Kobanê davası Ankara’da görülmeye devam ediyor, duruşmada söz alan Kışanak ve Yüksekdağ 25 Kasım dolayısıyla kadın mücadelesine değinerek, yargılananın kadın iradesi olduğu vurgulandı. Söz alan Tuncel, Rojava’ya dönük saldırılara değinerek ‘Kobanê ile dayanıştığımız için buradayız, aradan ne kadar zaman geçti, devletin hala politikaları aynı’ dedi
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşaşkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 19’uncu periyodu duruşmasının 1’inci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görülüyor.
SEGBİS ile bağlandılar
HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partinin Amed ve Ankara il örgütlerinden kadınlar, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri ve çok sayıda avukat katıdığı duruşmada Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan siyasetçiler, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
Direnişimiz sürüyor
Duruşmada söz alan HDP eski Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ 25 Kasım’a değinerek, “Direnen kadınlar, sokakta, evde değil, mahkeme salonlarında da direnişlerini sürdürüyorlar. Kobanê davası başladığından beri bu zulüm karşısında direnişimizi sergilemeye devam ediyoruz. Bugün duruşma salonuna baktığınızda kadın gerçekliğini çok iyi görürsünüz” dedi.
Kadınlar değiştirecek
Her gün katledilen kadınların sayılarının sayaçları olduğuna dikkat çeken Yüksekdağ, “HDP’de bugün şiddet uğrayan yine kadındır, yargılanan kadındır. HDP, ateşten çemberden geçerek, eşit temsiliyet hakkını gerçeğe dönüştümüş bir partidir. Kobanê davası ve kapatma davasıyla kadınların gücü yargılanıyor” dedi.
“Bütün faşist rejimler, tahakkümünü kadın bedeni üzerinden yapmaya çalışıyor” diyen Yüksekdağ, “Dünyadaki bütün kadınlar, ‘Jin Jiyan Azadi’ mücadelesine tutunuyorlar. Mücadele mevzilerimiz oluşturuldu ve tarihsel aşağılama karşısında onurumuzla dimdik durmaya devam ediyoruz. Türkiye’de kötü giden herşeyi değiştirecek kadının iradesidir. Bu kilidi taşıyan kadınlar olduğu müddetçe özgürlük yolunda yürümeye çok daha yakınız” dedi.
Katliamı gerekçe yaptılar
Kobanê davasının kumpas davası olduğunu belirten Yüksekdağ, Rojava’ya yönelik saldırılara da değinerek, “Kuzey Suriye’ye bu katliam üzerinden gerçekleştirdi. Sebep, PYD/YPG yaptı, kendi ifadelerinde onlarca gerçek ortaya çıkmasına rağmen, bir yalan üzerinden Rojava topraklarını vuruyorlar. Şiddet üzerinden şiddet üretme siyasetidir. Bizler bugün duruşma salonunda da mücadelemizi büyütmeye devam ediyoruz” dedi.
Hakikati kimse gizleyemez
Ardından söz alan Diyarbakır Büyükşehir Belediye (DBB) eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak da, “Bu dava sadece ve sadece HDP insani koridor açılsın, IŞİD katliam yapmasın diye açılmıştır. Kadınlar, Şengal’de olduğu gibi katledilmesin, IŞİD’i durduralım dediğimiz için yargılanıyoruz. Bu dava kadın özgürlük mücadelesi davasıdır. Kadınların katledilmesine, tecavüz edilmesine karşı geldiğimiz için yargılanıyoruz. Bu hakikati kimse gizleyemez” dedi.
