Rojda Yıldız
Hakkında binlerce sayfa yazılmış, yüzlerce araştırma yapılmış bir başlığa dair kısa bir özet yapmak zor. Fakat “Yeni Yaşam” gazetesinde yer alacak bu köşenin ortaya çıkış gerekçelerinden modern bilim eleştirisi önemli bir noktada duruyor; yeni bir yaşamın olasılığını, mevcut bilgi kodlarını değiştirmeden inşa edemeyeceğimiz için. Kapitalist sistemin her yeni alternatifi kendisine yedekleme noktasındaki “üstün başarısı”, temkinli yaklaşılması gereken temel meselelerden olduğu için.
Bilim ve ideoloji arasındaki makasın her geçen gün daraldığı, bilimin ideolojiye hizmet ettiği oranda ayakta kalabildiği bir modern sistem içerisindeyiz. İdeolojilerin kendilerini dayandırdıkları ve meşruluk zemini oluşturdukları nokta tam da burası. Bilimin sistem sürdürücü işlevinin kutsal kılındığı bu süreçte mevcudun eleştirisi, alternatifin gerekçelerini de oluşturmaktadır. Alternatif yaşamın bilimi olma iddiasında olan jineolojî, eleştirdiği kapitalist modernitenin bilim yöntemini doğru analiz etmenin önemini vurguluyor. Her ne kadar pozitivizme dair köklü eleştiriler yapılmış, sistem karşıtı güçler tarafından da pozitivizmin sürdürülemezliği dile getirilmiş olsa da yöntem ve yaklaşım konusunda pozitivizmi aşacak bir bilim yöntemi kurumsallaştırılamamıştır.
Pozitivizm kavramına kuramsal çerçevesini veren ünlü Fransız filozof Auguste Comte oldu. Bugün yaşadığımız modern dünyanın kurallarını yazan erkek düşünürlerin çağında yaşadı, Aydınlanma Çağı. Toplum bilimin kurumsallaştırılmaya çalışıldığı ve toplumun başka türlü idrak edilmesi gerektiğini iddia eden Comte’u dönemin birçok filozofu onayladı. Savladığı şey; üç döneme ayırdığı insanlık tarihinin (teolojik evre, metafizik evre) üçüncü evreye yani olayların sebeplerine değil gözlem ve deneyle görünene odaklanılması gerektiği evreye geçtiğiydi. Aklın (erkek aklının) kutsandığı bu çağda özne ve nesne kurumsallaştırıldı, yönetenler ve yönetilenler yığınlarının bilimsel açıklamasının “akıl” olduğu iddia edildi. “Akıllı” erkekler yönetecek, kadınlar ve doğa nesne olarak yönetileceklerdi.
Pozitivistlere göre doğrusal ilerleyen tarih anlayışı, çağın bu döneminde bunu “gerekli” kılıyordu. Bilginin ancak deney ve gözlemle elde edilebileceğini, şimdiye kadar toplumların getirdiği bilimsel yöntemlerin akıl dışı oldukları için reddedilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yeni toplumsal yapı meşrulaştırılmaya çalışılıyor, “sözde bilimsel” açıklamalarla kâr, zenginlik, iktidar, talan gibi kavramlar döneminin olması gereken olguları olarak açıklanıyordu. Yeni modernist bilim, erkekliğin son kurumsal çatısı oldu. Ulus-devlet, kapitalizm, erkek egemenliği gibi bugünü kökten belirleyen kavramlar akıl ile “normalleştirildi”. Kadınlar tarihin devletli yapıları içerisindeki her noktasında olduğu gibi değişen dünyanın yeni nesneleri olarak kabul edildi. Bu kez aklın kılavuzluğunda. Avrupa’yı kasıp kavuran “Cadı Avları” ile kadın-toplum bilgisine büyük bir darbe vuruldu. Modern eğitim, sağlık, çalışma sistemi pozitivizmin yöntemine göre belirlendi. Fakat 19. ve 20. yüzyılda tarihin en büyük yıkımları yaşandı. İki büyük dünya savaşı aklın rehberliğinde, büyük teknolojilerin ışığında felaketleri getirdi. Doğa ve insan hiç olmadığı kadar sömürüye açık halde konumlandırıldı. Modern sağlık sistemi her gün hastalık üretmeye, modern eğitim sistemi “işe yarar” insanlar yığını yaratmaya başladı. İşin kötü yanı, Comte’un iki yüz yıl önce yasalarını ortaya koyduğu yöntem bugün hala sistemin temel yöntemi olmaya devam ediyor. Pozitivizmin miladını doldurduğunu söyleyenler çıktı fakat bugün yeryüzünün işler kuralı hala birkaç cümle ile özetlediğimiz kurallarla yürümüyor mu?
Kapitalist sistemin ruhsal-fiziksel olarak ürettiği bu kriz halini düze çıkarmak (yeniden üretime dahil etmek) için yaptığı tek şey sistemin aynı yöntemle modifiye edilmesi. Özne-nesne ayrımının her gün üretildiği bir sistemde, cinsiyet-sınıf-yaş-sağlık hiyerarşisini aşmak mümkün gözükmemektedir. İnsanlık tarihinin doğrusal değil döngüsel tarihi esas alınmadıkça yeni bir tarih yazmanın mümkün olamayacağı gibi. Akılla birlikte vicdanın, duygunun, hafızanın ürettiği, bugüne taşırdığı bilgiye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.