Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Türkiye’nin tarihin en derin siyasi ve ekonomik kriziyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Buldan, “2002 yılında krizle iktidara geldiler, şimdi ülkeyi krize sürüklüyorlar. Bunlar krizle geldiler, krizle gidecekler, bundan kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
Meclis’te yeni yasama yılının açılmasıyla birlikte Halkların Demokratik Partisi (HDP) de yeni dönemin ilk grup toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, gündemdeki konulara değindi.
‘Güven’in yeri Meclis sıralarıdır’
Tutuklu milletvekili Leyla Güven’in tutukluluğuyla yeni yasama döneminin başladığını anımsatan Buldan, “Yeni yasama yılına bugün itibariyle başlanacak. Ama bir eksikle toplanacak parlamento. Sevgili Leyla Güven aramızda değil. Bu anlayışı ve bu tutumu buradan kınıyorum. Bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmeli. Leyla Güven Hakkari halkının temsilcisidir, onun yeri cezaevi değil Meclis sıralarıdır. Buradan, Sayın Leyla Güven’e, tutuklu tüm milletvekillerimize, belediye eşbaşkanlarımıza, sevgili Selahattin Demirtaş’a, sevgili Figen Yüksekdağ’a, Gültan Kışanak’a sevgilerimizi gönderiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Meclis’i en etkili şekilde işletmeye devam edeceğiz’
Türkiye’deki sorunlarının derinleştiği bir dönemde Meclis’in görev ve sorumluluklarının da arttığını kaydeden Buldan, “Tekçi yönetim zihniyetine rağmen parlamento bizim mücadelemizde sorunların ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir zemin olmaya devam edecektir. HDP grubu olarak Parlamento’yu en etkin şekilde işletmeye bu kürsüyü halkın kürsüsü ve meclisi, halkın meclisi yapmaya devam edeceğiz. Bizler Meclis’i en etkili şekilde işletmeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Her haksızlığı, her mağduriyeti, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları bu kürsüden dile getirmeye, halklarımız adına hesap sormaya devam edeceğiz” diyerek konuşmasını sürdürdü.
‘Vardık, varız ve var olacağız’
Buldan, 24 Haziran’ı geride bıraktıklarını ancak sırada yerel seçimlerin olduğunu kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Tüm yönetim mekanizmalarını merkezileştirme güdüsüyle hareket eden AKP; şimdi de demokratik yönetimlerin olmazsa olması yerel yönetimleri hedeflemekte. Özellikle partimizin kazanabileceği yerlere dönük ciddi hazırlıklar yapılmakta. Bunu biliyoruz ancak şunu ifade etmek istiyoruz. Kürtlere ‘Senin seçme iradeni tanımıyoruz, senin seçtiklerini cezaevine atarız. Senin seçtiklerinin yerine kayyım atarız’ denilmektedir. Şunu bilsinler ki Kürtler vardır, onların hakları vardır, onların iradesi meşrudur. Rosa Luxemburg’un dediği gibi ‘vardık, varız ve var olacağız.’ Yerel seçimlerde adaylarımızı her yerde halkımızla birlikte belirleyeceğiz. Katılımcı ve çoğulcu karar alma ve yönetme mekanizmalarının yerel birimleri olan büyükşehirler, il-ilçe-belde belediyeleri, belediye meclisleri bizim için çok büyük önem arz etmektedir. Bugünden gece gündüz demeden var gücümüzle çalışacağımızı ifade ediyorum, her türlü gayri meşru yolla halk iradesini gasp etmelerine asla izin vermeyeceğimizi vurguluyorum. Bizleri nasıl parlamentodan söküp atmayı başaramadılarsa yerel seçimlerde de güçlü bir şekilde var olacağız. O gasp ettikleri belediyeleri bir bir alıp halkın belediyeleri yapacağız. Belediyeleri Saray kayyumlarından kurtarmak boynumuzun borcudur. O kayyumları, Saray’a göndereceğiz, gitsinler Saray’ın bahçesinde kayyumluk yapsınlar. Tüm kesimlerin yerel seçimlerde ittifak yapması, demokrasinin geleceği açısından son derece önemlidir. Karşımızda faşist bir blok var her türlü ittifakı geliştiriyorlar ki demokrasi isteyenler niçin yan yana gelmesin. Bunu yapmak için elbette bir engel yok. Bu nedenle herkesi bu bilinçle hareket etmeye çağırıyorum. 30 Mart yerel seçimlerini 7 ve 24 Haziran’a çevirmeye davet ediyorum. Demokrasiyi hep birlikte inşa edebiliriz. Halklarımıza güveniyoruz, kararlıyız, emin adımlarla yürüyoruz.”
‘Krizle geldiler, krizle gidecekler’
Türkiye’nin tarihin en derin siyasi ve ekonomik kriziyle karşı karşıya olduğuna vurgu yapan Buldan, “Ülkenin yönetilemediğini biliyoruz. Siyasi krizin nedeni tek adamla yönetilmesidir, bunu da biliyoruz. Krizin nedeni demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun, adaletin, insan haklarının askıya alınması ve tek adam rejimini ayakta tutmak için faşizmin kurumsallaşmasıdır. Çoğulculuğun reddedip tekçiliğin dayatılmasıdır, bunu da biliyoruz. İç ve dış politikada rehine siyasetinin izlenmesidir bu krizin nedeni. Sorunların barışçıl yöntemlerle değil, savaşla çözülmeye çalışılmasıdır. Bunu da çok iyi biliyoruz. Demokratik denetim mekanizmalarının, özgür medyanın yok edilmesidir. Halkın kaynaklarının savaşa harcanması, yapılan yolsuzluklardır. Erdoğan ‘kriz miriz yok’ diyor, sarayın penceresinden bakarsanız krizi göremezsiniz, halkın sofrasında kriz var, biz bunu görüyoruz. Kriz yoksa her şeye yüzde yüz zam nedir bunu sormak istiyoruz. Kapatılan işyerleri artan yoksulluk neyin nesidir. 2002 yılında krizle iktidara geldiler, şimdi ülkeyi krize sürüklüyorlar. Bunlar krizle geldiler, krizle gidecekler, bundan kimsenin şüphesi olmasın.” diye kaydetti.
