Vazgeçmenin kudreti, cesaretin huyu, gitmenin gürültüsü bir yerde, insanı bir yerinde bırakır. Unutmak diye bir çareye dalar, umutlanmak gibi bir derde düşeriz. Hareketlere ve hislere roller, isimlere tanımlar ısmarlar, yerin bilmediğimiz yerlerini kazarız. Biz böyle ancak bu kadar ıslanan insanlarız.
Israr diye bir kapıyı çalarken, ikna diye bir anahtar düşer ortaya. Kim kapmak istemez ki; istemeyenler afiş edilir, bir daha rol verilmez. Yerilen bir şey, yenilen bir son gibi kalır tarih sayfalarında. Yeryüzünden silinen ne kadar çok rollerimiz var. Bundan bu kadar kayıp kuşak, yersiz serzeniş. Zeminini bilmeden atlayan kaç kişi kaldı ki burada.
Buranın adı yok, bu arada. Burası hep bir adres, kayıp olanlardan, kaybedenlerden. Herkesin kaybettiği dünyası. Dünyası kaybolan herkesin. Kaybolan herkesin dünyası. Zaman var, der, öteler; zaman yok, der, iteler. Sonra orası buraya gelir, buradan çıkış herkesin tek şansı oluverir.
Kesif kokular, kesirli ihtimaller, saymasını bilmediğimiz bir matematik sorusunun havuzunda boğulur. Dünya bir denize benzetildiğinden beri, gökleri de deniz sandık. Düşeriz düşeriz, ya kanat çırparak ya da kulaç atarak.
Düştükçe uçmayı öğrenenler çağındayız, boğulurken yüzmeyi anımsayanların hafızasıyız. Kıyısı, ucu, her neresi görünüyorsa buranın, buradan öte yerler de var, bu, müjde olmalı ve bayram günü ilan edilmeli. Yok buradan başka yere bir manifesto, bir rest. Zaten yaşamak bir kumar da demişlerdi.
Denilenlerin hürriyeti, denilmeyenlerin esareti, önce işaret dilini, sonra sözü icat etti. Devreden alışkanlıklar, devri geçen ihtiyaçlar, hepsi bir bir, tane tane uğrayıp göçtü. Yani gitti. Gitmek, serin bir anlam, ılık bir özlemek. Anlamadığımız her yerden, anladığımız bir yerlere yolcu olmak, yol açmak. Sonra bir gün yoldaş olmak. Bedelin ödülü gibi varsaymak.
Zekâ ve sefalet, hasar ve hiyerarşi. Bir mesafe var arada. İdeolojilerin komployla savaşı. Tahmin ile tedbirin karşılaşması. Kimden ve nereden geldiğiyle alakalı. Hapis kalmış rüyalar hücum ediyor, eski yolların teşvik etmesi adresleri belirliyor. Kaybolmaya bir itiraz gelmeli. Misal; heybet ve şehvet neden birbirini kovalıyor? Yaprak ve kök neden birbirinden kaçıyor? Sormak ve sonra da cevapları unutmak gerekiyor.
Strateji hayatta kalmak olduktan sonra, kaybedecek bir şey de yoktur. Bu hakaret ayrılmayan bir çukuru mezar gibi taşımak demektir. Layığını bulan ömre bir şey demek de yakışık almaz. Kalmanın türküsü var, bir de belası.
Telafisi olmayan şeyler var, telafisi efsane olmuş şeyler var. Tersini diyenin de hakkı var çünkü umut herkesin sermayesi. Serbest piyasa, maruz toplum, makul isyan revaçta. Murdar bir çağ, iflas etmiş bir kaos. Buraya bu harita da şart.
Sonlu yenilgiler kuşatmışken çeperimizi, ilk söze ve ilk eyleme birer efsane bulunmalı. Vardır illaki bir iz, bir işaret; matemlerin ağırlığı, karnavalların ahengi, bilinen failleri, saklananları bir de. Hepsine tek tek, hepsine sırayla yükler bulmalı. Bulmalı ki tekrarı en fazla anlatılacak bir hikâye olmuş olsun.
Haftanın kitap önerisi: Kevin Barry, Tanca’ya Gece Feribotu / Çeviren: Begüm Kovulmaz, Harfa Yayınları