Neslihan Şedal
“En güzeli, insanın kendi kaderini kendi elleriyle çizmesidir.
En güzel yaşam, kendi ellerimizle bizzat yoğurabileceğimiz yaşamdır.”
Kürt kadın mücadelesinin hafızasını canlı tutanlara, Nagihan’a…
21. yüzyılın yükselen faşizmine karşı, kadın direnişlerinin de yükseldiği, kadın devrimlerinin gerçekleştiği bu süreçte “Faşizme ve Kadın Kırımına Karşı Şimdi Özgürlük Zamanı” dediğimiz şu günlerde tekrardan Kürt kadınların mücadele tarihini erkek egemen zihniyete hatırlatmak isteriz.
Yüz yıllık soykırım politikasının en çatışmalı süreçleri olan 90’lı yıllarda köy yakmalar, faili meçhul cinayetler, tutuklama ve işkencelerin yoğun yaşandığı dönemlerdi. Fakat bu yıllarda Kürt özgürlük mücadele tarihinde de birçok farklı alanda sergilenen direnişler de gerçekleşiyordu. Kürt kadınlar, siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına ve daha birçok alanda yer alarak mücadele ediyor ve örgütleniyorlardı. Direniş ve örgütlenme alanlarında her ne kadar kadınlar daha önce yer alıp öncülük etse de 90’lardan sonra özgün-özerk örgütlenme gerçekliği söz konusuydu ve bu durum Kürt kadın tarihine yeni bir ivme kazandırmıştı.
İlk olarak Yurtsever Kadınlar Derneği, metropollerde Kürt kadınların örgütlenmesi, kadınları evlere hapseden zihniyete ve her türlü şiddete karşı mücadele etmek amaçlı kuruldu. Fakat yoğun bir baskı ve saldırıya maruz kalarak aynı yıl yani 1991’de Kürt ve kadın düşmanı zihniyet tarafından çıkarılan bir KHK ile kapatıldı.
Siyasette kadınların yer alması 1991 yıllarına denk gelmiş ve giderek artan kadın örgütlülüğü siyasal alana da kadın rengini yansıtmıştı. Kadın komisyonları, 2000 yılında kadın kollarına dönüştü, akabinde pozitif ayrımcılık ilkesi, parti tüzüğüne kadın mücadelesinin kazanımı olarak Kürt kadın tarihine yazıldı. Yine 2002 yılında kadın kotası zorunluluğu getirildi. Kadın örgütlülüğü ve kazanımları arttıkça parti kapatmaları ile demokratik siyaset yürüten başta kadınlar olmak üzere birçok siyasetçi tutuklanmış, Kürt siyaset alanı faşist rejimlerin hedefi haline gelmişti. Her açılan partide, giderek örgütlenen Kürt kadınların mücadelesi sonucu, 2003’ten sonra yüzde 40 kadın kotası, sonrasında da eş başkanlık sistemini uygulamaya konuldu. Gelinen aşamada toplumsal tüm ilişkilerde başta kadın ve erkek arasında iktidar ve tahakküm ilişkileri ile mücadele etmek için özgür eş yaşam modeli esas alındı. Tahakküm içeren tüm ilişki biçimlerinin yarattığı yabancılaşma ve çirkinlikleri aşmanın ilkeleri olarak etik ve estetik değerlerle yaşamı, güzel ve anlamlı kılmanın mücadelesi verildi ve hala veriliyor.
Bir yandan siyasi alanda özgün yapılanmayla örgütlenen bir yandan da birçok farklı kurumda mücadele yürüten Kürt kadınlar, 2003 yılında DÖKH (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) çatısı altında birleşti. Mücadele pratiği ve birikiminin geliştirdiği ilkeler doğrultusunda, teorik çalışmalar, tarihsel analizler ve tespitler sonucunda, toplumsallaşma yöntemi olarak kampanyalar düzenledi. Ataerkil sistemin kadın bedeni üzerinden oluşturduğu sahte ‘namus’ algısını teşhir eden kampanyalarla, toplumda geliştirilen ataerkil hafızayı sarsacak “Kimsenin Namusu Değiliz, Namusumuz Özgürlüğümüzdür” diyeceklerdi. Bu süreçten sonra ise Kürdistan coğrafyasında ‘namus’, özgürlükle özdeşleştirilmeye başlanacaktı. Tecavüzün salt bedensel bir erkek saldırısı olmadığını, çok boyutlu iktidar saldırıları olduğunu ifade eden “Demokratik Özgür Toplumu Yaratalım, Tecavüz Kültürünü Aşalım” ve “Kadın Kırımına Hayır” kampanyaları ise kadın mücadelesinin toplumsallaşmasını önemli bir aşamaya getirecekti.
