Dilimize yerleşmiş metaforik bir deyimdir; ‘Güneş balçıkla sıvanmaz’. Peki ya gözlerimiz, gözlüklerimiz, pencerelerimizin camları? Gitgide aklımız, fikrimiz, mantığımız?
13 Kasım günü İstiklal caddesinde patlatılan bombanın ardından yapılan açıklamalar tüm bunların balçıkla sıvanabileceğinin, en azından sıvanmaya çalışılmasının kanıtları olarak duruyor karşımızda.
AKP hükümetinin İçişleri Bakanı, henüz patlamanın tozu- dumanı dinmeden yaptığı açıklamada saldırının kaynağını, talimatın nereden verildiği, failinin ülkeye giriş noktasını, ne zaman girdiğini içeren ‘bilgi’leri kamuoyu ile paylaştı.
Bakanın mutlak bir kesinlikle yaptığı açıklamaların hemen ertesi günü, ayrıntılar netleşmeye başladığı andan itibaren geçerliliğini yitirmesinin fazlaca bir önemi yoktu. Yandaş medya ilk birkaç gün boyunca ezim ezim ezeceği, çiğneyeceği işaret fişeğine kavuşmuş, bildiği türküyü yüksek perdeden tekrarlayacağı imkâna ulaşmıştı.
Güneşi değil ama gündemi balçıkla sıvamanın mümkün olduğunu hep birlikte görüyoruz.
“Ayının bildiği yedi türkü var, yedisi de armut üzerine” atasözünü anımsıyoruz ister istemez. Ustaca kurgulanmış bir algı operasyonuyla artık gaz sızıntısı, basınç birikimi dışında oluşan her patlamanın, hele de ‘terör eylemi’ olarak tanımlanan her melanetin işaret edeceği adres bellidir. İçişleri Bakanı da istihbarat bilgilerini bekleme gereği duymadan, zaten bilinçaltında yer etmiş bir kalıpla meseleyi açıklama yoluna gitmiştir.
Gözaltına alınan, tutuklanan veya polis soruşturması ardından serbest bırakılan, sınır dışı edilen tüm sanıkların ve şüphelilerin Arap olmaları, PKK ile değil de ÖSO ile irtibatlı bulunmaları bu bilindik türkünün değişmesi için yeterli olamamıştır.
Nitekim İstiklal caddesindeki saldırı bir haftasını tamamlamadan TSK 20 Kasım sabahının erken saatlerinde Irak Kürdistanı ve Suriye’nin kuzeyindeki hedeflere yönelik olarak ‘Pençe- Kılıç’ operasyonu başlattığını duyurdu. MSB “terörist odakları” hedef aldığını belirtse de, ajanslara düşen bilgiler sivil can kayıpları olduğu yönünde.
İstiklaldeki patlamanın ardından polisin en çok duyarlılık gösterdiği konu, patlama alanının yardıma koşanlarca kalabalıklaşmasının ardından ikinci bir patlamanın yaşanabileceği ihtimaliydi. Daha önceki terör saldırılarından edinilen deneyimler bu olasılığı düşündürüyordu. İlginç olan ise, jetlerin önce bir otomobili hedef aldığı, ardından da vurulan araçtakilere yardıma koşanların ikinci bir saldırının hedefi olmaları. Bu ikinci saldırıda 11 sivilin yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
Ordunun sınır ötesi operasyonu tam da muhalif kanallarda seçim öncesi gerilimin artırılması konusunun işlenmeye başlandığı bir aşamada gerçekleşti. Bu da geçmiş deneyimlerden edinilen bir bilgi. Hükümetin, giderek eriyen oylarını tahkim etmek için gerilim siyasetine başvurabileceği ihtimali nicedir konuşuluyordu.
Sözde muhalefetin önemli figürlerinden İYİ Parti lideri Meral Akşener katıldığı bir programda kahraman Mehmetçik’e başarılar dilerken, “Askerimizin ayağına taş değmesin, inşallah her şey bizim öngördüğümüz gibi milletimizin hissiyatına uygun olarak gelişir. Zorlu bir süreçtir. Allah kolay kılsın diyorum” dedi.
Yani bizim ‘Mehmetçik’ sıfatıyla ana kuzusu haline getirdiğimiz askerlerimize, başkalarının evlerini tepelerine yıkma eyleminde başarılar dilerken, ayaklarının taşa değmemesini niyaz ediyoruz. Sahi şu ‘Pençe- Kilit’, ‘Pençe- Kartal’ gibi isimlerle tanımlanan sınır ötesi operasyonlarda kaç gariban evi şehit naaşı karşılamak, bayraklarla donatılmak şerefine ulaştı?
Bir yandan savaş çığırtkanlığı yaparken diğer yandan ‘Ayağın taşa değmesin’ dilekleri sadece gerçekçilikten uzak olmanın değil, aynı zamanda ikiyüzlülüğün de göstergesi sayılır. Ne demişler? Sırça köşkte oturuyorsan başkasının camına taş atmayacaksın.