Mevcut oldukları her coğrafyada, Aleviler ve Alevilik iktidarcı zihniyet ve hegomon merkezlerce hedefe konulmuş, sistematik şiddet ve asimilasyon politikalarıyla yok edilmek istenmiştir. Bu saldırı ve direnişler tarihsel bütünlük içerisinde anlaşılıp anlamlandırılabilinir.
Toplumsallık-komünalite, insanlığın doğası ve kendini var ediş biçimidir. Bu hakikat, sistematik ve kurumsallaşmış biçimiyle devletli uygarlık süreci ve türevlerince çiğnenmiş fakat her çağda insanlık; çağının, her toplumsal özelin kemaleti ve somut durumu üzerinden tahakkümcü zihniyet ve oluşumlara karşı direnişini sürdürmüştür. Eril zihniyet ve tahakkümün sistematik örgütlülüğü olan devlet aygıtı Mezopotamya merkezli olarak tarih sahnesine çıkmış, çağdan çağa kendini uyarlamış, tahakkümünü derinleştirip yayılmış, kapitalist modernite formuyla küresel bir sistem haline gelmiştir.
Raa/Reya Heq-Alevi öğretisi, onun toplumsal form ve kurumsallaşma biçimleri, eril zihniyet ve onun tahakkümcü oluşumlarını kesin biçimde yadsıyan karakteriyle demokratik uygarlık çizgisinin günümüze taşınan canlı bir damarı ve çizgisidir. Hakk-kâinat-insan birliği çözümlemesi; Yolun, varlığın kaynağının kendinden doğuşu/zuhuru ile kurulduğu, varoluş süreçlerinin aşk, rıza ve ikrar ile gerçekleşip tekamül çarkıyla işlediği ve Yolun bu süreç ve işleyişin kendisi olduğu, cümle hal ve formların bu hakikat üzerine Yola talip olduğu fikriyatı, inancı ve sadece insandan insana değil, insandan cümle varlığa rıza esası üzerine kurulu toplumsal yaşam önermesi bu tespitin kanıtıdır.
Bu bağlamda her iki çizgi arasında ki mücadelenin insanlığın komünal hakikatinin çiğnendiği günden bu yana süren bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Hegomon yapılar ideolojik ve tahakküm saldırılarını kesintisiz sürdürdüğü gibi, Alevilik açısından da bu mücadele hem ideolojik hem de toplumsal yaşamı kendi kurumlaşmalarıyla inşa etme, savunup sürdürebilme boyutlarıyla gerçekleşmiştir.
Raa/Reya Heq-Alevi öğretisi, el ele el Hakk’a ilkesiyle Ocaklar sistemi ve dergâhlar etrafında inşa ettiği toplumsal modeli ve öngördüğü yaşam biçimi ile derin bir kemaletin gerçekleşimi olarak görülmeli ve ağır bedellerle bugünlere taşınabildiği öncelikle Aleviler tarafından unutulmamalıdır.
Tahakkümcü modernite özellikle son yüzyılda daha merkezi, daha bütünlüklü ve sistematik saldırılarla Aleviliğin tarihsel-toplumsal kurumlarını neredeyse işlevsizleştirmiş, öğretinin yeni kuşaklara aktarımını sekteye uğratmış, tarihsel yaşam alanlarından göçerterek toplumsal hafızayı darbelemiş, daha güçlü tahakküm alanları olan metropollere adeta hapsetmiş, bu politikalar ve ortaya çıkardığı sonuçlarıyla Alevilerin özyönetim ve özsavunmasını ağır biçimde darbelemiştir.
Aidiyet duygusunu hala sürdürmekle beraber, Alevi fikriyatı ve anlam dünyasından koparılan önemli bir kitlemiz ideolojik sızmalara açık hale düşmüş, tahakkümcü modernitenin tek tip iktidar alanı inşa etmeye odaklı fikriyat ve politikalarının yedeğine savrulmuştur. Bu kitlemiz ya doğrudan kendi toplumsal varlığını yok etmeye odaklı resmi ideolojinin, ya da resmi ideolojinin ağır etkilerini taşıyan çeşitli muhalefet akımlarının bataklığında çırpınmaktadır. Alevi örgütlülüğü ve kurumları tarihsel-toplumsal hakikatleriyle buluşamadığı sürece iyi niyet ve samimiyet yetersiz kalacak, bu durumun aşılması mümkün olamayacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “Alevi Diyaneti” Alevi varlığına yöneltilen inkâr ve asimilasyon politikalarının yeni bir boyutu olup sadece AKP-MHP iktidar kliklerinin değil, devlet aklının stratejik bir yönelimidir. İçimizden devşirilen bazı kişiliklerle, kontrol altına aldıkları kimi cemevleriyle, yerel yönetimler üzerinden geliştirdikleri bağımlılık ilişkileriyle yetinilmemiş, daha kapsamlı bir hamleyle Alevileri ayrıştırarak, çatıştırarak, rızasız lokmayla rızasız yola çekerek yükselmekte olan Alevi mücadelesi ve arayışlarının önü kesilmek istenmiştir. Bu adımın devamı da gelecektir. Sünni inanç dünyası nasıl kontrol altına alınmış, araçsallaştırılmış ise Alevilerin kendini var etme ve mücadele alanlarına da el konulmaktadır. Bir süre sonra bu “Alevi diyanetine” bağlanmayı ret eden ve dışında kalan Alevi kurumlarının ve hak arayışlarının gayrimeşru ilan edilerek kriminalize edileceği görülecektir. Atılan bu adım AHİM sürecini karşılama hamlesinin çok ötesinde bir girişimdir.
Rıza Yolu ve rıza toplumsallığı derin manalardır. Eril-iktidarcı zihniyet ve her türlü hegomonik yapının reddi üzerine inşa edilmiş bir özgürlük-eşitlik süreğidir. Bu yönelimin boşa çıkarılması Rıza Yolu taliplerinin ikrarlarına yar kalıp hakikatleriyle buluşmasıyla, Yolun temel düsturları üzerinden iradi bir bileşen olarak örgütlenip demokratik bir cumhuriyet için tüm mazlumlarla, özgürlükçü-eşitlikçi akımlarla omuz omuza yürümesiyle mümkün olacaktır.
Aşk ile…