Bedeli ne olursa olsun
Otoriter zihniyetin 2016’dan bu yana Türkiye’de direnen kadınların haklarına saldırı gerçekleştiğini anımsatan Kışanak, “Bütün dertleri aslında kadınlara ‘evinizde oturan, itaat edin’ demekti. Kadınlar olarak biliyoruz; sadece bize yapılmıyor topluma yapılıyor bu rejim bir itaat rejimidir. Kadınlar yıllardır sokaklarda, ‘Jin Jiyan Azadi’ diyorlar. Biat ve itaat etmediler etmeyecekler. Özgürlüğün, demokrasinin ve barışın bayrağını taşımak için bedeli ne olursa olsun direnmeye devam edeceğiz” dedi.
Kadınlar sokakta olacak
Siyasi iktidarın kontr-gerilla eylemleri ile Kobanê Davası’nın suçlarının kendilerine yüklenmeye çalıştığını dile getiren Kışanak, “21’inci yüzyıl kadın yüzyılı olacak ve iddialıyız, İran’daki kadın mücadelesi de bunu gösteriyor, Türkiye’deki bütün kara propagandaya rağmen sokakları terk etmeyen kadın dayanışmasını büyüten kadınlar da bunu gösteriyor” dedi.
Verilen aranın ardından duruşma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel söz aldı. Tuncel, kadınlar tarafından zılgıt ve alkışlarla karşılandı.
Çocuklar teröris ilan edildi, katledildi
Duruşma salonuna gelenleri selamlayarak konuşmasına başlayan Tuncel, “Bugün Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 18 yıl geçti ve çocuklarımız bile bugün bu ülkede ‘terörist’ ilan edildi. O günden bugüne politik şiddet devam ediyor. En son Newroz’da 5 yaşındaki çocuklardan parmak izinin alınması, bu ülkenin zihniyetini gösteriyor” dedi.
‘Saldırıları kimse sorgulayamıyor’
Kadına yönelik şiddetin savaş dönemlerinde çok daha fazla arttığına dikkat çeken Tuncel, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına değindi. Tuncel, şunları söyledi: “Oradan Kürtlerin Türkiye’ye bir tehdidi mi var? Barış müzakere ve diyalog ile sorunu çözmek yerine, sürekli toplum üzerinden baskı uygulayarak bir operasyon düzenliyor. Kimse bunu eleştiremiyor bile ama bu savaşta en çok kadınlar zarar görüyor. Rojava Devrimi’nde en fazla sembol olan kadınlardı. Kadınları köle olarak gören İŞİD vahşetine karşı direndiler ve kazandılar. Bütün dünya ayakta alkışlarken, orada Kürt kadınları demokratik bir yaşamı inşa etmek isterken yine saldırdılar. Kimse Türkiye neden operasyon yapıyor diye sormuyor? Herkes iktidarın dediğini yapmak zorunda, bu savaşlar Türkiye’nin barışına faydası yok. Eninde sonunda Türkiye Kürtlerle barışmak zorunda kalacak. Kobanê ile dayanıştığımız için buradayız, aradan ne kadar zaman geçti, devletin hala politikaları aynı.”
Devlet tarafından katledilen kadınlar
Tuncel, şöyle devam etti: “Yanı başımızda İran’da bir kadın katledildi, ‘Jin jiyan azadî’ diyerek yeni bir devrime öncülük ediyorlar. Milyonlarca kadın dünyanın her yerinde Jîna Eminî’ye sahip çıktı. 21’nci yüzyılda hala kadınların kılık kıyafetlerine karışıyorlar, ha İran yönetimi ha Türkiye yönetimi aynı. Kadına yönelik şiddet çok boyutlu ve burada KJA yargılanıyor, 8 Mart eylem ve etkinliklerimiz yargılanıyor. Bununda bir nedeni var; KJA’nın yargılanması, Kürt kadınlarına yönelik politik şiddetin sebebi. Bu dava devam ederken, Deniz Poyraz katledildi, Deniz Poyraz politik bir cinayettir. HDP’yi krimalize ediliyor, işte devletin yarattığı dil bu. Biz sözlerimizden, eylemlerimizden yargılanıyoruz. Seve Demir, Fatma Uyar devlet şiddetiyle katledildiler ve failler hakkında bir şey yok ama biz bunları dile getirdiğimiz için yargılanıyoruz. Taybet Ana 7 gün boyunca cenazesi sokakta kaldı, Meryem Ana, Cemile Çağırğa, Nagihan Akarsel, Garibe Gezer devletin şiddetiyle katledildiler.
