7 yıl önce iktidar medyasında hedef gösterildikten sonra katledilen Tahir Elçi’yi, eşi Türkan Elçi ile konuştuk: Yüz metre yanı başında bombaların patladığı bir zamanda savaşa karşı çıkmak cesaret isteyen bir duruştu. Dürüst, samimi duyguları ve ilkeli duruşuyla savaş karşıtlığı yapmasının birilerini rahatsız ettiğine kuşku yok
Nezahat Doğan /Pazartesi Söyleşisi
Savaşlar, yıkımlar, işkenceler, zulümler ve çatışmalara karşı gür bir sesin adıydı Tahir Elçi. Sesinin gürlüğü barış talebindendi. Onurlu ve yürekli duruşu, inandıklarından ve mücadelesindendi. Özellikle 80 sonrası faili meçhullere, hak ihlallerine, devletin sistematik olarak sürdürdüğü politikalara karşı adalet arayışına ve hukuk savunuculuğuna bir ömür adadı. Ona sıkılan kurşun hakikatlere karşı duran düşman politikaların sonucuydu. Yürüttüğü hak ve hukuk mücadelesi kimleri rahatsız etmişti de günlerce medya ve televizyon programlarında, sistemin kurumlarında sistematik olarak hedef haline getirilmişti?
Ne yazık ki bu topraklarda hakikati arayan, adalet isteyen, sorgulayan her sözün karşılığı ya kayıplar, gözaltında işkenceyle katledilmeler oluyor; ya da işlenen faili belli ama seslendirilmeyen, cezalandırılmayan cinayetlerle karşılığını buluyor.
Bir ömrü faili meçhullerin açığa çıkması için hak mücadelesine adayan, “Tarihsel mirasına sahip çıkmayanlar güvenli bir gelecek kuramaz,” diyen, savaş politikalarına karşı duran ve bölgede yaşanan tüm hak ihlallerinin avukatı olan Tahir Elçi bir barış elçisiydi. Daima barışın savunuculuğunu yaparak, bir zamanlar dinlerin ve dillerin kardeşçe yaşadığı coğrafyada çatışmasızlığın olması için barış dilini yükselterek, “İnsanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz,” diyordu. İşte bu sebeptendir ki sistemin kurumları tarafından hedef gösterildi. Ve kamera kayıtları altında bir cinayetle katledildi.
Barışın sesini kesmek isteyen savaş çığırtkanlarının en büyük yanılgısı daima barışı yok edebileceklerini ummak olmuştur. Ama barış sonlandırılabilir bir gerçeklik değildir. Evrensel anlamda daimidir. Belki onu belli zaman dilimleri içinde kesintiye uğratabilirsiniz ama daimi vasfını yok edemezsiniz. Barış yine ve mutlaka gelir ve yok olmaz… Sonu olan sadece savaşlardır.
Tahir Elçi’nin katledilmesiyle de barışın sesi susturulamadı. Tahir Elçi’nin öldürülmesinden sonra pek çok şehirde barıştan, insan haklarından yana ve faillerin cezalandırılması talebiyle protesto gösterileri yapıldı. Hrant Dink Vakfı Uluslararası Hrant Dink Ödülü, Diyarbakır Tabip Odası Barış, Dostluk ve Demokrasi Ödülü, Avrupa Barolar Konseyi İnsan Hakları Ödülü gibi pek çok ödülle ismi ve misyonu yaşatıldı. Barıştan yana ve vicdan sahibi insanların belleklerinde ise hiç silinmemek üzere bir barış elçisi olarak yerini aldı.
Tahir Elçi’nin ölümü üzerinden yedi yıl geçti… Kameralar önünde işlenen ama olay anı kayıtları ortaya çıkmayan, silahların raporlarının bir kenarda durduğu ve sanıklarının tutuksuz yargılandığı dava sürüyor. Ama tüm kayıp davalarında ve işlenen politik cinayetlerde adalet ararken hep aynı sonuçla karşılaşıyoruz: Karartma, delilleri yok sayma, zamanaşımı ve hukuku işletmeyerek ertelenen davalar. Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden yedi yıl geçti ama yürütülemeyen, sonuca ulaşmayan dava ve gelmeyen adalet yine ötelendi ve duruşma 2023 tarihine ertelendi.
Tahir Elçi’yi “kınalı güvercin” olarak niteleyen eşi Türkan Elçi, “Bütün faili meçhuller seni tanır, onlara ömrünü adadın, bir ömür hakkın geçti, senin gibi kınalı güvercinler kaldı mı?” diyerek acısını ifade etmişti. Bugün tek bir şey istiyor Türkan Elçi; adalet… Bir türlü gelmeye Adalet! Türkan Elçi ile yedi önce yaşanan suikasti ve ve dava sürecini konuştuk.
