Muhalefet Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını belirlemek için debelenedursun AKP/Saray iktidarı seçim çalışmalarına son sürat devam ediyor! Geçen hafta milyonlarca emekçiyi açlığa mahkum edecek olan asgari ücreti “müjde” olarak ilan eden Cumhurbaşkanı, bu hafta da kendi marifetleri olan “mezarda emeklilik” yasasının yarattığı EYT sorununa kısmen çözüm olması beklenen bir düzenlemeyi yine “müjde” olarak duyurdu. Seçim yaklaştıkça bunlara kamuda sözleşmeli çalışanların kadroya alınması, istihdamı arttırmayı da içeren bir takım teşvik paketleri gibi kimi “müjdeler” de eklenecektir.
Aslında oy kaygısıyla emekçilerin ekonomik ve sosyal taleplerini karşılayacak düzenlemeler yapmak AKP’nin adeti değildir. AKP iktidar olduğu dönemde katıldığı -dördü genel, dördü yerel, ikisi referandum- on seçimin hemen hiçbirinde bu yönde bir düzenleme yapmamış; genellikle yoksulluk yardımları, kredi (borçlanma) kolaylıklarını vb seçim yatırımı olarak yeterli görmüştür. Yanı sıra esnek ve güvencesiz çalışma rejimini, kamu hizmetlerinin piyasalaşmasını, özelleştirmeleri, sosyal hakların gasp edilmesini -reform, dönüşüm vs adlarla- toplum yararına(-imiş) gibi sunmuştur.
AKP’nin toplumun ve dolayısıyla seçmenlerin çok büyük kesimini oluşturan emekçilerin haklarını, taleplerini görmezden gelmesi elbette onların oylarına ihtiyacı olmadığından değil; özellikle Kürtlere, Alevilere yönelik düşmanlığı körükleyerek milliyetçilik ve mezhepçilikle sınıfsal çelişkilerin üzerini örtmeyi becerebilmesindendir. Bu yolla yıllardır haklarını gasp ettiği, güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa sürüklediği halde emekçi kesimlerden oy alabilmiştir. Bunun tek istisnası, Kürt sorununda kutuplaşma yerine çözüm sürecinin olduğu dönemde yapılan ve AKP’nin tek başına iktidarı elde etme olasılığını yitirdiği 7 Haziran 2015 seçimleridir. AKP’nin bu seçimlerin hemen sonrasında ülkeyi hızla çatışma ve kutuplaşma ortamına sürüklemesinin nedenlerinden biri de budur!
Peki ne olmuş da onca seçimde emekçi kesimlerin oyunu almak için emek düşmanı politikalarından “ödün” vermeyen AKP, bugün emekçi kesimlere “müjde” verme çabası içine girmiştir?
AKP’nin neoliberal politikaların izinden gittiği 20 yıllık iktidarının sonunda dar bir sermaye grubu ve yakın çevresinin çıkarları uğruna toplumun çok geniş bir kesimini açlığa varan öylesine derin bir yoksulluğa itmiştir ki milliyetçilik, mezhepçilik bile artık bunun üzerini örtememektedir. OHAL ve sonrasında kurulan otokratik rejiminin yoksullaşan, sömürülen, ezilen halk üzerine kurduğu baskıya rağmen küçük ve birbirinden kopuk da olsa gerçekleştirilen direnişler sadece baskı düzeninin AKP’nin kendisini halka dayatmaya yetmeyeceğini göstermektedir. EYT’lilerin örgütlü olarak verdiği ısrarlı mücadele de bunun örneklerinden biridir.
Öte yandan AKP’nin emekçi kesimlere verdiği “müjde”lerin samimiyetini de sorgulamak gerekir. Yaşamın -çarşının, pazarın- gerçeklerinden tamamen kopmuş olan TÜİK’in enflasyon verileri üzerinden hesaplanan açlık sınırının birkaç yüz lira üzerinde belirlenen 2023 yılı asgari ücret rakamının, -Aralık ve Ocak ayı enflasyonu da eklendiğinde- işçilerin eline geçmeden açlık sınırının altına düşeceği kesindir. Bir milyon yeni istihdam sağlayacağı iddia edilen -kaçıncısı olduğunu saymaktan yorulduğumuz- paketlerin işsizliğe çare olmayacağı da aşikardır. Dolayısıyla bunlar ve benzeri konularda verilen “müjde”ler aldatmacadan ibarettir.
Cumhurbaşkanı’nın söylediğine göre 2 milyon 250 bin kişinin yararlanacağı EYT düzenlemesi ve kamuda sözleşmeli çalışanların kadroya alınması, AKP tarafından yaratılan haksızlıkların bir ölçüde giderilmesi olarak değerlendirilebilir. Ancak bu düzenlemeler, doğrudan yararlananlar için olumlu karşılanmışsa da sınırlı kazanımlardır. Örneğin EYT düzenlemesi sadece 8 Eylül 1999 öncesinde sigortalı olanları kapsamaktadır. Bu tarihten sonra sigortalı olanlar için “mezarda emeklilik” uygulaması devam etmektedir. Kaldı ki -EYT’den yararlananların da dahil olacağı- emeklilere açlık sınırının yarısı kadar bir ücretle yaşamalarının reva görüldüğü de unutulmamalıdır. Kamuda esnek ve güvencesiz çalıştırılan emekçilerin kadroya alınması da EYT’de olduğu gibi kalıcı, kapsayıcı ve insanca yaşama koşullarını sağlayacak bir düzenleme olmayacaktır. Aynı şekilde sözleşmelilerin kadroya alınması da esnek çalışma rejimi var olduğu sürece güvencesiz istihdam için kalıcı bir çözüm olmayacaktır.
Şurası açık ki toplumsal barış sağlanarak milliyetçilik ve mezhepçilik politikaları boşa düşürülmedikçe ve emekçiler haklarını savunmak için örgütlü bir mücadele ortaya koymadıkça -seçimleri kim kazanırsa kazansın- verilen “müjdeler” bu halkın burnundan misliyle getirilecektir.
2023’ün mücadelelerin ve toplumsal barış çabalarının yükseldiği ve sonuç verdiği bir yıl olmasını dilerim.