Bu kış her açıdan zor geçecek. Savaşlar, yoksulluk, soğuk, açlık, hastalık… Sadece Türkiye ve Ortadoğu’da değil, bütün dünyada bir altüst oluş süreci yaşanıyor. Geçen yüzyılın başında şekillendirilen dünya düzeninin artık iler tutar yanı kalmadı. Bu düzen yüzyılın başında şekillendi ama şimdiye kadar sayısız kez revize edildi, formatlandı. BM, NATO, Dünya Bankası gibi sistemi ayakta tutan kurumların neredeyse tamamı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yani 1945-50 arasında kuruldu, kurumsallaştırıldı. Soğuk savaş, asimetrik savaş derken özellikle Ortadoğu’da bitimsiz, sınırsız, süresiz, kuralsız savaşlar başlatıldı. Ama artık hiçbir şey can çekişen bu sistemin işlemesi için kâr etmiyor, bütün anlı şanlı kurumlar hükümsüzleşti, NATO’nun bile caydırıcılığı kalmadı, kendi içinde yaşadığı yığınla sorun da cabası. Sistem artık savaşla ömrünü uzatmıyor, uzatamıyor; sadece toplumu, topluma ait olanı daha fazla yozlaştırıyor, beyinleri bulanıklaştırıyor ve alternatiflerden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Ama zamanı gelmiş olanı hiçbir şey engelleyemez. Dünya genelinde otoriter rejimler ile alternatif yönetim modelleri arasında yaşanan gelgitler dünyadaki değişim arayışlarının ve sancılarının da göstergesidir. Çelişki ve çatışmaların en fazla yoğunlaştığı bölgenin Ortadoğu olması elbette tesadüfi değil. İran’dan Suriye’ye, Libya’dan Mısır’a, Karabağ’dan Türkiye’ye kadar yaşanan çatışma ve gerilimler dünya düzenindeki çelişkilerin ve çatışmaların bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Sistemin taşıyıcı kolonları gibi üzerinde şekillendiği tekçi ulus devletler de hükmünü yitiriyor. 10 yıldan uzun süredir bölgede yaşanan gerilim ve çatışmaların finali İran’da kadın öncülüğünde harlanan isyan ateşiyle son şeklini alacağa benziyor. AKP ve MHP her ne kadar Cumhuriyet’in 100’üncü kuruluş yıl dönümü vesilesiyle 2023 ve sonrasını bir hedef olarak belirlemiş olsa da 2020-30 tarihleri bölgesel bütün güçler açısından varlık ile yokluk dönemi olarak adlandırılabilir.
Toplumlar değişim talebinde bulunuyor, bunun için isyan ediyor, bedel ödüyor ancak bölge devletleri ellerindeki bütün imkanlarla otoriter rejimlerini kalıcılaştırmaya çalışıyor. Dengeler bunca karmaşık hale gelmişken yüzyılın başında inkar edilen, yok sayılan, kendilerine ait her şey bölge ülkeleri arasında egemenlik alanı olarak paylaştırılan Kürtler, yeni yüzyılın önemli bir aktörü olarak tarih sahnesine çıkıyor. Üstelik geçmiş yüzyıldan farklı olarak son derece örgütlü, bilinçli, dinamik ve üstelik yeniyi, alternatifi temsil eden bir yerden boy veriyor. Bu durum elbette varlığını Kürt inkarı üzerine şekillendirmiş bütün bölge ülkeleri için büyük bir tehdit ve tehlike. Bu kesimlerin öncülüğünü ve sözcülüğünü ise halihazırda Türkiye üstlenmiş durumda. Kürd’ün tarih sahnesinde yer almasını engelleyerek aynı zamanda şekillenen bölge dengelerinde rakiplerine karşı avantaj sağlayacağına inanıyor.
Mesele günlük gelişmeler değil, önümüzdeki yüzyıllık planlardır. 2023 hedefinden sonra AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” hedefi belirlemesi boşuna değil. Aslında açıklanan yüzyıl vizyonu Kürtsüz yüzyıl vizyonudur. Ulusalcılar bu vizyona iman ettiler, Kemalist iddialarından vazgeçmek pahasına. Siyasal İslamcılar bu vizyona iman ettiler, Kemalist rejime yönelik bütün alternatif yaşam kurma iddialarından vazgeçerek. Dikkat edilirse Erdoğan gittikçe daha fazla milliyetçi, ulusalcı, Ergenekoncu kadrolar tarafından kuşatılıyor. Mehmet Ali Çelebi’den İYİ Partililerin AKP’ye katılmasını AKP’nin savrulduğu yeri göstermesi açısından ibretliktir. Bu Erdoğan’ın iyi ya da kötü olmasıyla ilgili değil, bu toplumsal gücü elinde bulunduran aktörün bürokratik devlet aklı tarafından denetime alınmasıyla ilgilidir. Erdoğan’ın bir dönem bayraklaştırdığı Mursi’nin tabutuna son çiviyi çakarak Sisi’nin elini sıkması ikna olduğu yeni gidişat ve şekillenmeyle ilgilidir. Bunun olacağı belliydi ve ta 2016’da DİHA’da “Darbeci Sisi, ‘Katil Esed’ ile anlaş, Kürtlerle savaş” başlıklı analizde detaylarıyla yazmıştım. Şimdi bu yeni şekillenişte Türkiye derin devlet aklı, sistemin bütün farklı tonlarını barıştırıyor, bir araya getiriyor, ittifaklar geliştiriyor. Bu yeni yüzyıl vizyonunda tamamı törpülenmiş renklerin çoğuna yer var, Kürtler hariç.
Rojava’ya, Güney Kürdistan’a yönelik saldırıların nedeni Kürt’süz tasarlanan bu yeni şekilleniştir; mutlak tecridin nedeni budur. Evet seçimler önemlidir, kimin iktidar olacağı önemlidir ancak ondan daha önemli ve hayati olan devlet aklının seçimler ve sonrası yaptığı planlardır ve bunun için giriştiği hamlelerdir. Bu planlar başarılı olur mu, yeni yüzyılda Kürtler aktör olmaktan çıkarılabilir mi ya da bütün bu hamleler ters teper mi? Her şeye rağmen devlet aklı şansını denemek istiyor, sonu iki taraf için de hüsran olabilecek bir kumar oynuyor. Oysa Kürtlerle savaş yerine Kürtlerle kurulacak ortaklıkla Türkiye yeni düzen şekillenmesinde bölgede rol model olacak güçlü bir demokrasi ile bölgenin parlayan yıldızı olabilirdi.