Peynir fiyatı, et fiyatını geçti. Sütün litresi 20 lirayı aştı. Süt, peynir market raflarında bize, biz ona bakıyor; bakışıyoruz!
Besici ve yetiştirici durdurulamayan, sürekli yükselen yem fiyatlarına yetişemiyor. Hayvanlar kesime gidiyor, göz göre göre!
Meralar, ahırlar, ağıllar boşalıyor. Ahırların çatısını baykuşlar, içini yarasalar mekan eyliyor; ne gam! Siyasi arena tıs…
Traktör icat oldu hayvancılık bozuldu.
Tarla işlemekten koparılan her bir çift öküz, her bir çift atın yerini traktör aldı. Traktör, meraların karnını deşti, tarlaya çevirdi. Tarlaları ağalar parselledi, tapularla “çitledi” birer birer. Mera alanı böyle azaldı günbegün. Kalan meraların ıslahı ise hak getire! Kapanın elinde kalıyor şimdilerde; madenciler, termik ve rüzgâr santralleri sahibi şirketler “Yağma Hasan’ın böreği” misali löplüyorlar meraları ha bire. Hayvancılar için bedava yem alanları olan meralardan şirketler ziyafet çekiyorlar kendilerine. Otlaklar, “kamu yararı” yasal kılıfıyla el değiştirdi, bir daha mera olamayacak biçimde buharlaştırıldı. Buharlaştırılıyor hâlâ…
Niye koyun değil, sığır?
Meralarımızın ot durumu sığırlara değil, koyunların otlamasına uygunken serbest piyasa politikalarına geçişle hükümetler koyunculuk yerine sığırcılığı destekledi. Doğayı taklit ederek merada otlayan koyun yerine sığırcılık desteği modern ahır inşasını gerektirdi. Bu yüzden devletin sübvansiyonlu kredi muslukları ahır inşasına doğru çevrildi. Rivayet odur ki, bu destekleri alanların hayvancılıkla pek ilgisi yokmuş. Neyse bu konuya şimdilik girmeyeyim, bir kenarda dursun. Biz devam edelim kaldığımız yerden. Hayvanlar işte bu modern ahırlara hapsedildi. Ahırda yaşamaya mahkûm edilen hayvanlar vücut dirençlerini kaybetti, sağlıkları bozuldu. İlaç gerekti. Bunu hayvancılıkta ek maliyet kalemi olarak not edelim bir kenara. İçeriye “düş(ürül)en” hayvanın karnını doyurmak için yem verme ihtiyacı doğdu. Bu da maliyetin yüzde 60’ını oluşturdu tek başına. Hayvan yetiştiriciliği doğadan koparıldıkça maliyet hep üstüne koydu, arttı. Maliyet arttıkça ilaç ile yem ham maddesi satan küresel şirketlerin kasaları doldu, taştı. İlaç içeride üretilemedi. Koyuna göre daha fazla yem tüketen sığır tercihi, içeriden yem ihtiyacını sağlamayı imkansız kıldı. İçeride üretilemeyen ilaç ile yetmeyen yemin ham maddesi ithal edilmeye başlandı. Böylece yem ve ilaç fiyatları çok uluslu şirketlerin vicdanı ile cüzdanı arasına ve döviz kurlarının kaderine, pardon, otomatik fiyat pilotuna bağlandı. Peynir, süt, et fiyatının belirleyiciliği bu tercihli politikalarla şirketlerin kontrolüne geçti.
Tercihli politika
Gelin, tercihli politikanın adını koyalım. Tercihli politikanın adı, serbest piyasadır. Serbest piyasada hükümetler hikayedir, esamesi okunmaz! Sorun sistem sorunudur, boşuna kalem oynatmayın, nefesinizi tüketmeyin. Ya serbest piyasa ile fiyatlara erişememe, şirket kasalarını şişirmeye devam ya da hayvancılar için bedava yem alanı meraları koruyarak, ıslah ederek koyun yetiştiricilerinin kullanımına sunarak ucuz ve sağlıklı hayvansal gıda ile halkı buluşturmak. Üçüncü bir seçenek yok. İkinci seçenek için siyasetçiler sahneye…