‘Ölümüze dahi saygı duyulmuyor’
Bu ülkede kadınlar çıplak soyulup medyada teşhir edildi. Silopi’de, Varto’da. O kadınların çıplaklığından utanmadık, o kadınlar direnişi giyinmişlerdi. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadı, devlet yaşam hakkı ihlal etmiş ama bunlar açığa çıkmadı. Niye cezasızlık var? Mesele Kürtler olunca ama bir Kürt kadını siyaset yaptı, miting ve toplantı yaptı diye yargılama konusu yapıyorsunuz. Bu ülkede yaşam hakkı ihlal edenler için bir şey yok. Faili meçhuller var bu ülkede hala hesabı verilmiş değil. Kürt meselesine kabul etmediği için aslında Kürtleri kabul etmiyor. Nasıl bir Cumhurbaşkanı Kürt kadınların çocuk doğurmalarına laf eder. Bunlar çözülmediği sürece, erkek devlet işbirliğini burada görüyoruz. Bizim gömülme hakkımız bile yok, 90’lı yıllarda bile Kürtlere bu reva görülmedi. Bir annenin çocuğunun cenazesini torba ile veriyorsun. Bu nasıl bir ahlaksızlık ve vicdansızlıktır. Kürtlerin gömülme hakkı var mı? Cenazelere katıldık diye yargılanıyoruz, böyle bir milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi bir ortamda yaşıyoruz. Burada adil ve bağımsız bir yargılama mümkün mü? Dünyanın her yerinde sokakta erkek devlet şiddetine karşı direnen kadınları selamlıyoruz. Bu kadınlar politik şiddetin mağduru olan bizler için dayanışmak istediler ama siz izin vermediniz. Onlar dışarıda ‘Jin jiyan azadî’ diyor biz burada. Duvarlar yada siz engelleyebilir misiniz? Engelleyemezsiniz. Mücadelemiz devam edecek, mutlaka kazanacağız, bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz. Jin jiyan azadî.”
Ölbelci: Yeniden IŞİD’i diriltmek istiyorlar
Tuncel’in ardından söz alan siyasetçi Zeynep Ölbeci, Kobanê Davası’nın amacının bir intikam olduğunu vurguladı. Ölbeci, iktidarın Kürtler için sadece soykırımı düşündüğünü ifade ederek, “Sabahtan akşama kadar Kürt halkını nasıl Kobanê’den nasıl çıkaracaklarını konuşuyorlar. Türk medyasında sürekli ırkçı düşüncelerini dile getiriyorlar ve kimse buna karşı çıkmıyor. Kürtlere bu kadar düşmanlık olmaz, siloları bombalıyorlar, silolarda ne var. Hastaneleri bombalıyorlar, kimse kalkıp bu düşmanlık ve soykırım nedendir diye sormuyorlar. Bugün yeniden IŞİD’i diriltmek istiyorlar, Kürtlerin olduğu yerlere tecavüzcü İŞİD’leri Rojava’ya yerleştirmek istiyorlar. Kadın düşmanları aynı zamanda savaşta isterler. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nasıl sembolik bir gün ise, aynı zamanda faşizme karşı kadınların direndikleri günlerdir” ifadelerini kullandı.
Kadına yönelik şiddet
TJA aktivisti Ayla Akat Ata, erkek egemene karşı mücadele eden, ortaklaşmak yerine ötekileştiren tüm kadın öncüleri andı. İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin geniş bir şekilde tanımlandığını dile getiren Akat, “İnsan olduğumuzu unutanlara karşı insan olduğumuzu hatırlatma mücadelesi içerisindeyiz. İnsan için geçerli olan tüm haklarda bizde yararlanıyoruz” sözlerini kullandı.
