19-22 Aralık hapishaneler katliamının 22. yılındayız. 22 yıl önce Türkiye tarihinin en büyük hapishaneler katliamı; adına ‘Hayata Dönüş’ dedikleri bir askeri saldırıyla, kimyasal gaz ve silahlar dâhil her türlü savaş silahı kullanılarak yapıldı. 20 hapishanede eş zamanlı olarak yapılan katliam saldırısında, 28 tutsak katledildi, yüzlerce devrimci tutsak yaralandı. Bayrampaşa Hapishanesi’nde kadın devrimci tutsaklar kimyasal silahla diri diri yakıldı. F Tipi tecrit hapishanelerinin kapıları böyle açıldı.
19-22 Aralık katliamı tek başına bir hapishaneler operasyonu/sorunu değildir. Faşist diktatörlüğün siyasi, iktisadi krizden çıkış planının, yeniden yapılandırma konseptinin özel bir uygulamasıdır. Kürt ulusal kurtuluş hareketinin gelişimi, devrimci hareketin ulaştığı kitlesel ve nitelik düzey, canlanan kitle hareketinin faşist rejimin yönetememe krizini derinleştiren etkisi, devrimci-yurtsever hareketin ezilmesini, mücadeleci tüm güçlerin zor yoluyla tasfiye edilmesini dayatıyordu. 28 Şubat darbesiyle politik İslam’ın tasfiyesiyle başlayan yeniden yapılanma süreci, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın tutsak edilerek, Kürt ulusal demokratik hareketine stratejik bir darbe vurulmasıyla sürdü. Faşist rejim topyekûn savaş konseptinin diğer hedefi ise devrimci hareketti ve en esaslı darbe hapishaneler üzerinden vuruldu.
Tutsaklar katliam saldırısına bedenlerini barikat yaparak direndiler. Teslim olmadılar, boyun eğmediler. F tipi tecrit hapishanelerine geçiş kanla, katliamla yapılırken; mücadelemizin hapishaneler kesiti direnişle, ölümsüzleşen tutsakların bıraktığı teslim olmama geleneğiyle mühürlendi.
Katliamın 22. yılında faşizmin hapishanelerdeki terörü, ideolojik-siyasi tasfiyeciliği egemenleştirme ve örgütsüzleştirme saldırıları yoğunlaştı ve yeni boyutlar aldı. İnfaz yakma saldırısıyla tahliyeler engelleniyor, sürgün sevkler durmuyor. Kitap, dergi, gazete yasaklamaları ve yayın sınırlamasıyla; sohbet, görüş ve mektup hakkının keyfi disiplin cezalarıyla, arkadaş görüşü hakkının güvenlik soruşturmaları ile gasp edilmesiyle tecrit koyulaştırılıyor.
Hapishane girişinde çıplak arama, sayım veya hücre araması sırasındaki linç girişimleri, süngerli hücre, cinsel taciz, tehdit ve hakaretler, polis/MİT sorgusuna götürmelerle işkence çarkı dönüyor. Ağır hasta tutsaklar faşizmin mevcut hukukunu dahi hiçe sayan kayıtsızlık ve ATK marifetiyle ölüme itiliyor. En basit tedavi olma hakkı ise kelepçeli muayene veya ağız içi arama dayatmalarıyla imkansızlaştırılıyor.
İmralı hapishanesinde faşist tecridin en ağırı, en keyfisi uygulanıyor. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın dünyayla bağlantısı tümden koparılmış durumda.
Hapishane müdüründen gardiyanına, hapishane savcısından infaz hâkimine, ceza infaz yasasından, bakanına değin siyasi iktidarın aynası halindeki bu faşist tecrit, baskı ve işkence rejimi, emekçilerin, halklarımızın isyanını bastırmak, mücadelemizi zincire vurmak için. Faşist Saray rejiminin beka sorununu çözmek için devlet terörünü artırmaktan, alfabede nerdeyse harf bırakmayacak biçimde yeni hapishaneler açmaktan, tecridi katmerleştirmekten başka çaresi yok. Sayısız devrimci ve yurtseverin, HDP’nin binlerce üyesi ve yöneticisinin, gazetecilerin, eylemlere katılan, tweet atanların yolu hapishanelerde kesişiyor. Ve hapishaneler siyasi mücadelemizin dolaysız bir sahası, faşist şeflik rejimine karşı antifaşist mücadelenin temel bir kulvarını oluşturuyor.
“İçeri”de mücadele sürüyor. Devrimci, yurtsever tutsaklar bütün bu koşullara boyun eğmeden, direnmeye, üretmeye, yaşamın içinde olmaya devam ediyor. Garibe gibi, Vedat gibi onuru ölümden üstün tutarak haykırıyor. Hapishane hücrelerini mesken eyleyenler faşist rejimin “Silivri soğuğu” tehdidini parçalıyor.
Peki “dışarı”da?
Ne yazık ki olması gerekenin tam tersi biçimde bu gündemle bağlı görevler karşısında ayrı ayrı kulvarlardan, tekil eylemler yapma durumunu aşabilmiş değiliz ve bunun ağır sonuçları yaşanıyor. Tutsak yakınları gözaltı saldırısına direne direne sürdürdükleri adalet nöbetlerine son verdiler. Geçtiğimiz günlerde TAYAD’lılar tutuklandı. Tutsakların sesi olmak isteyenlerin sesi de boğulmak isteniyor. Bu mücadele tutsak yakınları ve kurumlarının, insan hakları örgütlerinin üzerine bırakılamayacak kadar kapsamlı. Bu nedenle tecride karşı mücadele bir kampanya biçiminde örgütlenmeli, ortak platformlarla genişletilmelidir.
Siyasi parti ve örgütlerin, sendikalar ve meslek odalarının, demokratik kitle örgütlerinin, sanatçılar ve aydınların; hasta tutsakların serbest bırakılması; yayın yasağı-sınırlaması ve görüşçü engeli gibi tüm hak gasplarının kaldırılması; yeni infaz uygulamasının iptali; sürgün sevklerin durdurulması; İmralı hapishanesinde Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit terörünün son bulması, avukatları ve ailesiyle görüşmesinin sağlanması için bir araya gelmesi, ortak bir platform oluşturarak, birleşik mücadeleyi yükseltmesi günün en hayati görevlerinden.
Katliam ve direniş tarihi olan 19-22 Aralık kesitinde, daha dün tecride karşı Kadıköy sokaklarını dolduranların militan direnişinde bu çağrıyı yükseltiyor, tutsaklarımıza mücadeleyi büyütme sözü veriyoruz. Şimdi; mahallerde, işçi havzalarında, kampüslerde, kent merkezlerinde, ATK önlerinde eylemlerimizi yaygınlaştıralım. Yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla, açlık grevleriyle, duvar yazısıyla, pankartla elde hangi imkan-araç varsa onunla tutsakların sesini büyütelim. Mektup arkadaşlığımızla, hapishane önlerinde sergileyeceğimiz sahiplenme tavrıyla hapishane duvarlarını aşalım, tutsak yakınlarıyla dayanışmamızı geliştirelim.