Sayın Öcalan üzerindeki tecrit 24 yılına girmek üzere. Uluslararası sözleşmelerden kaynaklı haklarının yanı sıra Türkiye yasalarındaki haklarının da hiçe sayılması temelinde sürüyor. Katı bir izolasyon, psikolojik bir işkence ve dışarıyla mutlak bir iletişimsizlik temelinde sürüyor.
Sayın Öcalan’ın voltası, sporu ve sohbeti dahi ceza konusu oluyor. İnsani ihtiyaç ve davranışları disiplin suçu sayılıyor. Sayın Öcalan’a karşı sistematik biçimde suç işleniyor. Uluslararası sözleşmelere de ve iç hukuktan kaynaklı hakları AKP iktidarı ve Türk devleti tarafından en pervasız biçimde çiğnenmekte.
Hiç kuşku yok ki sayın Öcalan’a karşı muamele Kürt halkının iradesine, mücadelesine ve Kürt sorununa yönelik bir muameledir.
Kürt sorunun çözümsüzlüğünden yana olan güçlerin sayın Öcalan’a yönelik geliştirdiği uluslararası komplonun ardından İmralı’da devreye koydukları sistematik tecrit uygulamalarıyla, hukuksuz yargılamalarla, hilelerle, manipülasyonlarla, insanlık dışı uygulamalarla süreci yürüttüler. Gelinen aşamada söz konusu güçlerin eskisinden daha tehlikeli pozisyonuyla karşı karşıyayız.
CPT’nin sayın Öcalan üzerinde ağır tecrit uygulamasına, kendisinden 22 aydır hiçbir haber alınmaması ve dışarıyla mutlak iletişimsizlik durumu karşısında sergilediği tutum endişe ve belirsizliği giderme yerine endişe ve belirsizliği daha da derinleştirdi.
CPT 20 -29 Eylül tarihleri arasında Türkiye’deki hapishanelerde incelemelerde bulundu. İncelemelerden bulunduğu hapishanelerden birisi de İmralı hapishanesi.
CPT’nin 3 Ekim’de yaptığı açıklamada, İmralı hapishanesindeki tutsakların koşullarını incelediğini ve görüşmelerde bulunduğunu açıkladı.
Daha sonra açığa çıktı ki sayın Öcalan’la görüşmeleri olmamış, niye olmadığı ise muğlak.
Sayın Öcalan’ın avukatlarının, demokratik kamuoyunun ve Kürt halkının tüm ısrarlarına rağmen CPT tatmin edici bir açıklama yapmaktan kaçıyor. Bu ise Kürt halkında ve kamuoyunda peşi sıra kuşkuya ve huzursuzluğa ve tepkiye yol açtı ve durum bu yönlü devam ediyor.
CPT, İmralı’ya yaptığı ziyaret ve inceleme hakkında kamuoyuna şeffaf ve tatmin edici açıklama yapmak yerine topu Türkiye tarafına atıyor.
Sanki Türkiye sayın Öcalan’ın iç ve uluslararası hukuktan kaynaklı haklarına riayet ediyormuş da, cevabı Türkiye vermelidir, diyor CPT. Sayın Öcalan’ın avukatlarının, ailesinin, hukuk örgütlerinin ve insan hakları kurumlarının tecridin kaldırılması ve sayın Öcalan’la görüşme yönünde ısrarlı girişimlerine yönelik Türk makamlarının cevabı sistematik disiplin cezalarının bildirimi ve mutlak iletişimsizliği sürdürme tutumudur.
Görülen odur ki CPT’nin İmralı ziyareti bir nevi Türkiye’nin sayın Öcalan’a yönelik geliştirdiği belirsizliğe ve insanlık dışı uygulamalarına eşlik etme prosedürünü yerine getirmesi temelinde olmuş.
CPT’nin tutumu Avrupa Konseyi’nin ve AİHM’in çeyrek yüz yıldır Sayın Öcalan’a yönelik süregelen adaletsiz ve hukuksuz yaklaşımın bir parçası ve bir yansımasıdır.
Kürt halkının ve insanlığın Avrupa Konseyi’nden ve kurumlarından beklentisi Sayın Öcalan’a yönelik şimdiye kadar yerine getirmedikleri sorumluluklarını yerine getirmeleridir.
Ve 22 aydır dışarıyla mutlak iletişimsizlik temelinde sürdürülen uygulamanın sonlandırması ve Sayın Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle iletişimin sağlanması için sorumluluklarını yerine getirmeleridir.
Diğer taraftan yeni durum karşısında siyasal ve toplumsal tepkilerin acil bir önem kazanmış olmasıdır. Tepkilerin güçlü bir düzeyde geliştirilmesi olmazsa olmaz gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Kürt hareketi ve Kürt halkı başından beri hem komploya hem de komplonun ikinci etabı olan tecrit sistemine karşı hep bir mücadele içinde oldu ve büyük bir mücadele verildi. Gelinen aşamada mücadelede daha fazla ısrarlı olmak gerekiyor.
Tecrit Türkiye faşizminin en insanlık dışı, en karanlık, en yıkıcı saldırısıdır. Faşizm bunu muhalif tüm kesimlerin, tüm toplumun ruhu ve bedeni üzerinde egemen kılmak istiyor. Karşı bir mücadele de bir o kadar önem arz ediyor.