Gazeteci Kurdo Baksi, NATO üyeliği için Türkiye ile pazarlığa oturan İsveç’in değişen politikalarını gazetemize anlattı
Hüseyin Kalkan
İsveç’te yeni sağcı hükümet gelir gelmez NATO üyeliği için Erdoğan’a taviz üzerine taviz vermeye başladı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısı nedeni ile kamuoyunun da NATO üyeliğinden yana olması yeni hükümeti cesaretlendiriyordu. Ancak atılan adımlar, verilen tavizler Erdoğan’ı tatmin etmediği gibi İsveç kamuoyunu da kızdırıyordu. Kamuoyu yoklamaları Başbakan Ulf Kristersson’e verilen desteğin düşmeye başladığını gösteriyor. İsveç Başbakanı’nın Beştepe’ye çıkması ve Erdoğan ile pazarlık yapması kamuoyunda ve siyasette büyük tepkilere yol açmış. Erdoğan’ın İsveç’i ziyareti şimdilik rafa kaldırılmış. Rusya’nın Ukrayna işgalinin İsveçlilerde yarattığı korkuya rağmen Erdoğan ile pazarlıktansa NATO üyeliğinden vazgeçme noktasına gelmiş. Uzun yıllar İsveç’te gazetecilik yapan Kurdo Baksi, İsveç’teki yeni hükümeti ve izlediği politikalarla ilgili şunları söylüyor: “Bu 2022 yılı çok zor bir yıl oldu. Dünya için, İsveç için, Kürtleri için. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile birlikte 200 yıldır savaşmamış olan İsveç’te bir korku başladı. İsveçliler zaten tarihsel olarak Ruslardan çok korkarlar. Bu korkudan dolayı Ukrayna işgali ile birlikte NATO’ya üye olmak için girişimde bulundular. NATO’ya üye olmamakta kararlı olan ülke bir anda kararını değiştirdi. Bir yere sığınmak için NATO üyeliğini ister hale geldiler. İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olmak için başvuruda bulundular. 12 Mayıs 2022 tarihinde bir cuma günü, her cuma olduğu gibi Erdoğan cami çıkışında yine dünyaya kızdı. Dedi ki ‘İsveç ve Finlandiya’da terör yuvaları oldukları için NATO’ya üye olmalarını istemiyoruz. Bizim veto hakkımız var, buna izin vermeyeceğiz’ dedi. 29 Haziran 2022’de Madrid’de yapılan zirvede Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerinin kabul edilmesine oybirliği ile karar verildi. Zaten oybirliği olmadan bu konuda bir karar alınamıyor. Bu karardan sonra iki şey oldu. Bir tanesi Finlandiya, İsveç ve Türkiye bir anlaşmaya vardı. Bir belge imzalandı. Bu belgeye göre İsveç Devleti Türkiye’ye koyduğu silah ambargosunu kaldıracak, YPG ve PYD’ye daha mesafeli davranacak, üç ülkenin istihbarat örgütleri arasında bir mekanizma kurulacak ve Türkiye’ye karşı propaganda kampanyalarına izin verilmeyecek. Bundan başka iade listeleri konuşulmaya başlandı. Sözünü ettiğimiz anlaşmada buna dair bir madde yok. Bu anlaşmadan sonra İsveç silah ambargosunu kaldırdı. Ama Finlandiya işi politik düzeye taşımadı. Hükümetler düzeyinde görüşmeyi kabul etmedi. İki ülkenin devlet memurları oturur bu konuyu konuşur tutumunu aldı. İnsan haklarını pazarlık konusu yapmayı reddetti. İsveç böyle yapmadı, silah ambargosunu kaldırmanın yanı sıra İsveç Başbakanı Erdoğan’ın ayağına gitti ve Erdoğan basın toplantısında Gülenci olduğu söylenen bir gazeteciyi İsveç’ten istedi. Bu ziyaret İsveç’in nasıl tehlikeli bir adım attığını gösterdi. Kamuoyunun Türkiye’ye bakışı biraz daha negatifleşti.”
