Melis Tantan
Canlıların yaşamı ve ekosistem döngüsünü korumak söz konusuyken kimyasal silahların (ajanların) hafifi, ağırı olur mu? ‘Kimyasal silah değil, göz yaşartıcı gaz kullandık’ demek savaş suçunu örter, devletlerin kastını ortadan kaldırır mı? Elbette hayır. Kimyasal silahlar sadece savaşlarda kullanılmıyor, toplumsal hareketleri bastırma amacıyla göz yaşartıcı özellikte olanları kullanılıyor. Kimyasal silahlar etki özelliklerine göre farklı sınıflarda toplanıyor, eylemlerde kullanılanlar öldürücü nitelikte olmayanlar diye geçiyor ancak bu kimyasallar nedeniyle ekoloji mücadelesinde kaybettiğimiz mücadele arkadaşlarımız da var. Hatırlayalım, Artvin Hopa’da HES’lere karşı yapılan eylemde biber gazı saldırısının ardından kalp krizi geçirmesi sonucu kaybettiğimiz ‘Metin Lokumcu’, Gezi eylemleri zamanında Mersin’de yine biber gazlı saldırı sonucu dil kökü kanserine yakalandıktan sonra kaybettiğimiz Mehmet İstif artık aramızda değiller, bu ‘sözde’ ölümcül olmayan ‘hafif’ kimyasallar nedeniyle… Sırf bu nedenden bile her türlü kimyasal silahın hem insanların hem de diğer tüm canlıların hayatına kastettiğini söylemek mümkün.
Kimyasal silahlarda kullanılan kimyasal savaş ajanları, sinir gazları, yakıcı gazlar, akciğeri tahriş edenler, kan zehirleri, uyuşturucu gazlar ve kargaşa bastırıcı gazlar olarak anlaşılır isimlerle niteleyebileceğimiz sınıflara ayrılıyorlar. Bu gazların hakkında bilinmeyenler, bilinenlerden çok daha fazla. Bu nedenle etkilerinin ne olabileceği de tam bilinemiyor, bildiğimiz şey tesir gücünün fazlalığı. Kimyasal savaş ajanlarının bir materyalden bir diğerine geçiş hızı oldukça yüksek olduğundan etkisinin uzun süreli, çok tesirli olduğu, arınma ve temizlenmesinin de aynı oranda zor olduğunu biliniyor. Kimyasal silahlardan etkilenen bitkilerin ve toprağın, etkiye doğrudan maruz kalan alanın çok daha ötesinde büyük ölçekte bir sonuç vereceği ve etkisinin tam olarak ne olacağını bilemediğimiz ama uzun süreli bir yok oluşu içerdiği kesin.
Kimyasal silahlar, ekolojik suç yaratıyor
Kimyasal silahların etkileri hem ‘kronik’ hem de ‘geç’ etkiler şeklinde kendisi gösteriyor. Dokularda kanserli hücreler oluşturuyor, genetik yapı bozumu yaratıyor ve anormal gelişimlere neden oluyorlar. İşte tam da bu nedenlerden ötürü kimyasal silahların yarattığı ekosistem tahribatının sadece canlıları yok eden değil, bunu aynı zamanda büyük ölçekli olarak ve uzun süreli yapan, ekosistemi ve tüm canlıları başkalaşıma uğratan ağır etkilere neden olduğunu söylüyoruz.
Pandemilerin oluşumunda yaban hayatın tahribatının ne derece önemli bir rol oynadığını son pandemide yaşayarak bir kez daha deneyimledik. Sadece insanlık açısından baksak bile kimyasal kullanımının yaban hayatını yok ederek, kalıcı öngörülemez sonuçlara neden olarak, genetik başkalaşımlar yaratarak ne büyük felaketlere yol açabileceğini tahmin dahi edemiyoruz.
Bu yönüyle, kimyasal silah kullanımı uluslararası düzlemde hem insanlığa karşı işlenen bir suç, hem saldırı ve savaş suçu hem de bir ekokırım suçu*dur. Kimyasal silahlar ekokırım suçunun birer aracı, bu silahları kullananlar ve kullanılmasına göz yumanlar ise tartışmasız, ekokırım suçunun failidirler.
Doğanın kendinde hakları için bağımsız soruşturma
Savaşlarda kimyasal silah kullanımı 1925 Cenevre Protokolü** ile yasaklanmıştır. İlgili protokolün ardından 1972’de Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ile daha ileri adım atılmış, 1993’te de Kimyasal Silahlar Sözleşmesi imzalanarak, kimyasal silahların kullanılması, geliştirilmesi, üretimi, saklanması, edinilmesi, depolanması ve transferi yasaklanmış ve devletler kimyasal silahların yok edilmesiyle ilgili yükümlü kılınmıştır. İlgili sözleşmeleri 100’ün üzerinde devlet imzalamış durumdayken bugün Türkiye’ye yönelik kimyasal silah kullanımı iddialarına yanıt veren hükümet yetkilileri ‘mühimmatımızda kimyasal silah yok’un aksini söyleyemez. Kimyasal silah iddialarında bağımsız soruşturma heyetleriyle yapılacak etkin bir soruşturma, hem uluslararası hukuk, hem insanlık hem de doğanın kendinde hakları için şarttır.
Paylaşım savaşlarından, Halepçe’den geleceğe kalan miras
İlk olarak 1. Dünya Savaşı’nda kullanılan, 2. Dünya Savaşı zamanında ise geliştirilen kimyasal silahların kullanımını Vietnam Savaşı’nda ve Halepçe’de gördük. Bir bölgenin uzun süre bombardımana tutulması bile ekosistemin ağır tahribatını yaratırken Ortadoğu’da süren savaşların ve kullanılan kimyasal silahların bugünden hayal bile edemeyeceğimiz olumsuz etkisini bizden sonraki kuşaklara miras olarak bırakıyoruz. Tüm gezegende savaşları bitirmeyerek geri dönüşü mümkün olmayan büyük ekolojik tahribatlar, ekokırım suçları yaratıyoruz. Bunu durdurabilecek olan ise yine bizleriz, barıştan yana yılmadan mücadele eden halklar olarak bizler. Şimdi ve daima doğanın kurtuluşu için tek bir yol var: BARIŞ!
*Ekokırım suçunun Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde 5. suç olarak kabul edilmesi için dünya çapında mücadeleler sürüyor. Türkiye’de ise İklim Adaleti Koalisyonu’nun yaptığı çalışmalarla ekokırım suçunun, barış dönemlerinde de işlenebilen bir suç olarak hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta tanınması sağlanmaya çalışılıyor.
** 2 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek Uluslararası Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına İlişkin Protokol (1. Protokol)’ ün 35/3 ve 55. Maddeleri:
Madde 35 – Temel kurallar
3.Doğal çevreye, geniş alanda etkili, kalıcı ve ciddi hasar vermesi amaçlanan, ya da vereceği tahmin edilen savaş yöntemlerini ve araçlarını kullanmak yasaktır.
Madde 55 – Doğal çevrenin korunması
1.Muharebe sırasında doğal çevre, kalıcı, yaygın, ciddi zararlara karşı korunacaktır. Bu koruma, doğal çevreye zarar getirmesi ve böylece halkın sağlığını ya da yaşamını devam ettirmesini tehlikeye sokması beklenen ve bu amaçla geliştirilmiş savaş araçlarının ve yöntemlerinin kullanılması yasağını içermektedir.
1.Misilleme yoluyla doğal çevreye saldırıda bulunmak yasaktır.
*HDP Ekoloji Komisyonu üyesi