İHD’nin düzenlediği ‘Hapishanelerde sağlık ve tedavi hakkına erişim’ konulu sempozyumda konuşan Yoleri, tecridin hem şüpheli tutuklu ölümlerinde hem de intihar vakalarında etkisinin gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde “Hapishanelerde sağlık ve tedavi hakkına erişim” konulu sempozyum düzenledi. Sempozyuma, tutuklu yakınlarının yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Sempozyumda, 3 oturum gerçekleşti.
Cezaevleri ölüm evleri haline geldi
Sinevizyon gösterimiyle başlayan sempozyumun açılış konuşmasını yapan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevlerine daha önce “ezaevleri” dediklerini, son yıllarda ise “ölüm evleri” demeye başladıklarını belirterek, “Çünkü hasta mahpuslar veya kötü muamele, işkence sonucu, şüpheli ölüm şeklinde yaşamını kaybedenlerle hapishaneler artık ölüm evleri haline geldi” dedi. Türkiye’de idam cezasının kaldırılıp kaldırılmadığının tartışılması gerektiğini dile getiren Yoleri, tutukluların sağlık hakkını en çok ihlal eden uygulamaların başından tecrit geldiğini söyledi. Tecridin 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde başlayıp, devamında 19 Aralık’ta devam eden F Tipi cezaevlerinde yaşama geçirilmesiyle sistematik ve yaygın bir hale geldiğini kaydeden Yoleri, “Geçen 22 yıllık süre boyunca tecridin sonuçları giderek daha ağır bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tecridin hem fiziksel hem de ruhsal olarak mahpuslarda yarattığı olumsuz sonuçlar giderek daha ağır bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tecridin hem şüpheli mahpus ölümlerinde hem de intihar vakalarında yeniden gözden geçirilmesi bir ihtiyaç olarak gözüküyor. Sürekli yeni hapishaneler yapan bir iktidar, devlet politikası, ihlaller ve ihlallerin giderek arttığı tablo varsa çözüm üretilmiyor demektir” diye belirtti.
“Mahpusların sağlık ve tedavi hakkına erişiminde sağlık sisteminden kaynaklı sorunlar ve çözüm önerileri” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Çağla İzci yaptı. Oturumda ilk olarak konuşan TİHV Yönetim Kurulu üyesi Ümit Biçer, cezaevlerinin insanlar arasındaki ilişkiyi minimuma indirme amacı taşıdığını söyledi
Kelepçeli muayene
Biçer’in ardından konuşan İTO Yönetim Kurulu üyesi Cegerğun Polat, tutuklulara dayatılan kelepçeli muayeneye değinerek, “5 dakika da bir muayene yapılan ortamda, mahpusun uzun süre kapıda bekletildikten sonra içeriye bir güvenlik gücüyle girişiyle birlikte sıkışık ortamda hekimde zor durumda kalıyor. Normal koşullarda bir hasta için bile mahremiyetin sağlanmadığı koşullarda mahkumun mahremiyetini sağlamak hekim açısından da mahkum açısından da oldukça zorlu bir sürece evriliyor ve bir itiş kakışa dönüşebiliyor” dedi.
Tutukluluk bir cezalandırma yöntemi
SES Amed Şubesi Eşbaşkanı Şiyar Gültekin, Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’nin Zap, Avaşîn ve Metîna alanlarında kimyasal silah kullanımına dair araştırma yapılması gerektiğini ifade ettiği için hedef haline getirilen Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını hatırlatarak, şöyle dedi: “Şebnem Hoca 40 yıldır bu coğrafya da yürütülen bu kirli savaşın taraflarından birinin kullandığı, görüntülerde de görülen kimyasal meselesini ifade ettiği için ve tarafsız bir heyetin gitmesini istediği için tutuklandı. Onu destekleyenlerin tutuklanabileceği yönünde de gözdağı verilmek istendi. Ancak hepimiz Çağlayan’daki duruşmada gördük ki hakikati arayanların destekleyicileri yalnız bırakmadılar.” Gültekin, Türkiye’de tutukluluk halinin bir “cezalandırma” yöntemi olduğunu dile getirdi.
En çok cezaevi inşaa ettiler
HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, cezaevlerindeki sayının kapasitenin üstünde olduğuna dikkat çekti. Çok sayıda kişiyi aynı koğuşa koymanın tutukluların sağlığına zarar vereceğini belirten Gergerlioğlu, bunun müsebbibinin “ölüm ak bakanı” olduğunu ifade etti. Son 20 yılda iktidarın en çok inşa ettiği kurumun cezaevleri olduğunu sözlerine ekleyen Gergerlioğlu, iktidarın ısrarla cezaevleri inşa ettiğini söyledi. Gergerlioğlu, konuşmasının devamında tutuklu yakınlarından kendisine iletilen hak ihlallerini anlattı.
Sempozyumun son oturumu ise “Mahpusların sağlık ve tedavi hakkına erişim için mücadele, çalışma yöntemleri ve öneriler” başlığıyla tartışıldı.