Oh nihayet TBMM, yani öz türkçesiyle söylersek “Kamutay” açıldı.
Öyle seviniyoruz ki, hem de çok seviniyoruz. Ve bizim çocukluğumuzdaki marşı, artık çocukluktan milletçe bunamaya doğru evrildiğimiz için, çatlak ve bed seslerimizle haykırıyoruz:
“Kamutay bugün doğdu-Karanlıkları boğdu.”
Bu marşın ilk dizesi “Bugün yirmi üç Nisan-Neş’e doluyor insan” idi. TBMM’nin ilk açılışına hasredilmişti. 1921’den bir hatıradır. O günden beri Meclisin her açılışında vatandaşın içi “neş’e doluyor.” “Kamutay karanlığı boğuyor”, ortalık AKP ampulleriyle pırıl pırıl. Gel de neş’elenme.
Şaka bir yana, gerçekten Birinci Meclis “neş’eliydi.” Gerçi “ampul” yoktu ama, öylesine renkliydi ki, karanlıkta şavkıyordu. Birinci Meclis’te, yerinizde sıkı durun, komünistler de vardı. TKP’nin legal kolu Halk İştirakyyun Fırkası ve Yeşil Ordu 14 meb’usla Meclis’te temsil ediliyordu. Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemal Öğütçü Adalet Bakanı’ydı.
Ya Kürtler?
Yine yerinizde sıkı oturun: Birinci Meclis’te Azadi örgütü de temsil ediliyordu. Bitlis meb’usu Yusuf Ziya meclisteydi. Bana kalırsa Türkiye’nin en önemli “alternatif tarihçisi” olan Ayşe Hür şunları yazdı: “İlk mecliste en az 72 Kürt mebusu olduğu tahmin ediliyor. Bunların ezici çoğunluğu, etnik anlamda Kürtlük bilincine sahipti.”
Birinci Meclis’teki renkler renkliydi ama, vaktiyle Meclis-i Mebusan’da yer alan Rum, Ermeni ve Yahudi halkının bu mecliste tek bir temsilcisi ne yazık ki yoktu. Yedi renkten oluşan Newton çarkından önce onlar silindi. Sonra çark hızlanarak dönmeye başladı. Yukarıda demiştik ya, Orhan Kemal’in babası 150’likler listesinde Türkiye’den sürüldü. Halk İştirakuyyun Partisi kapatıldı, yöneticileri hapse atıldı.
Renkler “aklanmaya” başladı. Birinci Meclis hızla renksizleşmeye başladı. Şeyh Sait ayaklanması ile de solan Kürt rengi kana boyandı. Birinci Meclis’te Kemalistlerin bile kalpaklarına takılan “kızıl yıldız” söndü. Takrir-i Sükun kanunu Meclisi “tek renkli” hale getirdi
Okur soracak: Şimdiki Meclis çok renkli değil mi?
Ermeni Garo Paylan var, Ezidi Feleknas Uca ve Ali Atalan var. Altmışı aşkın HDP’li var, aralarında komünistler de var. Kürt Sünnileri ve Kürt Alevileri, Arap Alevileri var. PKK’li var mı?
Onu bana değil, polise soracaksınız. Diyelim ki var. Eğer PKK’li de varsa ne diyeceğiz, bu Meclis “renkli” mi?
Düşündün taşındım. Ne diyebilirim?
Önce yeni Anayasa’yı okudum, ardından yeni Meclis İç Tüzüğü’nü. Ve sonuca vardım:
Evet “renk var”, ama “TBMM yok.” Artık Saray var. Saray’da bu saydığımız renklerin hiçbiri yok. Saray “tek renk, tek dil, tek mezhep, tek millet, tek devlet, tek şef.”
Ne demiştik? “Ulus devlet” dediğin Newton çarkıdır. Fıldır fıldır döner. Üzerinde eşit bölümler halinde yedi renk vardır. Devlet çarkı hareketsizken, ya da ortada devlet yokken bütün bu renkler kendi ışıklarını saçar.
Amma… Devlet çarkı bir kere işlemeye başlayınca, önce ağırdan sonra hızla döndükçe, bir de bakmışınız ortada renk filan kalmamış. Her yer “AK”, her yer Akparti. Diyeceksiniz ki, “beyaz bağrında bütün renkleri kapsar.”
Bu da doğru. Lakin “beyaz beyaz” olarak kalırsa. Ne demişti Özdemir Asaf?
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.” Şair haksızlık yapmış gibi. “Renkler kirlenmiyordu.” Siliniyordu. Kirlilikte birinciliği “beyaz renk” almıştı. Kirlendikçe kirlendi. Sonunda Önce ÖSO’nun grisine, ardından DAİŞ’in “siyahına” dönüştü. “Siyah” nedir?
Işığın olmadığı yerde bütün renkler “siyahlara” bürünür. Güneş yoksa her yer zifiri karanlıktır. Kürt dilinde “güneş”kimdir?
Bu gazetede söyleyemem. Bu defa Yeni Yaşam kararır. O halde şimdi çocukluk marşımızı yeniden söyleyelim: “Kamutay bugün bir daha doğdu-Ortalığı karanlıklara boğdu.” Vaktiyle rahmetli Şirin Cemgil o güzel sesiyle bir türkü söylerdi: “Meclis Meclis içinde-Bu Meclisin aslı ne aman aman-Beyler Saray yaptırmış aman- Alın teri üstüne”. Bilmem kaçıncı Meclis’in “küşadı” hayırlı olsun.
Millet de bunun hayrını görsün.