Ekonomik kriz nedeniyle patronlar dünyasından art arda açıklamalar geliyor. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir 24 Eylül günü gazetecilerle bir buluşma gerçekleştirerek “ekonomik dar boğaz” karşısındaki “çözüm” önerilerini anlatmış. AKP krizin psikolojik olduğu tespitini yaptığı için dili kriz demeye varmayan Özdebir’in çözüm önerisi kendi ifadesiyle şöyle: “Zora giren firmaların ödeyemediği işçi maaşının yarısını işveren, kalan yarısını da 6 ay süreyle İşsizlik Fonu ödesin istiyoruz. …Ben bugün o işçileri işten çıkarsam hepsine Fon’dan zaten işsizlik maaşı verilecek. İnsanlar işsiz kalacağı gibi bu işin Fon’a bir maliyeti olacak…”
Böyle anlatınca kulağa ne kadar iyi niyetli geliyor değil mi? E madem işsizlik fonu diye bir şey var ve bu işçiler işsiz kalınca zaten maaş alacaklar bari işsiz kalmasınlar. Hizmet ya da mal üretip bu sayede para kazanan patronun dara düştüğünde kurtulacak ilk yük olarak sattığı değeri üreten işçinin maaşını görmesi akıl alır gibi değil. Peki patronların ‘belini büken’ işçi maaşı derdine çözüm gösterilen işsizlik fonu nedir? İşsizlik fonu belli koşullara sahip işçilerin işsiz kalmaları durumunda belirli süre ile işsizlik ödeneği alabilmesi için oluşturulmuş bir fon. Bu fon nasıl finanse ediliyor derseniz işçilerin SGK bildiriminde gösterilen “prime esas kazanç” üzerinden işçi % 1,işveren % 2,devlet de %1 oranında işsizlik sigortası primi ödüyor.
Anlayacağınız fonun 4’te biri doğrudan biz işçiler tarafından, devletin payına düşen 4’te biri ise ödediğimiz vergiler göz önüne alınınca dolaylı olarak yine biz işçiler tarafından ödeniyor. Kısaca fonun yarısını zaten biz finanse ediyoruz. Kalan yarısını da bizim sırtımızdan para kazanan patronun finanse ettiğini şimdilik masaya koymayalım. Yoksa konu uzuyor malum. Teorik olarak patronlar, ücretimizin kendimizin finanse ettiği fondan ödenmesini istiyor. Çalışıp bir de üstüne para vereceğiz yani.
Madem işçilerin işsizliği ve maaşlarına dair “ekonomik dar boğaz” göz önüne alınarak bir düzenleme yapılacak, “işsizlik maaşından yararlanma” koşulları değiştirilebilir. Çünkü bu koşullarda işsizlik fonundan ücret ödemesi almak için bir işçinin sigortalı olması, son üç yıl içerisinde en az 600 gün sigortalı çalışmış olması, işten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz sigortalı çalışmış olması, son olarak da kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalmış olması bekleniyor. Tüm bu koşullara sahipseniz sigortalı gün sayınıza göre en az 6, en fazla 10 ay boyunca ücretinizin yüzde 40’ı kadar bir maaş alabiliyorsunuz.
Madem 16 milyondan fazla emekçi olarak zor günler için her ay maaşımızdan yüzde 1+1 arttırarak bu fonda birikim yarattık şimdi bu parayı Özdebirgiller yerine biz niye istemeyelim? İşsizlik maaşı alabilmenin koşullarını hafifleterek, fonda biriken parayla daha fazla işçinin daha uzun süre ve daha fazla işsizlik maaşı almasını da pekâlâ emeğin kriz talebi olabilir.
İşin bir de kriz öncesi boyutu var tabi. Devlet kriz kapıya dayanmadan önce de zaten işsizlik fonunda kendi işine geldiği gibi tasarrufta bulunuyordu. Birleşik Metal İş Sendikası Araştırma Merkezi’nin (BİSAM) 21 Eylül’de yayımladığı “İşsizlik fonu nasıl talan edildi”raporu çok çarpıcı verilere sahip. BİSAM yaptığı titiz çalışmalar sonucunda 1999’da kurulan fondan bugüne kadar yapılan harcamaların yalnızca 3’te 1’inin işsizlik maaşı ödemesine, kalan üçte ikilik kısmınsa vergi, teşvik, destek olarak hazineye aktarıldığını ortaya koyuyor. İşsiz bir işçiye ödenek için bin dereden su getirenler fondan bolca işverenlere teşvik sunmuş. BİSAM sadece 8 ayda işverenlere sunulan teşvikin, fonun 16 yıllık tarihinde işçilere maaş ödemek için yaptığı harcamanın 3’te 1’ine denk olduğunu tespit etmiş.
Şimdi “bay”lar açık konuşalım; krizin yarattığı yıkımı bizim bir cebimizden alıp öbür cebimize koyarak çözmeyi planlıyorsanız işiniz zor. Sonuçta ortada dönen para belli,asgari ücret net 1603 TL.