Mehmet Uçar
“Doğru sözler kulağa hoş gelmez, hoş sözler de doğru değildir!”
Lao Tzu
Dünya tek bir devlet olsaydı başkentinin Konstantinopolis olacağını ilan etmişti Napolyon. Dünyanın artık İstanbul olarak bildiği şehir, tarihin ve insan doğasının çok çeşitli karmaşıklıklarına ev sahipliği yapmış ender metropollerden biridir. Binlerce yıllık fetihler, istilalar ve çok sayıda kültürel çeşitlilik, eski Osmanlı İmparatorluğu halkının kronolojik derinliği şehrin benzersiz bir şekilde olgunlaştığı anlamına götürür bizi.
Şehir bu olgunlaşmayı yaşarken mevcut dönemin iktidarı bu şehre ait olmadığını MKM’nin kültür etkinliğini yasaklayarak göstermiş oldu. Çünkü arada Türklüğün varlık ve yokluk meselesi vardı. Bunun için sınır ötesinde kültürler bombalanmış, içerde de kendisine ait olmayan kültür yasaklarla, sindirmelerle, tutuklamalarla bombalanmalıydı.
Başarabildiler mi? Soruya verdiğiniz cevabın sizi tebessüm ettirdiğini düşünüyorum.
Bazen hikâyemizi anlatmanın en iyi yolunu ararız. Ve bazen bu aslında başka bir şeyden bahsederken olur. Don Kişot, büyük bir şövalye, idealist ve hayalperestin hikâyesidir, ancak kitabın yarısı, hayalleri olmayan basit bir insan olan Sancho Panza hakkındadır, tam tersi. Okuyucu, Sancho Panza aracılığıyla Don Kişot’u daha iyi anlayabilir.
Bu vesileyle, Kürt kimliğini, dilini ve kültürünü sindirmeye çalışan Sancho Panzalara da sözümüzü de söyleyelim. Ne o salonlarınız bizi kaldıracak büyüklükte ne de biz o salonlara sığarız.
Bu kültürel sindirme ve yok saymaların daha büyük hikâyelerine tanığız.
Tıpkı sizin direnişlerimiz ve inadımızla dolu belleğiniz gibi.
Bu uygulamalar her geçen gün neden daha fazla kültürümüze sahip çıkmamız gerektiğini bir kez de sizlerin eliyle bize gösterilmiş oldu. Hakkınızı teslim etmeliyim, bulunmaz bir nimetsiniz. Gerçeği anlamanın başka bir yolusunuz. Ama şunda emin olabilirsiniz ki sonunda Kürt kültürü kazanacak!
O halk nice sürgünler, tecritler yaşadı, nice acılar çekti, nice bedeller ödedi de asla kültürünü yaşamaktan vazgeçmedi, taviz vermedi.
Nice Newrozlardan tanıksınız buna!
Nice toprağın altına gömüp çıkarıp dinlediği kasetlerden tanıksınız buna!
O sindiremediğiniz halk her alanda okumalarını yaptı ve kültürünü zenginleştirdi.
Emin olun ki en kıymetlisi de direniş kültürüdür.
İstanbul’da şimdiki zamandan üç kuşak öncesine uzanan geçmişin hafızası bize bunu gururla hatırlatıyor.
Bir Türk atasözü der ki: “Bir kimse Allah’ın kelamından çok söz ederse, onun bir hayır peşinde olduğundan şüphelensin.” Bugün şunu net görüyoruz ki Erdoğan iktidarı ve Türkçülüğü hep geleneklerden, aileden, Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Türk Ordusu’ndan ve ülkenin büyük geçmiş kültüründen söz ederken, gerçekte geçmişi yok etmek, demokratik toplum girişimini yok etmek, kadın kazanımlarını yok etmek, kadim kültürleri yok etmek ve üstünü örtmek için eski dünya ile paralel çalışıyor…
Biz bunu şöyle yorumluyoruz: Erdoğan tekçi geleceğini inşa etmek için çoklu geçmişi yok etmeye çalışıyor.
İkinci inkâr yüzyılının böyle parçası olmaya çalışıp kurguluyor. Şüphesiz bu hazırlık içinde en büyük pay yine Kürtlere ayrılmış durumda. Çünkü bu topraklarda direnişin son halkası ve kalesi Kürtlerdir.
Bu payı büyük cömertlikle Kürtlere ayıranlara şu cömertlikle ifade edelim ki Kürtler Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da direnecek ve sinmeyecektir.
Nerede öldüğü, nerede gömüldüğü gerçeğini verdiği mücadelede küçük bir ayrıntı olarak kabul edecektir.
Onun için aslolan Kürt kimliği hakikatinin yaşamının her alanında ve en küçük parçasında dahi vücut bulması olacaktır.
Mezopotamya Kültür Merkezi konserinin yasaklanması küçük parçaları birleştirmiştir.
Öyle ki dev bir orkestra oldu. İstanbul’un her köşesindeki Kürdün evini konser salonuna dönüştürdü.
Her etkinliği yasaklarla İstanbul’da fethettiğini düşünenler, halkın nasıl yeni yaşam çizgisinde bütünleştiğini göremiyorlar. Tıpkı Konstantin düşerken içeride meleklerin cinsiyetini tartışanlar gibi.
Artık şu bir hakikattir, Kürdün her türlü direniş hikâyesi, yeraltı hücrelerinin karanlığından tutalım yerin üstündeki bulutlu ufuk çizgisine kadar başta tüm İstanbul’u sonra bulunduğu bütün coğrafyaları aydınlatmaktadır.
Zamanı çevreleyen Kürdün bu yönü insanca yaşamanın özüne bir yolcuk ve aynı zamanda tüm insanlığa Jin, Jiyan Azadî ile bir davettir.