Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye hava saldırlarını değerlendiren gazeteci Ali Kasım, sivil alanların özellikle hedef alınmasının amacının halkı göçertmek olduğunu belirtti
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye ile Federe Kurdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları devam ediyor. Hava saldırıları sürerken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 3 Aralık’ta sınır kenti Riha’da (Urfa) düzenlediği mitingde, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik “kara operasyonu” tehdidini yineledi.
Suriye Demokratik Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi ise, Washington Post’a kaleme aldığı yazıda, “Uluslararası toplum Türk işgalini önlemek için derhal somut adımlar atmalı. Halkımız hala burada, daha önce defalarca tek başımıza direndik. Gerekirse yine direniriz” sözleriyle tehditlere yanıt verdi.
Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler merakla beklenirken, bölgeyi yakından takip eden gazeteci Ali Kasım Mezopotamya Ajansı’ından (MA) Müjdat Can’a gelişmeleri değerlendirdi.
‘Taksim saldırısı organize edildi’
Kasım, AKP-MHP’nin önümüzdeki seçimlerde ömrünü uzatmak istediğini ve saldırıların temelinde yatan nedenlerden birinin bu olduğunu belirtti. Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Avaşîn ve Metîna bölgelerinde kullanılan kimyasal silah gündemi ile çatışmalara dair yayınlanan görüntülerin de üstünün kapatılmak istendiğine dikkati çeken Kasım, “Bu durum basında, kamuoyunda, uluslararası kuruluşlarda tartışılır hale geldi. Herkes bir açıklama beklerken, Türkiye ise bu konuyu dile getiren gazetecileri, bilim insanlarını hapsetti. Durumdan çıkamayacağını anlayan devlet, konuyu en iyi bildiği şeyi yapmakta gördü; Bunun için hızlıca ve basit hazırlanmış bir Taksim saldırısı organize edildi. Birileri ‘kurban’ seçildi. Servis edilen haberlere QSD, YPG ve PYD isimleri yazılarak, hem Kürt soykırımı planlamaları işleyecek hem de kimyasal silah kullanımından kaynaklı daralmalara bir nefes borusu açılacaktı” şeklinde konuştu.
‘Savaş uzun yıllardır var’
Erdoğan’ın hava saldırılarını karadan da sürdürmek için yoğun çaba gösterdiğine dikkati çeken Kasım, uluslararası güçlerle Madrid, Tahran, Astana, Moskova ve Ankara’da yapılan görüşmelerde kara saldırıları için gerekli desteğin çıkmadığını söyledi.
Kasım, “Bu topraklarda savaş yıllardır sürüyor. Bu savaş şuan başlayacak mı diye beklememek gerek. Zaman zaman şiddeti ve boyutları değişse de Türkiye’nin Rojava topraklarına dönük savaşı uzun bir süredir devam ediyor. QSD Genel Komutanlıktan ve Özerk Yönetimden yapılan açıklamalara bakarsak, saldırı tehditleri en üst seviyede ciddiye alınıyor ve her türlü saldırıya karşı da hazır oldukları görülmekte” diye konuştu.
