Milyarlarca dolarlık sponsorluklar, reklam gelirlerinin yanında yasal/yasadışı bahislerde para su gibi akarken, Katar stadlarının altında yatan cenazeler kimsenin umurunda olmayacak
M. Ender Öndeş
20 Kasım’da Katar-Ekvador maçı ile startı verilecek olan Katar 2022 Dünya Kupası’na günler kala hazırlıklar sürerken, hem stadların yapımı sırasında katledilen köle işçiler, hem de Katar’ın kupa organizasyonunu alırken yaşanan şaibeli durumlar ve ülkeye gelecek taraftarlar için koyduğu kısıtlamalar tartışılmaya devam ediyor. Ayrıca Katar’ın İhvan ve El Nusra aracılığıyla Suriye başta olmak üzere birçok ülkede yürüttüğü faaliyetler de defalarca raporlara geçmiş durumda. Yine de tartışmalar hiçbir zaman doğrudan ‘boykot’ düzeyine ulaşmıyor. Bunda, Katar’ın birçok ülkeye akıttığı paralar ve futbol sektöründeki ağırlığının rolü olduğu kadar, yüzlerce batılı şirketin kupaya yaptığı yatırımları tehlikeye atmama kaygısı da var.
FIFA dünyayı azarlıyor
Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), birliğe bağlı ülkeleri resmen azarlayarak katılacak ülkelerden “futbola odaklanmalarını” ve “ahlak dersi vermeyi” bırakmalarını istedi. FIFA Başkanı Gianni Infantino ve Genel Sekreter Fatma Samoura’nın imzasının bulunduğu mektupta, Dünya Kupası’nda yer alacak 32 ülkeye, “FIFA olarak biz, dünyanın geri kalanına ahlak dersi vermeksizin tüm düşünce ve inançlara saygı göstermeye çalışıyoruz” uyarısı yapıldı. Mektupta, “Futbolun her mevcut ideolojik ve siyasi savaşın içine çekilmesine de izin vermeyin” denildi. Bu elbette boş bir uyarı değildi; FIFA’nın ‘boykot’ gibi yollara başvuran ülkeleri ağır biçimde cezalandırma yetkisi var ve bu liglerdeki kulüpleri de kapsadığında endüstriyel futbolun bütün gelir kaynaklarının kuruması anlamına geliyor.
Katar’ın evsahipliği, bu ülkedeki insan hakları ihlalleri ve yabancı işçilerin Dünya Kupası’na hazırlanan stadlardaki çalışma koşulları nedeniyle uzun süredir tartışma konusu. Eşcinselliğin yasa dışı kabul edildiği Katar’ın LGBTQ ve kadın hakları konusundaki duruşu da protestolara neden oluyor. İngiltere ve Fransa dâhil sekiz Avrupa ülkesi, takım kaptanlarının Dünya Kupası maçlarında FIFA kurallarını ihlal etme pahasına gökkuşağı renkli ve “One Love” (Tek Aşk) yazılı pazı bandı takacağını duyurmuştu. Bu arada birçok teknik direktör ve federasyon da stad yapımlarında yaşamını yitiren binlerce göçmen işçinin ailelerine tazminat ödenmesi amacıyla bir fon oluşturulmasına yönelik çağrılara destek verdi. Ama hepsi o kadar.
Af Örgütü’nden tepki
Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü’nün Ekonomik ve Sosyal Adalet biriminin direktörü Steve Cockburn ise, “Gianni Infantino dünyanın ‘futbola odaklanmasını istiyorsa’, çözüm basit: FIFA ciddi insan hakları sorunlarını halının altına süpürmek yerine, onları ele almakla işe başlayabilir” dedi. Cockburn, “İlk adım da göçmen işçilere tazminat ödenmesi için bir fon kurulacağına dair taahhüdün turnuva başlamadan kamuoyu önünde verilmesi ve LGBT bireylerin ayrımcılık ve tacizle karşılaşmaması sağlamak olur. Hâlâ bunları yapmamış olmaları şaşkınlık verici” diye ekledi.
Mezarlıklarda top oynamak
Daha 2016 gibi erken bir tarihte Af Örgütü, Katar’ı, Khalifa Stadyumu’nun inşasında köle işgücü kullanmakla suçlamıştı. Daha sonra da durum değişmedi. Katar’daki işgücünün yüzde 90’dan fazlasını Asya ve Afrika’dan gelen düşük ücretli köle işçiler oluşturuyordu. Üstelik göçmen işçilerin yasal statüsünü işverene bağlayan “kafala” sistemi de işçileri kötü şartlarda zorla çalıştırmaktan, ücret ve pasaportlarına el koymaya kadar varan hak ihlallerini beraberinde getiriyordu. ‘Kafala’ya göre, misafir işçiler kendilerini ülkeye getiren firmada çalışmak zorunda. İşçilerin işten ayrılma, başka bir firmaya ait işyerlerinde çalışma ve ülkeyi terk etme hakları yok.
