Yarın “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’
Bir haftaya yayılacak bu anlamlı güne, yine toplumsal muhalefetin ve demokratik siyasetin yok edilmeye çalışıldığı gibi kadın mücadelesinin de tasfiyesine yönelik uygulamaların sürdüğü bir süreçte giriliyor. Bu arada birçok kentte valiliklerce her türlü açık, kapalı alan etkinlikleri bir hafta boyunca yasaklandı.
İçerde ve dışarıda bombaların patladığı böyle bir atmosferde kadın örgütleri tüm bu uygulamalara da karşı duruş sergileyerek; ‘erkek ve devlet’ şiddetine dur diyecek.
25 Kasım gün olarak, bir yüzleşme günü olarak son derece önemli ama olay sadece belli bir güne ya da haftaya sığmayacak, her dem güncelliğini koruması gereken boyutta ve öncelikte.
***
Sadece bir örnek olarak belirtirsek: Her ay yayınladığı kadın cinayeti, cinsel şiddet, çocuk istismarı için toplanan veriler doğrultusunda raporlama yapan ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı Ekim ayı raporuna göre, 36 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Raporlara geçmeyen şiddetin, taciz ve tecavüzün haddi hesabı yok.
Yaşanan bu sürecin şiddetinden kadınlar daha çok etkileniyor, kadına yönelik erkek-devlet şiddeti artarak devam ediyor. Akademisyeninden gazetecesine, milletvekillerinden belediye başkanlarına, sendikacılardan yazarlara, muhalif kadınlar gözaltına alınarak, tutuklanarak kadın mücadelesine göz dağı verilmek isteniyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın kurumları kapatılıyor, kadın örgütlülüğü hedef gösteriliyor ve kadın kazanımları bu süreçte yok edilmek isteniyor
***
25 Kasım, 1960 Yılında Dominik Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Patria Mirabal ve Maria Mirabal kardeşlerin sistem tarafından katledildiği tarihtir. Kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür.
Denilebilir ki; bu direniş mirasının bir devamı olarak 16 Eylül’de rejimin ‘ahlak’ bekçileri tarafından katledilen 22 yaşındaki Jîna Amînî’nin ardından İran’da başlayan halk ayaklanmasında bir kez daha anlamını bulan Jin, Jiyan, Azadî sesleri dünyanın çeşitli yerlerinde yankısını buldu.
1981 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan bir kararla 25 Kasım günü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü olarak ilan edildi. 25 Kasım: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa karşı kadın dayanışmasını ifade ediyor bugün.
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin 1. maddesi kadınlara yönelik şiddeti; “İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımın son yorumlamalarına “kadını ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak” da dahil edilmiştir. Kadına yönelik şiddet deyince çoğumuzun aklına esas olarak, kaba dayak ve cinsel şiddet gelir. Oysa konu sadece fiziksel şiddetle sınırlı değildir.
Evet. Kadına yönelik şiddet politik ve sistemli olduğuna göre bununla mücadelenin de politik ve örgütlü olması gerektiği aşikardır.
Kim olursak olalım. Bu vahşete karşı durmuyor, üç maymunu oynuyorsak hepimiz aynı vahşetin sorumlularıyız demektir. Karşı durmuyorsak, her birimiz, bir yandan kadına kutsallık atfeden, diğer yandan olmadık şiddeti ve vahşeti reva gören ikiyüzlülüğün özneleriyiz. O tokatta ya da o tetikte bizim de parmak izimiz var demektir.