Kürt Kadın Hareketi’nin ulaştığı örgütlülük düzeyi, yeni tarz örgütlenme ve kurumsallaşma zeminine ihtiyaç duyarak ilk tüzel örgütlenme biçimi KJA (Kongreya Jinen Azad) ile çalışmalarına devam etti. “Toprağıma, Özgürlüğüme, Önderliğime Sahip Çıkıyorum” kampanyası ile birçok farklı merkezde kadınlarla bir araya geldi. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet ve birçok toplumsal sorunla mücadele amacı taşıyan ve bileşeni olan kurumlarla birlikte aynı zihniyetin hedefi olarak 2016’da KHK ile kapatıldı.
Mücadeleye olan inancı hiçbir saldırıyla sarsılmayan ve engel tanımayan Kürt Kadın Hareketi, aynı yıl yani 2016’da TJA (Tevgera Jinên Azad) olarak kuruldu ve çalışmalarını günümüze kadar da bu isimle devam ettiriyor. Geçmiş deneyim, birikime paralel olarak erkek egemen sistemin yaratmış olduğu ve dönemsel olarak daha da derinleşen birçok sorunun çözümü için yeni kampanya süreçleri başlattı. “Değişim ve özgürlük için sende ayağa kalk”, “Em Xwe Diparêzin” kampanyaları ile kadın kırım politikalarına ve bu gerçeklikle bağlantılı olarak fiziki, kültürel ve siyasi soykırım politikalarına, doğa talanına karşı yürüyüşler, eğitimler, paneller düzenledi. Dünyanın her yerinde kadınların isyanlarının direnişe, direnişlerin devrime evrildiği bu ‘an’da “Şimdi Kadın Özgürlük Zamanı” diyecekti.
Kürt Kadın Hareketi, ataerkil sistemin kadın hakikatini hedef alarak yol açtığı tüm toplumsal sorunların, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin yaşamı anlamlı kılmanın ilkeleriyle çözüleceğini ve demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yaşam paradigmasını esas alır. Kürt kadın özgürlük mücadele tarihinin birikim ve tecrübelerini, bilimsel ifadeye kavuşturan kadın bilimini (Jineolojî) özgür yaşamın bilimi olarak görür.
Jineolojî, dünya kadınlarının mücadele tarihindeki deneyimlere ve Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin iktidar sistemine karşı yürütmüş olduğu mücadeleyle özgür düşünce ve örgütsel-eylemsel gücünün mirasına dayanır. Bu miras aynı zaman da Ortadoğu ve dünyadaki birçok kadın hareketiyle birlikte mücadele etmenin zeminlerini yaratacak temel motivasyondur. Kürt Kadın Hareketi hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da hem de uluslararası boyutta farklı kadın hareketleri ile ortak mücadele ağları bulunuyor. Bileşeni olduğu Ortadoğu Kadın Konferansı’nda, erkek egemen sömürgeci sistemin yol açtığı tüm toplumsal sorunlarla mücadele etme kararı alınmışken, 2. Uluslararası Kadın Konferansı’nda ise kadınlar, ortak mücadele alanları ve dayanışmalarını kalıcı hale getirmek için yeni bir yol haritası yaratmanın temel amaç olduğuna vurgu yaparak, ‘Jin Jiyan Azadî: Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı’ ilan edildi.
25 Kasım’la beraber dünyanın her yerinde kadınlar ataerkil sisteme karşı, 21. yüzyılın kadınların yüzyılı olacağı iddiasının etrafında, geleceğin ağlarını daha sık örmenin ve birlikte mücadele etmenin sözünü vermişti. Bu örgütlü güç karşısında cinsiyetçi, gerici, erkek egemen devlet aklı; katilleri, tecavüzcüleri aklayıp korumaya devam ederken cop ve kalkanlarını kadınlara karşı kullanacak, yüzlerce kadına işkence ederek yerde sürükleyecek ve gözaltına alacaktı. Fakat kadınlar 25 Kasım’da faşizmin barikatlarını yıkarak yürüdüler ve bir kez daha “JİN JİYAN AZADΔ diye haykırdılar.
*Jineolojî dergisi yayın kurulu üyesi