Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarını değerlendiren gazeteci Zeynep Boran, Türkiye’nin amacının HTŞ ile bölgedeki hakimiyetin i güçlendirmek olduğunu söyledi
İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da yaşanan patlama sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere AKP’liler tarafından saldırının YPG tarafından yapıldığı iddia edildi. Saldırı sonrası tutuklananların ifadesi ve YPG’nin saldırıyla ilgisi olmadığını belirtmesine rağmen saldırı gerekçesiyle Türkiye 19 Kasım’da Kuze ve Doğu Suriye’ye saldırı başlattı.
ABD ve Rusya gibi uluslararası güçlerden “endişeliyiz” açıklamaları yapılırken, Özerk Yönetim saldırılara karşı “direniş” mesajı verdi. MA’dan Müjdat Can’ın sorularını yanıtlayan ve bölgede gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Zeynep Boran, ABD ve Rusya’nın sessizliğini eleştirerek, saldırıların temelinin Tahran Zirvesi’ne dayandırılabileceğini belirtti.
Zemini Tahran Zirvesi’nde atıldı
Taksim saldırısı sonrası bombanın ÖSO gurupları tarafından konulduğunun belirtilmesiyle gözler ÖSO’ya dönerken, Türkiye ile ilişkileri de yeniden tartışma konusu oldu. “Kuşkusuz bu saldırı konseptinin temelini, 26 Mayıs’ta yapılan MGK toplantısı, hatta Tahran Zirvesine dayandırmak mümkün” diyen Boran, “Tahran Zirvesiyle beraber ‘Kirli İttifak’ çemberini genişleten Erdoğan, MGK toplantısından sonra Rojava’ya yönelik işgal tehditlerini bir kez daha dillendirmeye başladı. Ardından İHA ve SİHA’larla sınır hattı boyunca sivil halkı hedef almaya başladı. Tam da burada 2014 yılında ‘Suriye’ye üç adam gönderir, Türkiye’ye sekiz füze attırırım, savaş bahanesi yaratırım’ diyen zihniyet devreye girdi ve yine kendi güdümündeki çeteler eliyle Taksim saldırısını gerçekleştirdi” dedi.
Saldırı izni verildi
Saldırı sonrası tutuklananların ifadelerine de değinen Boran, “DAİŞ’in Türk devleti eliyle yeniden vücut bulduğu ÖSO çetelerinin MİT direktifleriyle hareket ettiğini bilmeyen yok” diyerek, “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Departmanı da Ahlam El Beşir’in bölgelerinde kayıtlı olmadığını söyleyerek, ‘Gerçeklerin ortaya çıkarılarak, Türkiye ve uluslararası kamuoyuna sunulması için tarafsız bir araştırma komisyonunun kurulması’ çağrısı yaptı. Yine QSD Komutanı Mazlum Ebdi’nin Al Monitor’e verdiği röportajda, bombayı yerleştiren kadının 3 kardeşinin DAİŞ için savaşırken öldüğünü belirtti” dedi.
Rusya ve ABD’nin saldırıları izlediğini belirten Boran, “Alışagelmiş açıklamalarla paçayı sıyırmaya çalışan ABD ve Rusya, tarihten günümüze kadar olduğu gibi her daim çıkarlarını esas almıştır. Ukrayna limanlarında biriken tahılların Avrupa ve dünya ülkelerine dağıtılmasında Türkiye’nin oynadığı rol karşılığında Rusya’dan, Rojava’ya saldırı izni istendi” dedi.
Gizli bir toplantı yapıldı
“Astana görüşmelerinden sonra Türk devleti ve Rusya, HTŞ çetelerini İdlib, Efrin ve Cerablus’ta hakim kılma kararı aldı. Aynı şekilde güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, geçtiğimiz ay Efrin’de MİT, ÖSO elebaşlarıyla gizli bir toplantı yaptı” diyen Boran, “Toplantı sonrası HTŞ, Rusya desteğiyle MİT tarafından Efrin’e yerleştirmeye başlandı. Bu durumun ÖSO çete grupları tarafından kabul edilmesi karşılığında, Rusya, Türk devletine Kobanê’ye saldırı izni verdi. Ortadoğu’da çıkar eksenli hareket eden ABD de şimdiye kadar Rojava’da ittifak halinde olduğu Kürtleri gözden çıkarabilecek bir tutum içerisinde oldu” dedi.
