Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tahliye olan Yılmaz Atlığ, cezaevlerinde kaldığı 30 yılı bir direniş mekanı olarak tanımladı
Türkiye ve Kurdistan’da 1990’lı yıllarda giriştikleri devrimci mücadelelerde henüz genç yaşlarda gözaltına alınıp siyasi gerekçelerle Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargılanıp müebbet hapis cezaları verilen tutuklular, 30 yılın ardından tahliye ediliyor. Bu tutuklulardan biri de 9 Ekim günü Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tahliye olan Yılmaz Atlığ (51). 30 yıllık tutukluluğu boyunca Atlığ, sırasıyla Xerpêt, Bartın, Amed, Erzirom, Sêrt, Mûş, Bayburt, Düzce ve son olarak Tekirdağ cezaevlerinde kaldı.
İşkenceye varan yoğun hak ihlallerinin yaşandığı cezaevlerinde sürdürülmek istenen politikalara karşı arkadaşlarıyla beraber amansız direniş mücadeleleri ortaya koyan Atlığ, 30 yıllık cezaevi sürecini MA’dan Rukiye Adıgüzel ve Mehmet Aslan’a anlattı.
Bir direniş mekanı
Cezaevinde geçirdiği 30 yıllık yaşam sürecini, bir direniş süreci olarak tanımlayan Atlığ, cezaevlerinin de tıpkı dışarıdaki yaşam gibi acının, hayalin ve coşkunun barındırdığı bir duygu dünyası olduğunu, fakat birçok olanağın da kısıtlandığı bir mekan olarak gördüğünü sözlerine keldi. Siyasi tutuklular olarak cezaevlerini her şeyin dışında “Başlı başına bir direniş alanı” olarak gördüklerini ifade eden Atlığ, cezaevlerinin “modern” devletin kurulduğu günden bu yana özel alanlarından biri olarak görüldüğünü söyledi.
Kültürdür, köktür, ruhtur
Özgür yaşam arzusunun her şeye karşı bir duruş sergilediğini belirten Atlığ, bu duruşun en anlamlı olduğu yerin cezaevi olduğunu vurguladı. Atlığ, “Cezaevi ne kadar seni öldürmek isterse, teslim almak isterse ‘Hayır’ diyorsunuz, izin vermiyorsunuz. Onun karşısından tam tersi bir duruş var. ‘Ben bütün işkencelerine, sınırlamalarına rağmen, ne olursa olsun özgür yaşayacağım’ diyorsun. Bu zaten bizde kültürdür, köktür, ruhtur. Bu kültürün önderleri var. Bizim elimizden geldiğince yaptıklarımız da o hatta sahip çıkmaktır. Doğrusu biz öyle bir şey yaratmadık ama bize gösterdikleri o yolda ‘Berxwedan jiyane’ dediler elimizden geldiğince, o hatta ilerlemeye çalıştık” ifadeleri kullandı.
‘Mutlu olmak için sebep’
30 yıllık cezaevi yaşam sürecinde barış ve özgürlük mücadelesi içerisinde yer almış ve yaşamını yitirmiş arkadaşlarından büyük güç aldıklarını ifade eden Atlığ, her yıl onları anarken adlarını ve görüntülerini akıllarından geçirerek, “Onlar seninle, onlar büyük bir güç veriyorlar” şeklinde direnişlerine direniş kattıklarını vurguladı. Atlığ, halkın ayağa kalkıp isyanını dile getirdiği her dönemlerde ise, “Bu bizim direnmemiz, mutlu olmamız için bir sebep” diyerek ciddi anlamda motive olduklarını aktardı.
Hep halklaydık
Yaşananlara karşı tavırlarının ne olduğunu “Aç kurt, çobanın hey heyinden korkmaz” sözüyle özetleyen Atlığ, “Biz özgürlüğümüze aç olduğumuz müddetçe hiçbir şey önümüze geçemez” ifadesini kullandı. Bu uğurda birçok arkadaşının yaşamını yitirdiğini belirten Atlığ, “Ama coşku dolu anılarda var. Mesela başkaldırı olduğu zaman, Newroz yaşandığı zaman, mesela halkımız ayaklandığı zaman… Her zaman dışarıda ne yaşanıyorsa, bizimle de yaşanıyordu. Mesela sokak kavgalarında biz halkımızlaydık. Devrimci halkın kavgasını heyecanla takip ediyorduk, onlarlaydık” dedi.
Merakları neydi?
Cezaevinde geçirdiği son haftayı anlatan Atlığ, arkadaşlarının zorlamasıyla okumayı bıraktığını, sadece volta attığını, düşündüğünü, arkadaşlarıyla vedalaştığını ve kendisini dışarıya çıkmaya hazırlandığını aktardı. Dışarıya ilişkin hep “Ne göreceğim? Karşıma ne çıkacak, nasıl bir hayat çıkacak? Halkımızın durumu nasıl, mücadelenin durumu nedir?” şeklinde merakları olduğunu dile getiren Atlığ, cezaevinden çıktıktan sonra kendisini şaşırtacak, “Bunu beklemiyordum” diyecek bir şeyin olmadığını sözlerine ekledi.