- Tahir Elçi bir “Barış Elçi’siydi”… Tüm insanlık için olduğu gibi Dört Ayaklı Minare için de barış ve çatışmasızlık istediği basın açıklamasının ardından vuruldu. Son sözleri, “İnsanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz,” olmuştu. O günden bugüne ne değişti?
O günden sonra çok şey değişti diyebiliriz. “Silah çatışma operasyon istemiyoruz” cümlesi bir dönemin kapanışıydı aslında. Çözüm süreci beklentisinin yaratıldığı bir dönemin sonuna gelindiğini gösterdi ve savaşa karşı çıkan bir sesin kısılmasıyla siyasal gelişmelerin hangi yöne evrileceği hususunda bize ipuçları verdi. Yeni yol haritaları çizildi. Yedi yıllık bir zaman diliminde umutsuzluğun ve huzursuzluğun hâkim olduğu bir havayı teneffüsten başka çaresi olmayan bir topluma dönüştürüldük.
- Bir ömrü faili meçhullerin açığa çıkması için hukuk mücadelesi veren, bölgede yaşanan tüm hak ihlallerinin avukatı alan Tahir Elçi, aynı faili meçhul ama faili belli sistemin hedefine girerek, katıldığı TV programında ve medyada hedef gösterildi, yargılandı ve 38 gün sonra katledildi. Tıpkı Ahmet Kaya’ya uygulanan sistematik oyun senaryosunda olduğu gibi. Bu cinayet göz göre göre geldi diyebilir miyiz?
Elbette ki göz göre göre diyebiliriz… Alenen hedef gösterildiği gibi kameraların önünde bir cinayet tertiplemekte de bir beis görmediler. İfade özgürlüğü bağlamında sarf ettiği cümle sonrası hedef gösterilip yargılanması çok da tesadüfî şeyler değildi. Medya tarafından hedef gösterilip cezalandırılmak bir geleneğin devamıdır aslında.
- O dönem 2013-2015 çözüm sürecinin olduğu bir dönemdi. Kültürler arası geçiş mirası olan Dört Ayaklı Minare önünde, tarihin ve dillerin yok edilmemesi, çatışmalara son verilmesi için çağrı yaparken bu cinayetin gerçekleşmesi; öncesinde de Tahir Elçi’ye yönelik linç kampanyası ve gözaltı, devletin içinde odaklanmış derin güçlerinin çözüm sürecinin bitirilmesine ve barışa karşı bir eylemi olarak da değerlendirilebilir mi?
Çözüm sürecini biz de her vatandaş gibi dışarıdan biri olarak takip ettik. Perde arkasında nelerin yaşandığı, nelerin olup bittiği konusunda bir kanı bildirmemiz pek de doğru olmaz. Olayın aslını bilmek için dirsek temasında veya yapılan görüşmelere dâhil olmuş olmak gerekir. Tahir dışarıdan gözlemleyen, hukukçu kimliğiyle sivil insanların öldürülmesi ve şehirlerin kültürel tarihi mirasının yok edilişinden duyduğu rahatsızlığı raporlamalarla dile getiren bir kişiydi. Dürüst, samimi duyguları ve ilkeli duruşuyla savaş karşıtlığı yapmasının birilerini rahatsız ettiğine kuşku yok. Samimiyet ve dürüstlük, yalan ve dolambaçlı yollarla toplumu kandırmaya çalışanlar için rahatsız edici bir davranış biçimidir. İçinde olduğumuz dönem; idealist, koşulsuz olarak savaşı reddeden bir hukuk adamını hazmedecek bir dönem değildi. Bugün barışçıl olduğumuzu dile getirmek oldukça kolay, fakat yüz metre yanı başında bombaların patladığı bir zamanda savaşa karşı çıkmak cesaret isteyen bir duruştu.
- Tahir Elçi’nin özellikle bölgede birçok üstü kapatılan cinayet ve JİTEM davalarında mağdurlar için avukatlık yapıyordu. Hak savunucusu ve barış elçisi olması kimleri neden rahatsız etti?
O, meslek hayatında, mağduriyet yaşamış herkesin yanında olmayı başardı. Hak ihlâllerinin yaşandığı her yerde insan haklarına inanan bir hukukçu olarak sorumluluk hissetti. Erdemliliği ve vicdanlı olmayı belki çoğu kişi dile getirir fakat bunu bizzat uygulamak oldukça zordur. Onu farklı kılan idealleri ve pratiğinin tutarlılığıydı.
