Tiyatroda oyun sahnelenirken konuşulmaz. Hükümet ve sermaye sınıfının, Türk-İş Başkanı’yla oynadığı tiyatro oyunu bitti. Asgari ücrete yapılan zam açıklandı. Oyun bittiğine göre konuşabiliriz artık.
Diyorlar ki asgari ücret 8.500 lira oldu, nankörlük etmeyin, sırtımızda yumurta küfesi var.
AKP cenahı gerçekle kopukluk noktasına çoktan ulaşmış durumda. Bazı gerçekleri çok detaylı ve en çarpıcı yönleriyle anlatmak gerekiyor onlara. Hem de kendi mantıklarının izinden giderek.
Hani Erdoğan koskoca bir topluma sürekli dört çocuk yapın tavsiyesinde bulunuyor ya. Hiç üzerine vazife değilken. Yaşı biraz ilerlemiş olanlara hiç yabancı gelmeyecektir. Eskiden nasıl konuşulurdu bir hatırlayalım. Bir babanın maaşıyla 4 çocuk büyüttük biz, okuttuk biz, denirdi. İnsanlar bunu becerebilmiş olmakla övünürdü ve bu becerilebilirdi.
Yani bir maaşla 4 çocuklu bir aile yaşayabiliyordu. Bir çalışanın aldığı maaşla çocuklar büyütülebiliyor ve onların okuması mümkün olabiliyordu.
Şimdi bütün AKP’li yöneticilere ve ona oy veren insanlarımıza soruyorum. Bunu yapabilen kaldı mı çevremizde? Böyle yapılabildiğini uzaktan da olsa duyuyor muyuz hiç? Eğer bu hükümetin makbul bürokratı değilse ve üç dört yerden maaş almıyorsa tabii ki.
İşte bu 4 çocuk tavsiye eden iktidarın, 4 çocuk büyütmek için gerekli geliri halkına sağlayamamasının çıkmazı ve paradoksu. Demek ki AKP’nin kendisi 8.500 liralık ücretle, çok idealize ettiği 4 çocuk hedefinin yanından dahi geçemez.
TÜİK ve başka birçok kuruluş bir açlık sınırı ile bir yoksulluk sınırı açıklıyor her dönem. Kimsenin özel bir yorumu değil. İşin doğrusunu söylemek gerekirse bu ölçüleri sosyalist bir oluşum ileri sürmüyor. Resmi kuruluşların özellikle inceledikleri ve açıkladıkları verilerle karşı karşıyayız. Demem o ki bunları biz söylemiyoruz, ey AKP’liler siz söylüyorsunuz.
Bu verilere göre açlık sınırı 8.000, yoksulluk sınırı ise 25.000 lira civarında.
Sonuç olarak ülkedeki aileler açlık sınırının altında yaşıyor. Yoksulluk sınırının altında bile değil.
Açlık ve yoksulluk sınır böyleyken Erdoğan durmadan “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek sınır ötesi harekâttan bahsediyor. Suriye’deki sınırları geçmekten, Irak’taki sınırları geçmekten bahsediyor.
Ey Erdoğan, oralardaki sınırları geçmeyi bırak. Gel memleketin tam ortasındaki açlık sınırını, yoksulluk sınırını geç de görelim maharetini. Üstelik “ansızın” değil. İki ay mühlet veriyoruz sana. Sakin sakin düşünüp sakin sakin yap. Ücretlerde açlık sınırını geç de halkın aç kalmasın. Halkına yapacağın en büyük iyilik budur. Operasyon, çatışma ve savaş değil.
Bir kıyaslama daha var, o da yakın komşu ülkelerle yapılan kıyaslama.
Almanya’da asgari ücret 1.621 euro, bizde ise 328. Asgari ücret bizden şu kadar yüzde fazla değil. Asgari ücret bizim beş katımız beş. Bu manzarada Almanya bizim neyimizi kıskanacak Allah aşkına. Almanların bizi kıskanmasını boş verelim. Bir Alman’la, bizim memleketten birisi sohbet etmek için otursa bir yere. Bizimki konunun buraya gelmesinden rahatsız olur. Göğsünü gere gere söyleyemez ülkesindeki asgari ücret rakamını.
Çok yerli ve milli AKP yöneticileri, bu açıdan ele alsınlar meseleyi bir de bakalım.
AKP’nin bir de eskiden şu yoktu, bu yoktu, biz getirdik böbürlenmesi var.
Evet, eskiden kırık peynir almak diye bir laf yoktu.
Bayat ekmek, bayat simit almak için sıraya girmek diye bir şey yoktu.
Dağılmış pazar yerlerinden, o pazarlar gibi dağılmış halkımız kenarı köşesi çürük sebzeleri toplamıyordu.
Et yerine kasaptan utana sıkıla kemik almıyordu.
Bütün bu yenilikleri, evet AKP getirdi ülkeye.
Şimdi şairin şirinde söylediği gibi kelimenin tam anlamıyla “bıçak kemikte.”
Recep Tayyip Erdoğan bir de diyor ki sırtımızda yumurta küfesi var.
Ama sonra açlık sınırı civarındaki asgari ücreti kameraların karşısında açıklarken gülümsüyor.
Sermaye sınıfı adına gülümsüyor, patronlar adına gülümsüyor, insafsız hükümet adına gülümsüyor, sarı sendikacılar adına gülümsüyor.
Oysaki sırtında yumurta küfesinin ağırlığını taşıyanlar gülümsemez.
Ama şunu unutma Erdoğan, sakın unutma.
Son gülen iyi güler.