Seçim zamanı yaklaştıkça ortam da bayağı geriliyor. Hele bu seçimin diğer seçimlere göre çok daha farklı olması nedeniyle önemli. Bundan evvelki seçimlerde parlamenter bir meclis vardı ve ona göre seçim yapılırdı. Parlamenter sistemin çoğulculuk kartını oynayarak “tek adam” sistemini uygulayınca bu seçimlerin önemini ortaya koyuyor. Bir de bu günlerde acayip benzetmeler de siyasi hayatımıza giriyor. Zannedersiniz Veli Efendi’de at yarışlarındaki bir yorumu okuyorsunuz. “Altılı ganyan, kumar masası” ve daha başka sokak ağzı deyimler. Ben de onun için yazımın başlığını “tek mi, çift mi” diye attım. Tek adam rejimi mi yoksa parlamenter bir sistem mi? Halkın tercihi bu iki sistem arasında olacak. Tek adam sistemi demek “dünyada birçok başarısız örneği var”, hele bu çağda geriye doğru adım atmak olur. Parlamenter sistem ile de bu ülke yönetildi, ama bu sistemin birçok ayağı istenilen yaşam tarzına uymadı veya uydurulmadı.
Parlamenter sisteminin temel ayakları demokrasi, eşit vatandaşlık, barış, özgürlük ve inanç konusunda teoride olsa bile pratikte uygulanmadı. Zaten bu temel kavramlar hayata geçmediği veya geçirilemediğinden dolayı “yetkiyi” isteyen kişiye boyun eğildi. İşte verdik “yetkiyi” “yaşadık etkiyi”. Yetkiyi veren kişiler şimdilerde “keşke elim kırılsaydı da oyumu vermeseydim” diyor. Bu insanlara bu oyu verdirenler esas suçlu onlardır. Onun için parlamenter sistemin tam olarak uygulanması ve ülke gerçeklerini görmesi gerekir. Ülkenin en büyük sorununu çözmek için adım atmak farzdır. Ekonomi, sağlık, eğitim inanç gibi sorunların ana nedeninin ne olduğu bilindiği halde ortak bir çözüm bulunmazsa bu koşullarda ağır yaşam şartlarından kurtulmak da çok zor olur.
Birinci derecede ve ülkenin ana sorunu “Kürt Sorunu” hakkında cesaretli ve samimi olmak zorundasınız. “Kürtlerle kardeşiz, bizim Kürt sorunumuz yoktur, bakın Kürtler de bürokraside yer alıyor” laflarına artık kimse inanmıyor. Ülkenin geleceğini, “sorunumuz yok” dediğiniz Kürt halkıyla savaşarak çözemezsiniz. Bu düşünce ve pratiklerle bir çözüme varmanız mümkün değildir. Savaşa ayırdığınız bütçeyi geleceğe ayırsanız birçok sorunu da çözersiniz. Geleceğiniz olan insanlara ne sunuyorsunuz da onların yurt dışına çıkmasına karşı çıkıyorsunuz? Gençlerin, çocukların yaşamlarını din derneklerinin müdahalesine açık hale getirdiniz de elinize ne geçti? Konserler yasak, istediğin gibi giyinmek yasak, eğlenmek, konuşmak, dans etmek… yasak da yasak.
Devlet imkânları her doğana eşit şekilde uygulanmalıdır ki adalet ve eşitlikten konuşabilelim. Yalnız bir kesime, yandaşa değil. “Yandaş” diye bir kavram son senelerin en çok kullanılan kelimesi oldu. Yandaş medya, yandaş iş insanları etrafı sardı. Medya muhalefeti susturuyor, iş insanları da emekçiyi sömürüyor. Sonra da “çağdaş bir toplumdan” bahsediliyor.
Bu ülkenin kurtuluş reçetesi “ana meseleleri görüp, kabul edip, hazmedip, pratiğe geçirmekte” yatıyor. Bunlar olmadan oturulan her masadan hazımsızlıkla kalkılır.