Gündem şaşırtıcı hızla değişiyor. İki hafta önce gündemde Suriye’ye kara harekatı vardı. Bir müddet olasılıklar üzerine değerlendirmeler yapıldı. Ardından yeni bir tarikat skandalı patlak verdi. Bu sefer 6 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz gündemin en üst sırasına yerleşti. Hemen ardından İmamoğlu’na verilen ceza gündemi yeniden değiştirdi.
“İmamoğlu olayı” siyasi arenadaki önemli gerçekleri bir kez daha gözler önüne serdi. Saraydan habersiz böyle bir kararın alınamayacağı ortada iken kimi tereddütlü değerlendirmeleri bir kenara bırakarak ilk çıkan sonucu vurgulayalım. Saray seçimlere giderken hemen her şeyi göze alabileceğini bir kez daha gösterdi. Suriye’ye kara harekatının yolu şimdilik engebeli görünüyor. Saray gerilimi farklı yollardan yükseltmenin imkanlarını her fırsatta değerlendirecektir. “İmamoğlu olayı” ters tepebilir itirazları haksız sayılmaz, ancak bu 6’lı masanın tepkisini ne kadar yükseltebileceğine bağlıdır.
Öte yandan, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun bütün yaşananlara rağmen hala kesin bir ders çıkartamaması anlaşılır gibi değildir. HDP’li belediyelere kayyum atamalarından, yine 2016’da HDP vekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması sırasında Kılıçdaroğlu’nun “anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” tavrının ardında yatan iktidarın çizdiği alanda politika yapma teslimiyeti gelip Canan Kaftancıoğlu’na kadar dayanmıştı. Bütün bu olanlara rağmen Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ile ilgili “böyle bir karar beklemiyordum” diyebiliyor. Bu mantık rakibini tanımamakla açıklanamaz, ona karşı mücadelede neleri göze alabildiğinin sınırlarını gösterir. Kılıçdaroğlu arada esip gürlemesine rağmen siyasi güçler dengesinin değiştirilmesinin gerektirdiği çok daha kararlı ve güçlü adımları göze almış görünmüyor.
Bir yanda iktidarının devamı için hemen her şeyi göze almış bir tavır, öte yanda her kritik momentte kararsız ve ürkek bir siyaset… Bu durum 12 Eylül askeri darbesine giderken Ecevit’in hallerini hatırlatıyor.
Saraçhane mitinginde coşku iyi görünüyordu. Ya cesaret? HDP’ne karşı yıllardır Saray’ın sürdürdüğü “irade gaspı”na karşı sadece Ali Babacan’dan çok sınırlı bir tepki gelebildi. Oraya ne HDP çağırıldı ne de uğradığı çok daha büyük zulüm ve haksızlıklardan söz edilebildi. Tam yeri değil miydi?
“İmamoğlu olayı” süregelen gerçekleri bir kez daha iyice göze batar hale getirdi. Tekrarlayalım: Saray, iktidarının devamı için en “olmaz denen” yollara girebilir. Bu yolların onun iktidarının devamını sağlayıp sağlayamacağı ayrı bir konudur. İkincisi, 6’lı masa politik öngörüsünü ve siyasi tavırlarını iflah olmaz sınırların içine hapsetmiştir. Saray’ın hamleleriyle her zaman kararsızlığa uğrayabilir. Üçüncüsü, Emek ve Özgürlük İttifakı faşizmin yükselişine karşı mücadelesini kendi yolundan ve kendi parolalarıyla yürütecektir. Bu yolda şüphesiz ilk somut adım Cumhur İttifakı’nın alt edilmesidir. 6’lı masanın eksik duruşunu ve kararsızlığını Emek ve Özgürlük İttifakı kararlı ve güçlü tavırlarıyla etkileyebilmelidir. İlk somut adımda hedef aynıdır, Saray’ın keyfi yönetimini alt etmektir. Bunu Emek ve Özgürlük İttifakı kendi yolundan yürüyerek ve kendi siyasi hedeflerini yükselterek yapmalıdır. Ayrı yoldan aynı hedefe gidiş, 6’lı masayı da etkileyecek bir sonuç yaratabilir. Saraçhane mitingi, yürünecek ayrı yolu güçlendirmenin aciliyetini çok açık bir şekilde göstermiştir.
Son olarak, “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” sloganıyla yola çıkan AKP sadece kendi sınıf ve zümre çıkarları içinde kaldıkça adeta “kemalist” günleri aratacak ölçüde bir keyfi yönetim tarzına vardı. Zaten “demokrasi” onlar için kendi yollarında bir ara duraktı. Ancak 6’lı masa da çok farklı bir yol izleyemedi. Hak gaspları karşısında tavır alırken Saray’ın çizdiği sınıra bağlı kaldı. “Anayasaya aykırı” olduğunu bile bile HDP vekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıracak yasaya evet diyen bir mantıktan ne ölçüde “hukukun üstünlüğü” konusunda kararlı bir tavır beklenebilir?
Siyasi tarih göstermiştir, gerçek demokratlar ve devrimciler, “hukuk karşısında eşitliğin” bir burjuva temele sahip olduğunu bilir, ancak bunu tutarlı biçimde savunurlar. İnsanlığın yaşadığı en acılı ve aynı zamanda çok ders yüklü dönemde, iki dünya savaşı arasındaki yıllarda bunun pek çok örneği yaşanmıştır.
CHP politikacıları zaten bugünlerde “İmamoğlu olayını” konuşurken yirmi yıl önce bir şiir okuduğu için Erdoğan’ın başına gelenleri örnek vermiyorlar mı? Ancak neden HDP’li vekil ve yöneticilerin uğradıkları hak gasplarını açıkça dile getiremiyorlar!
“Demokratik cumhuriyete” giden yol bu tutarsızlığın ve ürkekliğin aşılmasından geçiyor.