- Bu davada da yıllardır bütün faili meçhul ama aslında faili belli olan davalardaki aynı çözümsüzlük mü var? Üstü her seferinde bir kez daha mı kapatılıyor? Neden ilerlemiyor?
Evet, kerhen de olsa başlatılan davada ilerleme kat edemiyoruz. Her faili meçhul davada olduğu gibi… Cezasızlık geleneğini bildiğimiz halde adalet talep etmekten ve ilerleyebilmek için çaba sarf etmekten vazgeçmedik, geçmeyi de düşünmüyoruz. Gerçek faillerin korunduğu, kollandığı çok açık.
- Avukatları davayı engizisyon mahkemesine benzetiyor ve siz de “Mağdur olup sanık gibi muamele görmek! Kimsenin başına gelmesin, düşmanıma dilemem” diyorsunuz… Mahkemede neler oluyor?
Mahkemedeki gelişmeler cezasızlıkla sonuçlanan örnek davaların akıbetinin işaretlerini veriyor. Dört buçuk yılın ardından göstermelik de olsa açılmış bir davanın ilk duruşmasında mağdur tarafın konuşulmasına müsaade edilmiyorsa, ilk andan itibaren nelerle karşılaşacağımızı tahmin etmek pek de zor olmuyor. Çünkü karşınızda adalet dağıtma iddiasında bulunan makamın sizi anlama derdinin olmadığı kanaatine varıyorsunuz. Görülen duruşmaların çoğunda davanın ilerlemesi yönündeki pek çok talebimiz reddedildi. Bu kadar önemli bir cinayet dosyasının sanıklarının tutuksuz yargılanıyor olması bile yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşürmeye yeterli bir sebep değil mi? Vatandaşların kimi beyanları veya paylaşımları sebebiyle patır patır tutuklandıklarına tanık oluyoruz, dünyada yankı uyandıran bir cinayetin sanıkları ise tutuksuz yargılanıyor. Sanıkların tutuklu olarak yargılanması gerektiği yönündeki bu talebimiz de diğer talepler gibi reddedildi.
- Dava neden ertelendi gerekçe nedir?
Mahkeme heyeti 23 Kasım’daki duruşmada davanın ağırlığından duyduğu rahatsızlıktan dolayı mahkeme salonunu terk etti ve duruşma tarihi sekiz ay sonraya ertelendi. Sekiz ay sonrasına ertelenmesinin meali; “biz bu davada ilerleme kat edemiyoruz, talepleri reddederek, zamana bırakarak sorumluluktan kurtulmuş olacağız,” demektir. Biz daha ilk duruşmada vebali ağır bir dosya olduğunun izahını yapmıştık.
- Siz barış için umutlu musunuz?
Bu havada biraz zor görünüyor. Barış, samimiyet ve cesaret gerektiren bir sözcüktür.
- Tahir Elçi için bugüne kadar neler yapıldı ve ne yapılmadı?
Çok şey yapıldı. Anılmadığı gün yok. Toplumda hak ettiği karşılığı görebiliyoruz, bunu hissedebilseydi çok mutlu olurdu.
- Dışardan bakınca biraz mesafeli görünüyorsunuz… Bu mesafe neden? Ya da neye kırgınsınız?
“Mesafe” ile kastettiğinizi anlayabilmek için “nereyle benim aramdaki mesafeyi anlamam gerekir?” Fakat kırgınlık diyorsanız “evet” kırgınım. Düşünün; kişisel değil, toplumsal, siyasal olaylar sebebiyle eşinizi kaybediyorsunuz, ne kadar barışık olabilirsiniz ki? Mesafeli olma, kırgın olma hali de aynı zamanda kimi kişilere, kimi kesimlere göre değişkenlik gösterir. Mesafe iradi bir tercih iken kırgın olmak duygusal bir meseledir. İkisi de en doğal hakkımızdır.
- Bir yazınızda Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanından yola çıkarak Tahir Elçi cinayetini “Kırmızı Cumartesi” olarak tanımlıyorsunuz… Herkesin başından bildiği, göstere göstere işlenen bir cinayet… Bugün vicdanlarda ne görüyorsunuz?
Toptancı yaklaşıp “toplumda vicdan yok” dersem, haksızlık yapmış olurum. Vicdansızlar kadar, vicdanlı insanlar da var. Bizim çoğunlukla dile getirdiğimiz problemler bireysel olmaktan daha ziyade sistemden kaynaklı problemlerdir.
- Türkan Elçi’nin derdi ne?
Adalet.