Önce hemen HDP diye, DEP, HEP, HADEP, BDP… sırasına göre saymadığım ve muhtemel eksik saydığım ama sizin hemen anladığınıza emin olduğum bütün partileri kast ettiğimi belirteyim, başlıkta yazdıklarımızı. HDP’nin iktidardayken yapmadıkları…
HDP iktidara mı geldi, diye hemen düşünülebilir tabii ki çünkü tek adam diktatörlüğünü besleyen önemli şeylerden biri, sadece başkan, başbakan ya da cumhurbaşkanı gibi iktidarın sadece tek bir yerden ibaret olduğu düşüncesidir. Bu yüzden iktidara karşı muhalefet de sadece bu yeri, halk deyimiyle koltuğu almak ya da koltuğu ortadan kaldırmaya ilişkin mücadele olduğu kanaatidir ki aslında bu nihayetinde bugünün hegemonya biçimini de baştan kabul etmekten geçer.
Sözü fazla dolaştırdım. HDP iktidara geldi. Mesela yerel yönetimlerde basbayağı iktidardı. Tabii ki her istediğini yapamazdı ama neredeyse hiçbir iktidar her istediğini yapamaz. Bu yüzden şimdi iktidardayken yapmadıklarını konuşmalıyız çünkü bugünkü hali dün bu yapılamayanlardan kaynaklı.
-Farkındaysanız hiiiç (bir sürü ‘i’ ile, ki bunu uzatabilirdim de) devletin engellediğinden, tutuklamalardan filan bahsetmiyorum bu devletin işlevidir zaten, neden şaşırdığımıza şaşırıyorum.-
Şimdi tekrar ederek söylemeliyim ki HDP iktidara tabii ki geldi. Hele bunlardan biri, hiç şüphesiz bir iktidar, yerel filan da değil. İki HDP’li, bakan olup basbayağı hükümette yer aldı. Seçim hükümeti, meçim hükümeti ama bakandılar. Ne hatırlıyorsunuz bu bakanlık döneminden?
Eh tabii ki devlet bürokrasisinin onları pek dinlediği yoktu. Bir şehrin kapısından içeri alınmadıkları oldu ama yine de bir şeyler yapılamaz mıydı? Yineliyorum yine ama basit bir soru benimkisi; bu iki bakan HDP iktidardayken ne yaptı?
Mesela Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan, bakanlık görevi olarak tüzük, kararname ve yönetmelik çıkarma yetkisine sahip olduğu için, ülkenin kalkınmasının temel unsurlarından biri olan, bütün ülkede işsizlik sayısının azaltılması için, bütün kamu çalışanlarının, ücretleri düşürülmeksizin günde sadece 4 saat çalışmalarına ilişkin bir bakanlık kararnamesi yayınlayabilir, yönetmelik çıkarabilirdi ki buna bütün kamu çalışanları uymak zorundaydı. Bunu yapabilmek için bir daktiloya -gözünüzde canlansın diye böyle söylüyorum- ve bu imzalanmış kararnameyi ya da yönetmeliği resmi gazeteye götürecek postacıya (!) ihtiyaç vardı sadece. Bunun manası; ‘Ülkede var olan kamu çalışanı kadar insanın işe kavuşması, mesela atanmayan bütün öğretmenlerin atanması, hani meydanlarda söylediğimiz herkese iş, çalışanlara bolca özgür zaman, özgür zamanın yaratıcı dinamiği, ah bugün ne yapsak, çocuklarla gene gezmeye gidelim konuşmaları, daha çok dolan çay bahçeleri, dere kenarı pikniği, bayram dışında anne baba ziyaretleri, uyarına gelenlere bolca kitap okuma zamanı, çarşıya pazara para harcayabilecek iki katı insan, yani çarşıya pazara iki kat hareket ve bereket gelmesidir’ deseydi.
Bu adam gene uçmuş diyorsunuz, gülüyorsunuz. Bunu kim uygulayacaktı diye düşünüyorsunuz. Birincisi, olsun namınız yürürdü. İkincisi, KESK emekçileri bakanın yönetmeliğine uyabilirlerdi mesela, sevinçle ve neşeyle…
Ayrıca o gün uygulanmasa da bugün ne kadar doğru olduğu ortaya çıkacaktı. Yani ekonomik olarak ülkenin kalkınması demekti kalkınma bakanının, daha doğrusu HDP’nin, iktidardayken yapmadığı. Çünkü ekonomik olarak da bugünün krizinin yaşanmaması demekti…
Bunu haftaya tartışmak üzere…