Ekonomik kriz, yüksek enflasyonun sonucunda adeta zam bombardımanı yaşıyoruz. İnandırıcılığı olmayan TÜİK verilerine göre enflasyon oranı %85, ENAG verilerine göre ise %170’i aşmış durumda. Temel tüketim maddelerine zam yağmuru devam ederken emlak, araba, akaryakıt, doğalgaz fiyatlarındaki artışlar %350’leri geçiyor. “Zam bombardımanı” sözcüğü mübalağa değil çünkü Saray Rejimi’nin sürdürdüğü topyekûn savaşın siyasi sonuçlarından ziyade ekonomik sonuçları daha yakıcı hale geldi. Saray sözcüleri savaşın ağır ekonomik maliyetini her fırsatta dile getiriyorlar. Domates, biber fiyatlarındaki artış gündemdeyken RTE, “Bir mermi kaç lira haberiniz var mı?” sözüyle, savaş ve zam ilişkisini özlü şekilde geçen yıl ifade etmişti.
RTE’nin “Bir merminin kaç lira haberiniz var mı?” sözünü, AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, TBMM bütçe görüşmelerinde rakamlarla detaylandırdı. Askeri mühimmatların bir tanesinin maliyetinin 7,5 milyon liradan başlayıp 22 milyon liraya kadar çıktığını söyleyen N. Canikli, “Güvenlik için çok büyük paralar harcanıyor. F-16’lardan atılan akıllı mühimmatın tanesi 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıkıyor. En son yerli olarak geliştirdiğimiz nüfuz edici bombanın bir tanesinin maliyeti 1,2 milyon dolar. Fırtına obüslerinden atılan, sık sık, çok namlulu roketatarlardan atılan bir tane mühimmatın maliyeti 5 bin dolar. En ufak bir operasyonda binlercesi atılıyor” sözleriyle devletin bütün olanaklarını savaşa harcadıklarını övünçle anlattı.
N. Canikli’nin verdiği rakamlar sadece mühimmat maliyetlerini içeriyor. Uçaklar, helikopterler ve genel savaş giderlerinin yanında selefi çetelerin eğitilip-donatılması, maaşları vb. giderler eklendiğinde ortaya çıkan devasa maliyet yaşadığımız yoksulluğun bedeli olarak karşımıza çıkıyor. Canikli, “toprak bütünlüğümüzü korumak için üç ülkede sürdürdüğümüz operasyonlar” derken Kuvayı Milliye’nin 7 düvele karşı hikâyesine eklemeye çalışıyor gibi. Oysa sorun, Kürt sorununu eşitlik-özgürlük ekseninde çözme fikrinden uzak olmaları, “ez-çöz” militarist zihniyetinin sonuçlarıyla baş başalar ve bunu itiraf etmelerini beklemiyoruz tabii ki.
Ortaya konulan savaş bilançoları, can kayıpları, savaş sanayisinin artan kârları sadece ekonomik olarak çöküşü hızlandırmıyor, rüşvet, yolsuzluk ve devlet olanaklarının savaş ağaları tarafından yağmalanmasını olağan hale getiriyor. Irkçılık, militarizm, otokratik uygulamalar ekonomik çöküntünün yanında siyasi çöküşü hızlandırıyor. Kürt sorununda savaşı çözüm olarak görenler ekonomiyi kördüğüm haline getirmekten rahatsız değiller çünkü savaş en çok onları zengin ediyor. Savaş gündemde olduğu sürece sistem muhalefetini Sarayın bir uzantısı haline getirmek kolaylaşıyor.
AKP-MHP’nin fahiş zamların sebebini zincir marketlere, dış güçlere bağlama madrabazlığı planlananın aksine hayat pahalılığını birinci gündeme taşıdı. Sıcak savaş gündemiyle dizginleri ele geçirdiğini düşünen Saray şürekâsı, Suriye’de denetimini elinde tuttuğu şehirlerde bile zam protestoları ile karşılaştı. Savaşı iktidarda kalmanın kaldıracı olarak genişletme girişimlerinin her defasında ekonomik krizin ateşi ellerini daha fazla yakıyor. Savaş-ekonomik kriz fasit dairesi içinde kendi kuyruklarını kovalamak dışında ellerinden gelen bir şey yok.
Sistem muhalefeti bir yandan Kürt düşmanlığı yaparak savaş siyasetine destek verirken, diğer yandan ekonomik kriz nedeniyle AKP-MHP’ye yükleniyor. AKP-MHP’nin belki de tek haklı olduğu nokta; “Hem savaşa destek verip, hem de ekonomik krizden şikâyet edemezsiniz” şeklinde kendini savunuyor olması. Savaşı destekleyenlerin, çözümsüzlüğü çözüm olarak görenlerin, barış sözcüğünü telaffuz etmekten kaçanların savaşın ekonomik-siyasi sonuçlarına ortak olması doğal olarak bekleniyor.
“Hain zincir marketler, bölücü kebapçılar…” hikâyelerine inanan kimse yok ama zamlara karşı tepkiler örgütlü hale getirilemediği ölçüde “BİM taşlama ayinleri” vb. madrabazlıklara seyirci olacağız. Zam bombardımanın kalıcı olarak durdurmanın yolu savaş hükümetine, savaş ekonomisine, savaş bütçesine ve savaşa karşı mücadeleden geçtiğini yüksek sesle konuşmaktan geçiyor. Tekelci sermayenin, Saray siyasetçilerinin savaştan yana olmasının çıkarları gereği bir anlamı var. Kürt ve Türk emekçileri için ise savaş yoksullaşmanın yegâne sebebi olmak dışında bir anlam taşımıyor. “Savaşa Hayır” sloganını duyan egemenlerin kırmızı görmüş boğa gibi saldırıya geçiyor olması, bize barış mücadelesinin kıymetini daha fazla hatırlatmalı.