25 Kasım panelinde konuşan Keskin, gözaltında Çıplak arama ve cinsel tacizin her zaman varolduğunu belirterek ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti değil. İmzaladığı uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. İktidarın ve muhalefetin aynı kaynaktan beslendiği bir coğrafya burası’ dedi
Panelde konuşan Erken Keskin, bir soykırım coğrafyasında yaşandığını ve bu soykırımdan en çok kadın, çocuk ve LGBTI+’ların etkilendiğini söyledi. Devletin bu zihniyet üzerine kurulduğunu belirten Keskin, toplumun da Kemalist ve İslamcıların ahlak sınırları arasında sıkıştığına işaret etti. 1997 yılından bu yana gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım verdiklerini belirten Keskin, 1992 yılında Kürtlere yönelik bir harekette 80 kişinin gözaltına alındığını vurguladı. Ailelerin İHD’ye başvuruda bulunarak, yakınlarının iç çamaşırlarının ortadan delinerek kendilerine teslim edildiğini belirttiğini aktaran Keskin, 99’da her kesin çıplak aramadan geçtiğini ve çıplak aramanın her zaman varolduğunu söyledi.
‘TCK’De kadın yoktu’
İnsan hakları örgütleri olarak Kurdistan’da her gittikleri köyde kadınların, “Askerler bize çok kötü şeyler yapıyor” dediklerini aktaran Keskin, yine erkeklerin gerekçe gösterilerek bunların anlatılmadığını söyledi. Konu üzerine MED TV’ye yaptıkları programın ardından başvuruların yapıldığını belirten Keskin, şunları aktardı: “Biz başladığımız yıllarda TCK’da kadın yoktu. Sadece tecavüz suçu vardı ve tanımı yoktu. Kadınlar ve trans kadınlar çeşitli cisimlerle de cinsel saldırıya maruz kalıyordu. TCK’da bunun hiçbir karşılığı yoktu. Cinsel taciz diye bir suç tanımı yoktu. Sırf işkence olsun diye, bekaret kontrolü uygulanıyordu. Mardin’de bir müvekkilimize sırf işkence olsun diye bekaret kontrolü uygulandı. Bir gerilla evlenip boşanmasına rağmen kendisine bekaret kontrolü uygulandı. Bunu belgesinde itiraz etmesi üzerine yere yatırıldı, kollarından ve bacaklarından tutuldu yazıyordu. Bunun suç olduğunu hâkime söylediğimizde, bizi dışarı çıkarttılar ve ‘Kadın teröristler yakalandıklarında askerlerimizle ilgili böyle yalanlar söyleyebiliyorlar, o yüzden uygulama geçeridir’ ara kararı verdiler.”
AİHM Türkiye’yi Şükran Aydın davasında mahküm etti
Türkiye’deki işkence ve cinsel işkencenin belgelenmesinde sadece bir devlet kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) raporlarının kabul edildiğini ifade eden Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “ATK hiçbir zaman gerçek anlamda işkenceyi raporlayan belgeler vermiyor. Oysa ki biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Sur’u yıkan Musa Çitil’in komutanı olduğu bölgede çok sayıda kadına cinsel işkence uygulandı. Bunlardan biri Şükran Aydın’dı. AİHM Türkiye’yi Şükran Aydın davasında mahkûm etti. Kararın gerekçesi ise bağımsız hekimden rapor alınmamasıydı. Biz bütün dosyalara bu kararı sunmamıza rağmen hala bağımsız hekimden rapor alınmıyor.”
Garibe Gezer cinayeti
Cezaevinde katledilen Garibe Gezer’in söz konusu keyfi taciz uygulamalarına sürekli karşı çıktığını aktaran Keskin, “Garibe yapılan her haksızlığa itiraz ediyordu. Cezaevinde kadın gardiyanlar tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığını her aşamada dile getirdi. Bu devam ederken, Garibe yaşamını yitirdi. Görüntülerini ailesinin izniyle paylaştık. Süngerli oda denilen izolasyonun üstü bir sistem var ve sanki kendinden vazgeçmesi amaçlanıyor. Onun gibi birçok kadın ve trans kadın cezaevlerinde çok zorlanıyorlar” şeklinde konuştu.
Biatsız mücadele
Mevcut yapıya karşı ortaya çıkan örgütlerin de kadın mücadelesini ikincil bir noktadan değerlendirdiğinin altını çizen Keskin, kadın mücadelesinin bu bağlamdaki zorluğuna değindi. Keskin, “Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti değil. İmzaladığı uluslararası sözleşmeleri ihlal ediyor. İktidarın ve muhalefetin aynı kaynaktan beslendiği bir coğrafya burası. O nedenle çok zor bir mücadele veriyoruz. Kadın kurtuluş hareketi, LGBTI+ hareketi ve Kürt Hareketi biatsız bir mücadele veriyor” ifadelerini kullandı.
HABER MERKEZİ