Kürtlere merhaba vermek
İsveç’in yeni politikaları üzerine çok şey yazıldı. Çok şey söylendi. Yaratılan beklenti İsveç’in Kürt politikalarının tamamen değişeceği, Rojava yönetimi ile bütün ilişkilerini keseceği doğrultusundaydı. Baksi’nin anlattıklarını dinleyince meselenin öyle kolay olmadığını anlıyoruz. Baksi politikalarda değişiklik olduğunu belirtiyor, ancak Kürtlere merhaba vermeden kimsenin dünyada artık bir şey yapmayacağını vurguluyor. Baksi, şunları söylüyor: “Evet etkiledi. Şu anda biliyorsunuz Hasekê’den Qamişlo’ya kadar Kuzey-Doğu Suriye korkunç bir sekilde bombalanıyor. Sivil yerleşim yerleri, tahıl siloları ve petrol üretme merkezleri hedef alınıyor. Daha önce meydana gelen benzer saldırılarda İsveç her zaman hükümet düzeyinde Türkiye’yi protesto ediyordu. Ama bu sefer İsveç’ten bir protesto sesi yükselmedi. İsveç Dışişleri Bakanı, YPG-PYD’ye mesafe koyduklarını, artık onlarla çalışmayacaklarını açıkladı. Gerçi bu pek uygulanabilir bir politika değil. Çünkü orada İsveç vatandaşı olan IŞİD’liler var. Onların durumu sürekli bir müzakere konusu. Artık Kürtlere merhaba vermeden bu dünyada yaşamak kolay değil. İadeler konusunda daha çok göz kırpıyorlar Türk devletine. Vatandaş olan, oturumu olanlar için bir şey yapabileceklerini sanmıyorum. Ama yeni gelenler, daha oturum almamış olanları sınır dışı edebilirler. Rojava’da YPG, IŞİD’e karşı Uluslararası Koalisyon’la çalışıyor. NATO’nun 29 ülkesi onlarla çalışıyor, toplamda 84 ülke IŞİD’e karşı koalisyona üye, İsveç de bu koalisyonun üyesi. Belki NATO üyeliği için mesafeli durur gibi yapabilir ama sonuçta Kürtlere muhtaçlar. Şu anda Rojava bürosu aynı adreste. Daha dün akşam ziyaret ettim orayı. (Dün akşam orada yemek yedim) Bazı açıklamalar dışında herhangi bir değişiklik yok. İsveç polisi kendi hükümetinin Rojava konusunda yaptıklarını benimsemiyor ve itiraz ediyor. ‘Kürtler olmadan biz nasıl IŞİD’e karşı mücadele edeceğiz’ diyorlar. Rojava konusunda İsveç istihbaratı bile Kürtlerin tarafını tutuyor.”
Yeni sağ politikalar
Sağın iktidara gelmesinin İsveç demokrasisi ve Kürtler için iyi olmadığını belirten Kurdo Baksi, “Sağın seçimleri kazanması Kürtler için iyi olmadı tabi. Her şeyden evvel artık Amine Kakabaveh parlamentoda bulunmuyor. Onun Sosyal Demokrat Hükümet ile bir anlaşması vardı. O anlaşma bozuldu. İkincisi Sosyal Demokratlar YPG ve PYD’e mesafe koymuyorlardı. Şu andaki hükümet Rojava’ya bir mesafe koyuyor. Üçüncü olarak Türk devletinin Kurdistan’a yönelik saldırılarını protesto etmiyorlar. Sosyal Demokratlar hükümette olsaydı bu konuda daha duyarlı olurlardı.”
‘Erdoğan’ın seçim elemanı’
Baksi bu politikanın kamuoyu tarafından eleştirildiğini söylüyor. Sağ hükümetin Türkiye ile işbirliğinin insan haklarına karşı bir işbirliği olarak görüldüğünü belirten Baksi, şunları ekliyor: “Basın bu politikayı çok eleştiriyor. Basında Kürtlere verilen bir destek var. Entelektüeller Kürtlere destek veriyor. İsveç Başbakanı’nın Beştepe’de Erdoğan ile yaptığı basın konferansından sonra hava değişti burada. Herkes Başbakan’ın Erdoğan tarafından bir seçim işçisi olarak kullanıldığını düşünüyor. Bu görüşmeden sonra Başbakan’ın halk tarafından sevilme oranı yüzde 10 azaldı. Kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. İsveç’in Türkiye’ye teslim olma havası İsveçlileri çok rahatsız ediyor. Ancak yine de NATO’ya üye olana kadar Erdoğan ile ilişkileri iyi tutmadan yana olan önemli bir kesim de var.”
Muhalefetin Kürt politikası
Muhalefetin hükümetin politikalarını özellikle Kürtler konusunda eleştirdiğini söyleyin Baksi, Sol Parti ve Yeşiller’in Kürtleri destekleme politikalarının istikrarlı olduğunu söylüyor. Baksi, bu partilerin tutumu ve nedenleri ile ilgili şunları belirtiyor: “YPG ve PYD’ye mesafe koymanın doğru olmadığını, IŞİD’e karşı mücadeleden dolayı bunun zaten imkansız olduğunu söylüyorlar. Erdoğan’ın kara harekatı planlarına karşı çıkıyorlar ve İsveç’in böyle bir politika izlemesini öneriyorlar. Suriye’nin bağımsız bir ülke olduğunu, Kürtlerin kendi yönetimleri olduğunu, Türkiye’nin bölgeye müdahalesinin uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu söylüyorlar. Rojava hakkında iyi demeçler veriyorlar. Son saldırılarla ilgi tutumları olumluydu. Sosyal Demokratlar, Sol Parti ve Yeşiller ve Çevre Partisi, Kürtlere sahip çıkıyorlar. Sosyal Demokratlar hükümetteyken bile Sol Parti’nin ve Yeşiller’in Kürt politikaları iyi idi.”
