Bu yıl Karaburun Bilim Kongresi’nde, V.İ.Lenin’in devrime giden süreci başlattığı -Ne yapmalı- şiarı üzerinden tartışmalar yürütüldü. Yaşamakta olduğumuz dönemin siyasi durumu farklı alanlarda bu perspektifle irdelendi. Kapitalizmin tarihsel süreci ve kapitalizmin krizleri ile birlikte güçlenen faşizmin, iktidar yapılanmasının yıkılması için politik öneriler; nereden başlamalı, nasıl yapmalı, nasıl ortaklaşmalı arayışları ile sürdürüldü. Oturumlarda siyasi iktidarın kapitalizmin krizlerini arkasına alarak yürütmekte olduğu politikalar, bu politikaların ekonomi politiği, artacak krizler, süreçleri ve sonuçları; sosyal bilimciler, fen bilimciler, siyasetçiler tarafından irdelendi.
Yaşamakta olduğumuz süreci tersine evirmeye çalışan örgütler, platformlar, bireyler tarafından bu süreçten nasıl çıkılabileceği tartışıldı. Müştereklerde buluşma, kooperatiflerle dayanışma, başka bir yaşamın varlığını kabul etme, ekonomik krizlere karşı yan yana durma, yan yana gelme pratikleri çalışma gruplarının sürekliliğine aktarıldı.
Sermaye–kriz ikilemi ile yürütülen politikaların tartışıldığı analiz, çözümlemenin politik perspektifle yapıldığı yerel seçimler oturumunda Hewsel Bahçeleri’nin ve yıkım-yeniden inşa sürecinde olan Suriçi vd tarihi kentlerin, sermaye ve devlet yönetiminde olan iktidar tarafından belleğinin yok edildiği aktarıldı. Bu yok ediş- sermayeye devretme politikalarının yaşam alanlarını, orada yaşayan halkları tehdit etmeye devam edeceğine, yıkılacak alanların sınırlarının giderek genişleyeceğine dikkat çekildi. Bizler için en önemli yerel yönetim politikalarının yaşanmakta olan bu süreci durdurmayı amaçlaması gerektiği, yerel yöneticilerin siyasi hedeflerinin merkezi yönetimin bu tahakkümüne karşı halklarla birlikte kendi yerelini, yaşadığı yerin belleğini, kültürünü, ekolojik yapısını korumak olması gerektiği vurgulandı.
Bilim insanlarının, siyasetçilerin, koruma ve mücadele örgütlerinin işaret ettiği kapitalizmle birlikte yürütülen bu süreç bu topraklarda hızla devam etmekte. Sermayenin yıkım alanı devletin desteği ile giderek genişlemekte. Kongrede; -korunmalıdır, saldırının yayılımı engellenmelidir- diye tartışılan Hewsel Bahçeleri’ne geçtiğimiz ay iş makineleri yeniden sokuldu. DSİ tarafından -sadece 21 km’lik alana müdahale yapıldığı, Hewsel’e girilmediği- belirtildi. Ekoloji örgütleri tarafından müdahale açığa çıkarılınca müdahalenim genişlemesi durdurulmuş oldu.
Devletin yaşam alanlarına kenardan iş makineleri ile müdahale etme çabaları ilk değil, 2013 yılında da Gezi direnişi sürerken Hewsel Bahçeleri’ne iş makineleri sokulmaya çalışılmıştı. Üniversite öğrencilerinin direnişi ile o müdahale 2013 yılında durdurulmuştu Anlaşılan odur ki; 04.07.2015 tarihinde UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından “Diyarbakır Kalesi ve Hewsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı” Dünya Kültür Mirası olarak tescillenen Hewsel Bahçeleri’ne ancak bu yöntemlerle girecekler. Binlerce yıllık tarihe sahip Hasankeyf’i sular altına alacak baraj yapımı, Munzur Vadisi’ne ve Peri Suyu’na saldırarak Dicle-Fırat sularının tamamını şirketlerin kullanımına sokma çabaları sürerken Hewsel Bahçeleri ona can veren Dicle Vadisi ısrarla sermayenin kullanımına açılacak. Tıpkı bu tescil kapsamında Tampon Bölgesi olarak koruma altına alınan Suriçi’nde önce sokağa çıkma yasakları konarak, ardından savaş araçları ile yıkılması gibi. 2015 ve 2016 yıllarında yıkılan yüzlerce köy ve yakılan ormanlar, yok edilen yaşam alanları, halkları başka kentlere göçe zorlanan alanlarda bugün inşaat şirketleri, maden şirketleri, enerji şirketleri kendi sermeye birikimlerini arttırmakta.
Bu siyasetleri ören kurumlar, yıkım politikalarını aklayarak siyaset yapanlar, gerçekleri çarptıranlar bilmelidir ki; yaşamı, binlerce yıllık birikime sahip kentleri, yaşam alanlarını korumaya kararlıyız. Sermayenin ve iktidarın saldırılarına karşı dayanışarak bunu başaracağız.