‘Çocuklarımız ölüyor’
“Savaş değil barış isteyen kadınlarız” diyen Akat, şöyle devam etti: “Bu ülkenin çocukları ölüyor diye, 40 yıllık politikasını düzeltmek yerine Rojava’ya gönderilen bombaların üzerine ‘Ecrinler’ yazılıyor. 2015’ten bu yana öldürülen çocukların raporunu tuttuk dosyaya ekledik. Mücadeleye iten asıl etken, bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın. Bizim hissettiğimizi kaç insan hisseti bilmiyorum. İlk yaptıkları ne oldu, öç alma. En ilkel şekliyle yaklaşıyor, bunlar ilk değil, yıllardır yapılıyor. Bizim çocuklarımız bunu yaşamasın diye mücadele ederken, çocuklarımız ölüyor. Dünü gördük, yarının nasıl olması gerektiğinin bir tezahürünü oluşturduk. 2013’te gördük ortamı. Şimdi avukatları ile Abdullah Öcalan ile görüşemiyor ama biz gittik başaramadık. Neredeyse bir savaştan medet umacak duruma geldik. Biz de tam bunların yanlış olduğunu belirten bir yerdeyiz.
Siz bizi bu salonlarda yargılıyorsunuz, örgütlediğimiz eylemler daha da kitleselleşiyor, bizler mücadelemizi inadına isyan inadına özgürlük diyerek sürdürmeye, öfkemizi acımızı susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyerek yaşamaya, kararlılığımızı bir can daha eksilmeyeceğiz diyerek, inancımızı jin jiyan azadî diyerek savunmaya devam edeceğiz. Vardık, varız, var olacağız.”
Demirtaş: Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız
Kadınların konuşmalarının ardından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Kadınlar öncülüğünde yürüyen mücadelenin yanında olduğunu söyleyen Demirtaş, eşitsizlik, ayrımcılığın bu davanın temeli olduğunu kaydetti. Demirtaş, “Davamız da egemenlik sistemine alternatif olan partinin üyeleri olduğu için yargılanıyoruz. Kürtler eşit olabilir mi? Bazıları açısından kabus. Kürt vardır demek, Türk milleti yoktur demek oluyor. Ama fiiliyatta Kürt vardır. Ama tek bir dile endekslenmiştir. İktidarı elinde bulunan kaybetmek istemez, bugün tek adam rejimi bırakmak istemiyor. Egemenliğini paylaşmak istemiyor, Kobanê davası budur. Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız” dedi.
‘Kürtler Kürt olamıyor’
Kürt halkının kimliğinin yüzyıldır alınmak istendiğine vurgu yapan Demirtaş, buna itiraz edildiği için mahkeme salonlarında yargılandığını kaydetti. Demirtaş, “Bizim dilimizin, kültürümüzün, kimliğimizin, kimsenin alma hakkı yoktur. Kürt siyasetinin öncü kadroları toplum önünde linç edilmek isteniliyor. Ya biat edersiniz, Kürt olarak size ne kadar verirsek ona razı olursunuz ya da aç tavuk gibi bize muhtaç olursunuz. Bize dayattıkları bu, siz bunları bilerek siyasete girdik” ifadelerini kullandı.
Demirtaş hakkında suç duyurusu
Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Patır patır insanlar ölüyor, savaş diyoruz, sen nasıl savaş diyorsun diye dava açılıyor. Savunma yapıyoruz ama duruşma savcısı savunmam hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Korsan bir şekilde Ankara 22’nci duruşma savcılığı sıfatıyla ayrı bir tüzel kişilik varmış gibi suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanına hakaret etmişim.”
Demirtaş, AİHM’in Figen Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararının tartışılması gerektiğinin önemine dikkat çekti.
ANKARA