Erdoğan’la işbirliği yıprattı
Erdoğan ile işbirliği yapmanın yeni kurulan İsveç hükümetinin erkenden yıpranmasına yol açtığını söyleyen Kurdo Baksi, yakın zamanda hükümet politikalarında değişiklik beklenmediğini de ekliyor. Baksi, bu konuda şu belirlemelerde bulunuyor: “Hükümetin politikalarında köklü değişiklikler biraz zor. Ama Erdoğan’ın İsveç’i ziyaret etmesi gündemdeydi. Bu ziyaret iptal edildi. Kimse Erdoğan’ın gelmesini istemiyor. Kamuoyu tepkisinden korkuluyor. Bu nedenle Erdoğan’ı davet etmediler. Bir de kamuoyunda ve entelektüel çevrelerde şöyle bir yaklaşım var. ‘Bu NATO üyeliğinin Türkiye tarafından engellenmesini NATO Sekreteri Jens Stoltenberg hal etsin, ya da ABD hal etsin, pazarlığı Erdoğan ile NATO kurumu yapsın biz neden yapıyoruz. Biz üyelik için Erdoğan’a değil NATO’ya başvurduk.’ Şöyle bir şey de var. İsveç bir Rus müdahalesine uğradığında NATO üyesi olmadığı için NATO’nun ve ABD’nin sessiz kalması düşünülemez. Amerika, Fransa, İngiltere, İsveç’e garanti vermişler üyelik için. İsveç’in şimdilik acil bir üyelik ihtiyacı yok. Her hafta İsveç devlet televizyonunda söylediğimi sana da söyleyeyim. Diyorum ki ‘İsveç, Erdoğan iktidarda olduğu sürece müracaat etmesin, NATO’ya üyelik başvurusundan vazgeçsin. Erdoğan’a seçim malzemesi olmayın, başvurunuzu durdurun. Nasıl olsa 18 Haziran’da yapılacak seçimleri kaybedecek. İsveç demokrasisi için bunu yapın.’ Aslında yeni hükümet de bazı şeyleri görmeye başladı. Başta olduğu gibi davranmıyorlar. Erdoğan’ın ziyareti dışında bazı üst düzey ziyaretlerin askıya alındığı söyleniyor.”
Bütün yasalar çiğnendi
Kurdo Baksi, Kürt mülteci Mahmut Tat’ın Türkiye’ye iade edilmesi olayında hem İsveç yasalarının hem de uluslararası bütün yasaların çiğnendiğini söylüyor: “Mahmut Tat 7 yıl önce İsveç’e iltica etti. Maalesef oturum alamadı. Devlet Göçmen Dairesi ona büyük bir haksızlık yaptı. Çünkü, Türkiye’de 6 yıl 10 ay kesinleşmiş bir cezası var. Devlet bunu anlamadı. Anlamak istemedi. 2015 yılında buraya geldi. İlticası reddedilmişti. Ama bu NATO üyelik meselesi olmasaydı Türkiye’ye iade edilmezdi. Şimdiye kadar polis çok takip etmiyordu. Geri göndermekte o kadar ısrarcı olmuyordu. NATO’ya üye olma süreci olmasaydı böyle hızlı bir şekilde Türkiye’ye verilmezdi. Böyle durumlarda mahkemenin aldığı karara itiraz ediyor, bir yıl veya daha uzun kalması normaldır. Kendisine de geri dönmesini istiyorlar. Geri dönerse dönüyor. Ya da başka bir ülkeye gidiyor. Ya da ülkeyi terk etmesini istiyorlar. Ama NATO sürecinden önce insanların yıllarca bu şekilde kalması normal karşılanırdı. Mahmut Tat olayı siyasi bir olaydı. Siyasi bir davadan ceza almış. Cenevre Anlaşması’na göre sığınma hakkı tanınmalıdır. İsveç haksızlık yaptı. Şu an İsveç’e karşı bir dava açılabilinir. Sanırım avukatları bu kondu bir girişimde bulunurlar. Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet etmek mümkün. Benim şimdiye kadar edindiğim deneyimlere göre de, İsveç devletinin suçlu görülmesi kaçınılmaz. Çünkü bu insanı hapse gönderdiler. Göz göre göre televizyon kameraları önünde cezaevine gönderildi. Kameraların önünde teşhir edildi. Medyanın tacizine uğradı, bu kadar açık şekilde kimsenin hakları ihlal edilmemiştir. Mahmut Tat olayında İsveç Devleti büyük bir hata yaptı. Affedilemez bir adım attığını dünya alem gördü. Yani İsveç hümanistliği ile demokratlığı ile övünürdü. Bundan sonra uluslararası platformlarda İsveç’e bakış değişecek.”