıktan dile getirilmediğini söyledi. Suriçi’ndeki bölgelerin kıymetli arazilerin olduğunu ve daha farklı bir yapılaşmaya gidileceği konusunda duyumlar aldıklarını ifade eden Prof. Saip, “Bizim İstanbul Tıp Fakültesi olarak Hastal’a taşınmamız, burada daha butik model hastanenin kalması demek. İşte Cerrahpaşa ile ilgili de yerinde yapılanacak deniyor ama Silivri’ye taşınması yönünde de iddialar var” dedi.
Özel hastaneler inşa ediliyor
Bu alanın biraz daha boşaltılıp daha farklı amaçlar için kullanımı söz konusu olabileceğini dile getiren Prof Saip, “Aynı zamanda da sağlıkta dönüşüm programı ile şehir hastaneleri şehir dışlarına yapılıyor. Şehir içinde de güçlü hastanelerin bırakılması istenmiyor. Gidilmesi daha zor bölgelere gönderiliyor ve özellik hem Cerrahpaşa hem de İstanbul Tıp Fakültesi. Bunlar köklü hastaneler, kronik hastalıkların tedavi edildiği, deneyimlerin biriktiği, eğitim anlamında da bütün bu birikimin kullanıldığı, disiplinler arası ilişkilerin fazla olduğu hastaneler. Bu kurumların taşınmasıyla özelliklerini de yitirecekler. Ne kadar olsa yine istifalar olacaktır” diye konuştu. Bilgi aktarımları ve kurum hafızasının yok olacağına dikkat çeken Prof. Dr Pınar Saip, “Yeni bir yerde yeni bir şey kurduğunuzda hiçbir zaman o eskisi gibi bir şey olmaz. Bütün bunlarla bu bölgelerdeki özel hastaneler aslında daha ağırlıklı faydalanacak. Suriçi’nde yüksek binalara izin verilmiyor diye buralarda yapılaşma yapılmazken, bir sürü özel hastane yapılıyor” diyerek ranta dikkat çekti.
Yap-işlet-devret modeli
Şişli Etfal Hastanesi’nin de taşınma projesi içinde olduğunu ve hatta bölünerek taşındığına dikkat çeken Saip, şöyle devam etti: “Amaç ana merkezde büyük hastane bırakmamak ve insanları yap-işlet-devret modeli ile işleyecek şehir hastanelerine doğru yönlendirmek. Bunun daha ticarileşmesinin altındaki bir şey. Bir de tabi aynı zamanda, arsanın da dediğiniz gibi, değerli arsalar başka amaçlara yönelik olabilir ama şu anda böyle bir şey açıktan söylenmiyor. Yani söylenmediği için de biz bunları söylemedik diyebilirler.”
Çok fazla tetkik yapılıyor
Kışkırtılmanın getirdiği sonuçlara da değinen Prof. Dr. Saip, “Çok fazla tetkik yapılıyor. Çok fazla hastaneye başvuruluyor. Çok fazla ilaç tüketiliyor” dedi. Daha sonra hastane birleştirmekten vazgeçildiğini dile getiren Saip, “Ama bunun son ayağı olan şehir hastanelerine geçiş yapıldı. Orada da özel devlet işbirliği içinde yapılan bir uygulama. Hastaneyi yapan şirket aynı zamanda tetkikleri onlar taşeron firmalar aracılığı ile yapacaklar. Ve onlara belli bir hasta garantisi tetkik garantisi vereceksiniz. O şekilde aylık o kadar miktar sağlanmasa da herkes cebinden bunu vergileriyle ödeyecek. Ve hastanede bir şekilde yavaş yavaş özel sektöre kayması sistemi bu” dedi.