‘Kürt kazanımları yok edilecek’
Türkiye’nin saldırında en ağır kaybı Suriye rejiminin verdiğini ancak buna rağmen rejimden doğru net bir tutumun ortaya konulmadığını ifade eden Kasım, “Suriye hükümeti, bu saldırılardan Rusya’nın da dahil olduğu bölgesel güç dengelerinden yararlanarak, Özerk Yönetim alanlarında yer edinmek istiyor. İşgal saldırılarını adeta Rusya aracılığıyla Özerk Yönetime bir tehdit olarak göstermeye çalışmakta. İkinci haftasını geride bırakan bu saldırılarda birçok 3’lü görüşmeler gerçekleştirildi. Her görüşmede Rusya aracılığıyla, Özerk Yönetime sınır bölgesinden 30 kilometrelik alanlara Suriye ordusunu yerleştirmek dayatıldı. Rusya bu dayatmalarla, savaşmadan hem Türkiye’nin hem de Suriye hükümetinin kazançlı çıkacağını, Kürt kazanımlarını yok edeceği ve ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin alan hakimiyetini daraltmak istiyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘ABD sadece İsrail için bulunuyor’
ABD’nin bölgedeki varlığı ve rolünün de kamuoyunda yanlış yorumlandığını söyleyen Kasım, “İlkin ‘yine mi Kürtleri satacak, Kürt güçlerine ihanet etti, petrol için burada…’ şeklinde yorumlandı. ABD’nin bölgedeki varlığını Kürt halkına yardım veya ortaklık olarak yorumlamak, bölgeyi büyük bir karanlığa ve içi boş umutlara sürükleyecektir. ABD dün de bunu yaptı, bugün de yapıyor, yarın da yapacak; Burada bulunma sebebi, uzun vadede stratejik planlamalar içermektedir. O planlamaların en başında ise İsrail savunması geliyor. Bölgede gelişen Şii ve Hizbullah güçleri, İsrail varlığını tehdit etmekte. ABD’nin buradaki varlığı İsrail’i yalnız bırakmamak ve Rusya’nın Suriye hükümeti üzerinden Ortadoğu’ya hakim olma planlamalarına karşıt bir güç olma durumudur. Bu planlamalarına tehdit oluşacağını düşündüğü her an NATO müttefiki Türkiye’yi bölgeye sokması kaçınılmazdır. 2015 Kobanê sürecinden sonra Kürt güçleriyle geliştirdiği DAİŞ karşıtı ortaklık, yalnızca kısa vadeli taktiksel planlamasıdır” ifadelerini kullandı.
‘Evlerini terk etmediler’
Kuzey ve Doğu Suriye’de “demokratik ulus” paradigması doğrultusunda örgütlenen yönetimin olası tüm saldırılara karşı kazanan taraf olacağını söyleyen Kasım, şunları söyledi: “DAİŞ ile yürütülen saha ve alan savaşının sona ermesinden sonra toplum inşası görevlerine başlamışlardı. Eşit yurttaşlık, tüm halkın yönetimde yer alması, askeri meclislerin oluşturulması ve komünlerin inşası, tüm silahlı güçleri yenecek ideolojik bir güç haline geldi. İkinci haftasını bitiren ve hala devam eden yoğun saldırılarda halk, büyük emekler ve bedellerle yarattıkları değerlerini, evlerini, topraklarını terk etmediler. Suriye savaşı denildiğinde tüm dünyada algılanan ilk şey topraklarını terk eden göçmenler olmuştur. Bu saldırılara dayanan ve kararlılıkla düşmanını tanıyan bu halklar topluluğu, olası bir kara operasyonunda da saflarda yerini alacaktır” dedi.
‘Halkı göçertmek istiyorlar’
16’ncı gününe giren saldırılarda sivil yerleşim yerlerinin hedef alınmasının nedeninin de “halkın birlikteliği” olduğunu vurgulayan Kasım, “Hastane, okul, buğday siloları, elektrik, gaz ve mazot dağıtım merkezleri, petrol rafineleri… Bu saldırıların hedefinin sivil yerleşim alanları ve alt yapıların olması, bölgeye yönelik korku ve göçertme politikalarından kaynaklanıyor. Askeri stratejik yerler, komuta merkezi ve sivil kayıplar; bunun yanında hayatta kalabilenlerin ise yaşamını devam ettiremeyeceği büyük zararlar. Bu bile başlı başına soykırım uygulamalarıdır. Binbir emekle hasadı yapılan buğdayların kış stoku, halkın ısınmak için kullandığı tek yakıt olan gaz ve mazot dağıtım merkezleri yerle bir edildi. Görebildiğin Kürdü öldür, göremediğini aç ve soğukta bırak politikası uygulanıyor” dedi.
‘Devrimci Halk Savaşı’na tanıklık dönemi’
Kürtlerin özellikle son 50 yıldır tüm saldırılara karşı amansız bir mücadele verdiğine dikkati çeken Kasım, “Rojava Devrimi yavaş yavaş zafer kimliğine bürünüyor. Kürdistan tarihi belki de ilk defa, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın belirlediği ‘Devrimci Halk Savaşı’ stratejisinin zafer kazandığı bir özgürlüğe tanıklık edecek” dedi.
RİHA