Daha sonraları Katar, bu sistemi biraz gevşetir gibi oldu gerçi ama bu arada Aralık 2010’dan Şubat 2021’e kadar Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş ve Sri Lanka’dan gelen 6 bin 500 işçi hayatını kaybetmişti ve bunların büyük çoğunluğu stadlarda çalışanlardı. Üstelik bu sayı, resmi olarak bilinen kadarı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Katar’ın, işçi ölümlerini yeterince soruşturmadığını ve bildirmediğini, dolayısıyla gerçek sayının çok daha fazla olduğunu defalarca açıkladı.
Şaibeli bir başlangıç
Katar 2022 ile ilgili başka bir sorun ise, kupanın Katar’a verilmesiyle ilgili rüşvet skandalı. Skandal, ilk kez İngiliz Sunday Times gazetesinin haberleri üzerine İngiltere parlamentosunun soruşturmasıyla ortaya çıktı. Sunday Times’ın Avam Kamarası’na gönderdiği belgeye göre, FIFA’nın Afrikalı temsilcileri, Kamerunlu Isaa Haaytou ve Fildişi Sahilli Jacques Anouma, 2022 Dünya Kupası’nın evsahipliğinin Katar’da düzenlenmesi yönünde oy vermesi için milyonlarca dolar rüşvet aldı. Belgelere göre, Katar böylece oylamada ABD’yi geride bırakarak Dünya Kupası’nın evsahipliğini yapmaya hak kazandı. Sunday Times’ın haberinde, eski Katar Futbol Federasyonu Başkanı ve FIFA eski Başkan Yardımcısı Muhammed Bin Hammam’ın yapılan ödemelerin arkasında olduğu belirtildi.
Bu arada, daha önce de başka bir yolsuzluk olayından önce ceza alan, sonra da aklanan UEFA patronu Platini’nin, oylamadan bir ay önce Hammam ile Paris’teki Elysée Sarayı’nda özel bir görüşme yaptığı ortaya çıkmış, Platini’nin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Katar Emiri’nin oğlu ve Katar Başbakanı ile bir arada Dünya Kupası 2022’yi konuştukları ileri sürülmüştü. Platini, oyunu Katar’a verdiğini de gizlememiş ve bunun ‘siyasi bir seçim’ olduğunu belirtmişti. Sonuçta, doğrudan rüşvet miktarı ne olursa olsun, Katar’ın üstünde oturduğu ve çıkarları uğruna bol bol harcadığı büyük dolar yığınlarının, Manchester City’den PSG’ye kadar uzanan kulüp sahipliklerinin ve Barcelona’ya kadar uzanan sponsorluk anlaşmalarının kupa oylamasında ciddi bir ‘fark’ yarattığı kesin görünüyor.
Dünyanın riyakârlığı
FIFA’nın ülkeleri azarlamasıyla zirve yapan Katar etkisi, aslında bir bakıma batı dünyasının insan hakları ve demokrasi konusundaki genel riyakârlığının bir parçası. Uzun yıllardır İran’ı hedefe koyan ama Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi emirlik ülkeleriyle pekâlâ geçinebilen ABD ve AB ülkeleri, Türkiye örneğinde de sık görüldüğü gibi, işkence, kötü muamele, işçi katliamları gibi birçok konuda “endişelenmekle” yetinirken, Katar’ın hem içeride, hem de dışarıda işlediği suçları görmezlikten gelmeyi sürdürüyor. Devlet politikaları ve şirket çıkarları, bir kez daha devreye girdiğinde, ortaya çıkan sonuç birazcık mızıldanma ama boykottan uzak durma tavrı oluyor, paranın saltanatı centilmenlerin sözde spor ahlakını yerle bir ediyor. Böylece, şu ünlü deyim bir kez daha kanıtlanıyor: Futbol, sadece futbol değildir!
En pahalı Dünya Kupası
Katar’da 20 Kasım’da başlayacak FIFA Dünya Kupası’nın gerçekte ne kadara mal olduğunu belirlemek imkânsız. Ancak 1930’dan beri düzenlenen dünya kupalarının en pahalısı olduğu kesin. Bazı hesaplamalara göre maliyeti önceki 21 turnuvanın toplamından bile yüksek. Bundan önceki en pahalı dünya kupaları, 2014’te Brezilya ve 2018’de Rusya’da düzenlenen turnuvalar olmuştu ki ikisinin de maliyeti 15 milyar dolardan daha azdı. 2022 Katar için ise ABD merkezli spor finansmanı danışmanlığı şirketi Front Office Sports, maliyeti 220 milyar dolar olarak öngördü. Turnuvayı organize etmekle görevli Katar otoritesinin başkanı Hassan Al Thawadi ise 2010’dan beri yaptıkları altyapı yatırımlarının faturasının 200 milyar doları geçtiğini söyledi.
Katar: İhvan dostu, çetelerin hamisi
Katar, Ortadoğu coğrafyasında küçük bir ülke gibi görünüyor ama despotik yapısıyla kontrol ettiği petrol kaynakları nedeniyle büyük ekonomik imkânlara sahip ve bunu bölgede ve dünyada güç kazanmak için kullanıyor.