Hastalar müşteri değil
Yani devletin hem tamamlayıcı sigortayla hem de genel sağlık sigortası getirmesiyle yavaş yavaş kedini sağlık hizmetinden alacağına işaret eden Prof. Pınar Saip, “Yine özel sigortalar aracılığı ile yürütülen kişilerin kendi ceplerinden ödediği genel sağlık sigortasıyla oluşacak ve bu ticaretten de yani sağlık ticaretinden de birileri kâr edecek. Bu sektörü de artık bir ticarete açma. O yüzden bütün hastaneler performans sistemiyle çalışıyor. İşletme mantığı ile yönetiliyor. Hastalara müşteri gözüyle bakılıyor. Hasta memnuniyeti diye bir sayfa var. Müşteri memnuniyetinden geçirilen. Yani maalesef sağlık piyasalaştırılıyor. Sanki bir ticari meta haline dönüştürülüyor” dedi. Sağlığın devletin sırtından yurttaşın sırtına bindirildiğini söyleyen Prof. Saip, “Yavaş yavaş, yani kurbağayı ısıtma şeklinde. Şimdi bu kadar çok özel hastane açıldı. Bu kadar çok özel hastaneye kim gidiyor, sonuçta halkımız gidiyor. Bir şekilde insanlar oraya doğru kaydırıldılar. Bir fark ödemeye başladılar. E buna da alıştılar. Şehir merkezlerinde bunlar kalıyor, siz yavaş yavaş şehir dışına taşıyorsunuz. Daha sonra iyice uzaktaki bir yere gidilecek. Ve o uzaktaki hastaneler yarı özel bir kurum olacak. Bir sürü işçiliğini tetkik görüntülemeydi, bunları özel şirketlere yaptırılıyor olacaksınız” diye vurguladı. Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddete dikkat çeken Saip, sundukları tasarının hayata geçirilmesini istedi.
Sevk zinciri olmalı
Sevk zincirinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Saip sözlerine şöyle devam etti: “Birinci basamak hizmetinde Aile Hekimliği’dir. İkinci basamak devlet hastaneleri. Üçüncü basamak üniversite hastaneleri. Bize de artık en zor vakaların gelmesi lazım” dedi. Hastaların elenerek sevk edilmesindeki öneme vurgu yapan Prof. Saip, “Oy ve şey yani popilist politika nedeniyle bu sevk zincirini işletmiyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yok. Sen isteğin şehirdeki istediğin hastaneye her hastaneye başvurabilirsin. Önünde hiçbir engel yok. Hastane hastane dolaşan hastalar var. Ve her yaptırdığınız da o hastanenin hafızasında kalıyor. Gittiğiniz yerde yeniden başlıyorsunuz.”
Gerçek hastalar mağdur oluyor
Sağlığın ticarileşmesinin çok tehlikeli olduğunu ama bunu halkın anlamasının çok zor olduğunu ifade eden Prof. Dr. Saip, “Bunu ancak gerçek hastalar anlayabilir” dedi. Tedaviye ihtiyacı olmayan yurttaşların hastaneye çok fazla başvurduğunu söyleyen Saip, “Bir sürü tetkik yapıyor. Ve mutlu oluyorlar. Yani onun gidip bir doktoru görüp o odadan çıkması ona yetiyor. Bu da ona iyi bir sağlık hizmeti aldığını düşündürüyor. Ama gerçek hastaların tanıları gecikiyor. Çok fazla hastanelere başvuru var. Kişiler normal mesai saatleri içinde artık randevu bulup gidemedikleri için artık acile talep arttı. Acilde tanı almanız mümkün değil. Acilde bunun ancak acilin tanısı konur. Kronik hastalıkların tetkik edilmesi de detaylı incelenmesi gereken hastalıklarda ise sorun yaşanıyor. Yani bunu gerçek hastalar anlıyor” diye konuştu. Acile başvurunun arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Pınar Saip, “Aciller aşırı derecede birikiyor. Bunlar da bir memnuniyetsizlik göstergesi aslında” dedi.
Çok da ‘yerli ve milli’ değil
Prof. Dr. Pınar Saip, “Sağlıkta dönüşüm programı aslında dünya bankasının ve IMF’nin bütün kapitalist ülkelerde sağlığı devletin sırtından atmak için çıkardıkları bir proje yani çok yerli ve milli bir şey değil. Bu sağlıkta dönüşümün öncelikle 2002 yılında esas meyveleri, tohumları atıldı diyelim ve 2011 yılından itibaren de ağırlıklı olarak uygulamaya konuldu. Burada öncelikli hastaneler işletme haline geçirildi. Başlarına birer Cio yönetici atandı. Yakınlardaki hastaneler birleştirildi ve ihaleler tek elden yapılmaya başlandı. Büyük hastane birlikleri oluşturuldu. Ve hastalarda da tetkik ve hastaneye başvuru isteği kışkırtıldı. Sonuçta sevk zinciri kaldırıldı. İsteyen istediği yerde istediği hastaneye başvuruyor. Bu şekilde hastanelerde bir talep fazlası yaratıldı. Gerekli gereksiz insanlar hastaneye başvuruyorlar. Sonuçta buradaki şeyi kışkırttıkları için aşırı derecede bir harcamaya dönüştü” diye konuştu.