Kara saldırısı uzak değil
Hava saldırı sonrası kara saldırısı olasılığına dair de konuşan Boran, “Saldırılar aralıksız devam ederken Erdoğan, kara saldırısı sinyallerini vermeye başladı. Kara saldırısının zeminini, Karkamış’ta vurulduğunu söyledikleri Kocatepe İlkokuluna düşen havanlarla oluşturmak istediler. Okul, sınıra yakın olması nedeniyle ÖSO çeteleri ile MİT’in koordineli çalışmalar yürüttüğü, istihbarat bilgi toplama merkezi haline getirilmişti. Taksim saldırısıyla nasıl ki Rojava’ya yönelik saldırıların startı verildiyse, Karkamış’ta okula atılan havanı da kara harekatı için gerekçe yapma ihtimali uzak değil” dedi.
Adım adım yerleştiler
Efrîn’e HTŞ gruplarının “taşınmasına” da değinen Boran, “İşgal bölgelerindeki ayaklanmaların fitili, MİT’in Ceys El İslam çetelerinin elindeki zırhlı araç ve ağır silahları HTŞ çetelerine teslim etmelerini ve Efrin merkezindeki noktaları HTŞ çetelerine bırakmalarını istemesiyle ateşlenmişti. MİT’in devreye girmesiyle, sembolik olarak HTŞ’nin girdiği alanlardan çekildiği lanse edildi. Sonrasında HTŞ çeteleri, Ehrar El Şam ve bölgede hakimiyeti güçlü olan Semerkan Tugayı ve Sultan Murat gibi çete gruplarının maskesi altında adım adım Efrîn ve kırsalına yerleşmeye başladı. Bölge kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre, Kasım ayının ilk haftasında HTŞ çeteleri, Ehrar El Şam’a ait içinde HTŞ çetelerinin olduğu belirtilen 7 askeri araç El Bab’a bağlı El Wan köyüne geçti. Eş zamanlı olarak HTŞ çeteleri, Sultan Murad çete grubunun maskesi altında Mabeta ilçesi ve köylerine yerleşmeye başladı. Yine Ekim ayının sonu, Kasım’ın başında HTŞ çetelerine bağlı El Zûber Bin tugayından 30 çete, Sultan Murat çete grubuna ait askeri elbiselerle Mabata ve çevresindeki köylerde bulunan noktalara yerleşti” dedi.
Kara bir çember oluşturmak isteniyor
“Türkiye, Özerk Yönetimi çevreleyen selefi gruplardan oluşan kara bir çember oluşturmak istemekte” diyen Boran şöyle devam etti: “HTŞ çetelerinin bölgeye yerleşmesini kabul etmeyen Cephe El Şamiye ve Ceyş El İslam, son minvalde geçtiğimiz hafta 3’üncü Feylaqa bağlı Cebhe El Şamiye, Ceyş El İslam çeteleri, MİT direktifleriyle HTŞ ve 2’inci Feylaq’tan El Hamzat, El Emşat ve Sultan Murad çete gruplarıyla yaplan anlaşmayı bozarak onlarca askeri konvoyla özelde Efrin’e bağlı Kefercenê köyüne ve Şerewa’ya bağlı köylere girdi. Buna karşılık da 2’inci Feylaqa bağlı çeteler, Efrin’de seferberlik ilan etti ve bu köyleri geri almak için saldıracaklarını açıkladı. HTŞ’nin tekrar müdahale etmesi, Türk devletinin güdümündeki çeteler arasında yeni bir çatışmanın fitilini ateşledi. HTŞ’nin son bir aydaki her yönlü hareketliliği ve konumlandığı bölgeleri ele aldığımızda Türk devleti, Özerk Yönetimi çevreleyen selefi gruplardan oluşan kara bir çember oluşturmak istemektedir. Aynı zamanda hakimiyet kuramadığı çete gruplarını HTŞ çetelerine entegre ederek, bölgedeki hakimiyetini güçlendirmeyi amaçlamaktadır” dedi.
Bir halk gerçekliği var
Saldırılara karşı verilen direnişe de değinen Boran, “Devrimci Halk Savaşı ekseninde uzun zamandır hazırlıklar yapan halk, Türk devletinin her türlü saldırılarına cevap verecek dirence sahiptir. Aylar öncesinde Türk devletinin başlatmayı hedeflediği saldırı operasyonunun bilincinde olan bir halk gerçekliği söz konusudur” dedi. Saldırılara karşı sessizliğe de değinen Boran, “Türk devletinin bu saldırılarına karşı harekete geçmeyen herkes Rojava şahsında Kürt halkına ve bölge halklarına yönelik yapılan soykırım saldırılarının ortakları olarak tarihe geçecektir” dedi.
RIHA