Hegemonya kavramı Yunan felsefesinde “ruhun yönlendirme” yetisi olarak tanımlanır. Bu tanımlama demokratik toplum değerlerinin geçmişten günümüze kadar nasıl inkâr ve imha edildiğini, zulme uğradığını; toplumun bir kesiminin bu sömürüye nasıl rıza gösterdiğini açıklayan bir kavramdır.
Toplum başlangıçta ana kadının kemaleti ile örgütlüyken, kadın etrafında ve emeği ile varlığını, birliğini devam ettirirken, kadın özne durumunda iken nasıl oldu da nesne haline geldi? Çocuklar ana kadının dünyasında “masum i pak” sıfatı ile tanımlanırken, doğan her çocuk Hakkın varlık deryası iken nasıl oldu da bir tecavüz nesnesi haline geldi? Zihni pak, aklı pak, nuru pak olana, bireye, topluma ve doğaya taciz ve tecavüz hangi ideolojik temellere dayanıyor? İlk tahakküm nasıl başladı? İlk tahakkümün ideolojik temelleri nedir? Bu sorulara cevap verilmeden günümüzdeki tahakküm bilince çıkarılamaz. Tahakkümün nedenini, nasılını, niçinini bilmek aynı zamanda hakikat ve özgürlük arayışında mücadele araçlarını da oluşturmak anlamına gelir.
İnançlar insanlaşma ve toplumsallaşmayla birebir bağlantılı iken nasıl oldu da iktidarın hizmetine girerek toplumsal mühendislik görevini gördüler? Bütün bu soruların cevabı hegemonya kavramıyla ilgilidir. Hegemonik sistem sadece rıza imal ederek varlığını kabul ettirmez; ideolojik inşasını mitoloji, din, felsefe ve bilim ile kabul ettirir. Hegemonik düzen taciz ve tecavüz kültürüne rıza imal ederken, hegemonyasına ideolojik temeller oluşturarak, toplumun hücrelerine kadar sirayet eder.
Otorite, iktidar, hiyerarşi, hegemonya, taciz, tecavüz gibi kavramların rıza toplumuna ait olmadığı bilinmektedir. Rıza toplumunun başlangıç evrelerinde tamamen eşitlikçi ilişkiler vardır. Hegemonya, iktidar süreç içerisinde olmuştur. İlk dönemlerde doğa nesne değil kendidir. İnsan – doğa, insan – toplum, insan – insan ilişkisi; sade, arınmış, rolsüz ve çözümlüdür, ikrar ve rızalık üzerinedir. İnsan, doğa, toplum ilişkisinde bütünleşme, dostluk, kutsallık ve ruhsal bir ilişki vardır. Özne – nesne ilişkisi yoktur; paylaşma, düzenleme, ortak karar verme, rızalık alma gibi ilkeler esastır.
İnsan türünün dışındaki canlılarda savunma yalnızca kendi varlıklarını korumaya yöneliktir. Bir tür kendi türüne ya da başka bir türe karşı iktidar oluşturma, hakimiyet kurma, denetim altına alma, sömürgeleştirme, mülk edinme durumu söz konusu değildir. Mülk edinme zaman ve mekan içerisinde bir sürece bağlıdır. Zamanla iklim ve coğrafi üretici gücün değişmesiyle avcılık kültürü başladı. Avcılıkla beraber ürünü ele geçirmek için doğaya saldırı, tahakküm uygulandı; doğa mülk edindi. Doğaya tahakküm ile beraber kadın düşürüldü. Eşitlikçi klan kabile toplumu üzerinde sınıflaşma, tarım köy toplumu üzerinde kentleşme, hiyerarşik toplumun bağrında devletleşme var oldu. Artık toplum siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik gibi birçok alanda eril iktidarın kontrolündedir.
Tecavüz kelimesi Arapça bir kelime olup “sınırı aşmak” anlamındadır. İktidarcı hegemonik, eril zihniyetin rıza toplumuna ait bütün ahlaki sınırları aşarak, kendi hegemonik sınırlarını çizerek, cümle canı mülk edinmek için tahakküm kurma hakkını kendinden görmeyi ifade eder. Başka bir ifade ile özelleştirip mülkleştirmek istediği şeyler üzerinde güç kullanmaktır, hile ile zor ile sağlanan egemenliktir. Bu yönüyle kurnaz avcı ilk özelleştirmecidir. Kendine ait olmayanı, topluma ait olanı egemenliği altına almak için, iktidar alanı oluşturur. Bu tarihsel hakikati bilen Alevi toplumu binlerce yıldır avcıları cemlerine almazlar. Alevi zihin dünyasında avcılık hoş karşılanmaz, rıza şehrinde silahla gezilmez. Cem erkanında lokmalar bıçakla değil el ile bölünür.
Sınır çizmek, fethetmek, zor ve hile ile ele geçirmek, mülk edinmek, kendi tahakküm sınırlarını oluşturmaktır. Sınırları dahilindeki bütün cümle cana sahip olmak, kendi mülkü olarak görmek, ötekilerin malını, canını helali olarak kabul etmek iktidarcı zihniyetin mülk yasasıdır. Özellikle fethedilen yerlerdeki kadınların mülk edinmesi fetih zihniyetinin kadim yasasıdır. Bu yasayı uygulayanların iyisi – kötüsü, ilerisi – gericisi, dincisi-dinsizi olmaz. Toplumun hakikatini inkar ederek, zorla alıkoyma tecavüz kültürüdür.
“Tecavüz doğanın talanından kültürel soykırıma, ekonomik sömürüden manevi değerlerin gaspına, toplumsal hafızanın silinmesinden kadın şahsına, tüm topluma kadar, tüm boyutlarıyla hakim kılınıp hegemonik bir sistem oluşturulur. Hiçbir şey ona ait değilken her şeye sahip olmanın yolu bu hegemonik sistemin yaşamsallaşmasıyla ilgilidir.” Tecavüz edilene sınır çizerek, namus olarak tanımlanması iktidarcı zihniyetin yasasıdır.
Dersim katliamı sonrasında zorla alıkonularak mülk edinen, sahip olunan, yaşam sınırları çizilen “Dersim’in Kayıp Kızları” hikayesini bilmeyen yoktur. İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nda masum i pak çocuklara cinsel istismar uygulayanlar ile Dersim katliamında küçük kız çocukları alıp mülk edinen zihniyet aynı kaynaktan besleniyor!