‘CHP, İmralı’da hiçbir şey olmamış gibi hareket edemez’
“Bugün Türkiye’nin yaşadığı derin siyasi krizin altında yatan nedenlere bakıldığında İmralı sistemi ve çözümsüzlük politikası karşımıza çıkıyor” diyen Buldan, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride değindi. Buldan, şunları söyledi: “Devletin ve iktidarın İmralı’ya yaklaşımından ülkenin gidişatından hangi yönde olacağını görmek mümkündür. Bundan 3 yıl önce müzakere ve çözüm süreci vardı, siyasi heyetler Öcalan ile müzakere yürütüyordu. Ülkede barış havası vardı. Sayın Öcalan barış çizgisinden asla ödün vermedi. Devletin demokratikleşmesi için mücadele etti. Aynı zamanda ülkenin demokratikleşmesine öncülük eden bir liderdi. AKP, Öcalan ve barış projesini tekçi milliyetçi projesinin önünde engel olarak gördüğü için düğmeye bastı ve müzakere masasını devirdi. 2015’den beri bir tecrit başladı. 1999 yılından beri tecridi yaşadı ama bugün çok ağır bir tecrit ile karşı karşıyadır. Tecrit ile çatışmalı ortama zemin hazırladılar. Darbe sürecini kullanarak bu süreçten Başkanlık rejimini devşirdiler. Bugün Saray rejimini ayakta tutmak için İmralı tecridinde ısrar ediyorlar. Bunun çok net anlaşılması gerekiyor. Bu çok özel bir konsepttir. Dikkat edilirse tecrit başladığından beri ülke içeride ve dışarıda krizlerle, darbelerle boğuşuyor. Demokrasi, hukuk, insan hakları rafa kaldırıldı. İmralı tecridi ile topyekun ülkeyi tecrit altına aldılar. Bu nedenle İmralı’ya yaklaşım demokrasiye yaklaşımdır. Tecrit edilen, hedef alınan Öcalan’ın barıştan, demokrasiden yana düşünce gücüdür. Tecrit edilen Türkiye halklarının 2013-15 yılları arasında bahar havasında deneyimlendirdiği barıştır. Ne yazık ki bu sürece sessiz kalan AB ülkeleri de tecride ortaktır. AB kendi insan hakları sözleşmelerine uymamaktadır. AİHM kararı da Türkiye’den bağımsız alınmış bir karar olarak ele alınmamalıdır. İmralı halkların ortak geleceği için hassas bir noktadır. Tecride her yerde karşı çıkacağız, tecridin yarattığı tahribatları topluma, kamuoyuna ve Avrupa’ya anlatacağız. Buradan demokratik kamuoyunu ve kitle örgütlerini de tecride karşı çıkmaya çağırıyoruz. Aynı çağrıyı ana muhalefet partisi olan CHP’ye yapıyoruz. İmralı gibi hassa bir nokta karşısında CHP hiçbir şey olmamış gibi hareket edemez. Bu konuyu gündemine almalı, 3 yıldır İmralı ile bağlantıların neden kesildiğini iktidara sormalıdır.”
‘Gelin toplumsal barış için tartışalım’
Ardından MHP tarafından gündeme getirilen af tasarısına dair görüşlerini paylaşan Buldan, “Adaletin ve hukukun yargının dibe indiği bir ülkede şimdi bir af tasarısı tartışılıyor. AKP’nin ortağı bir teklif verdi. Bu teklifle birlikte insan kaçakçılarının mafyaların af edilmesi tasarlanıyor. Bunun anlamı şudur; bu çeteler dışarı çıksın ve yeniden suç işlesin. Toplum üzerinde baskı oluştursun, sokakları çetelere teslim etme teklifidir. Bu ülkede düşüncelerinden dolayı binlerce insanı cezaevinde rehin olarak tutma politikası konuşulmalıdır. Tutuklu siyasetçiler gazeteciler insan hakları savunucuları, kadın tutsaklar konuşulmalıdır. Düşünceyi suç haline getiren yasa konuşulmalıdır. Milletvekilimiz Leyla Güven tutukludur ama teklif çetelere af öngörüyor. Halkın temsilcisinin tutuklu olduğu, halka karşı suç işleyenlerin ise affedilmesinin planlandığı bir ülkede yaşıyoruz. Af teklifleri toplumsal barışın sağlanması temelinde olumlu bir adımdır bu teklif toplumsal barışa zarar vermektedir. Gelin toplumsal barış için, düşüncelerinden dolayı cezaevinde olanları tartışalım. Gelin Selahattin Demirtaş’ı, Figen Yüksekdağ’ı, Tuncer Bakırhan’ı, Bekir Kaya’yı, Gültan Kışanak’ı, tartışalım. O arkadaşlarımız rehin olarak tutulacaklar ama siz farklı bir yasa ile ifade ettiğim suçlardan dolayı içeride olanları serbest bırakacaksınız. Bu da ağır bir vicdan yaralanmasına neden olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: MA