ANHA’nın geçen yıl hazırladığı rapora göne Katar’ın baştan beri İhvan ile güçlü ilişkileri bulunuyor. Özelikle 1950-1960 yılları arasında Mısır’daki İhvancılarla ve sonra 1982’de Suriyeli İhvancılarla ilişki kurdu. Ülkelerinden kaçan İhvancılar Katar’a yerleşti. Yusuf El-Karadavi gibi İhvan’ın öncü kadroları 60’lı yıllarda Katar’a yerleştikten sonra 1996’da kurulan El-Cezire üzerinden propaganda yapmaya başladılar. Katar ‘Arap Baharı’ ile birlikte İhvan’ı kullanarak ve kurduğu terör örgütleriyle bölgede etkin bir rol aldı.
Libya ve Suriye
Libya’daki ayaklanma sırasında Katar isyancı gruplara 750 milyon euro yardımda bulundu. Bingazi Silahlıları, Derne Mücahitleri ve Bingazi Savunma Sarayı gibi gruplar bunların arasındaydı. ABD’nin Foreign Policy dergisi de 2020 yılında yayınladığı bir makalede Mısır’daki şiddet yanlısı gruplara destek verdiğini, Libya ve Suriye’de desteklediği grupların ABD’nin terör listesinde olan örgütler olduğu dile getirildi.
Suriye krizi başladığında da Katar, Şam Hükümeti’nin düşürülmesi çalışmalarını yürüttü ve bu çalışmaların merkezinde AKP iktidarı ile birlikte Cebhet El-Nusra gibi terör gruplarının desteklenmesi vardı.
İngiliz The Times gazetesinin 2019 yılındaki manşetinde Katar devleti, Suriye’deki cihatçılara yüz milyonlarca dolar göndermek için gizli bir kara para aklama operasyonunda merkezi bir rol oynamakla suçlandı. Londra Yüksek Mahkemesi’nde görülen davaya göre, Katar Emiri’ne bağlı özel bir büro, paranın El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’ne aktarıldığı gizli operasyonunun merkezinde yer aldı. Davada, iki Katar bankası, çok sayıda ‘hayır’ kurumu, varlıklı iş insanları, önde gelen politikacılar ve memurlar sanıklar arasında yer aldı. Gazetenin ele geçirdiği mahkeme belgelerine göre, Katar devleti Müslüman Kardeşler grubuyla birlikte Suriye iç savaşı sırasında Nusra Cephesi’ni “aktif olarak desteklemek ve kolaylaştırmak” için bir plan yürütmekle suçlandı. Buna göre, paranın aktarılmasında şişirilmiş fiyatlı inşaat sözleşmeleri ve mülk alımları gibi yöntemler kullanıldı. Habere göre, mahkeme dosyalarında Qatar National Bank ve Doha Bank bu işlemleri kolaylaştırmakla suçlandı.
Çeteleri finanse etmek
ABD’nin başkenti Washington’da çalışma yürüten Demokrasiyi Koruma Kurumu ise 2020 yılında hazırladığı rapor ile Türkiye ve Katar’ın Suriye’de terörü finanse ettiği, bu ikilinin El-Kaide’nin devamı olan Cebhet El-Nusra’yı desteklediği dile getirildi. Yine silahların Katar’ın finansmanı ile Türkiye sınırı üzerinden Cebhet El-Nusra’ya ulaştırıldığı kaydedildi. Aynı süreçte, Somali’deki cihatçı örgütleri desteklemekle de suçlanan Katar, Mısır’daki İhvancılar ve Tunus’taki El-Nahda Hareketini de destekledi ve her iki ülkenin kontrol edilmesi için çok para sarf etti. Her iki ülkedeki iktidar girişimi başarısız olarak Arap dünyasında tecrit olduktan sonra Katar bu kez Türk devletiyle birlikte Suriye’ye daha fazla yüklenmeye başladı.
Sömürge evlerinde Katar parmağı
Türkiye ile her alanda işbirliği yapan ve karşılığında büyük imtiyazlar elde eden Katar, Suriye’deki ‘Kürtsüzleştirme’ ve ‘demografiyle oynama’ operasyonunda da rol alıyor. Özellikle Efrîn ve İdlib bölgesinde AFAD ve AKP’ye bağlı dernekler tarafından çetelerin aileleri için inşa edilen toplu yerleşimler, bizzat Katar’ın desteğiyle yapılıyor. Örneğin Efrîn’in Şiyê ilçesindeki yapıları AFAD’ın görevlendirdiği mühendisler evleri inşa ediyor. Projenin finansörlüğünü ise Katar merkezli dernekler yapıyor.
25 Kasım 2019’da Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim tarafından imzalanan 7 anlaşma da bununla ilgiliydi. Bölgede 140 köy ve 10 ilçe inşa ederek, tamamen Kürtsüzleştirmeyi planlayan Türkiye, bu yılın Temmuz ayında da bin ev kapasiteli bir yerleşim yeri inşa etmek için anlaşma imzalamış bulunuyor. Yine Temmuz ayında İHH ve Qatar Charity kurumu Azez ilçesinde bin 400 konutluk yeni bir yerleşim yeri kuracaklarını açıklamıştı.