Britanya İmparatorluk Nişanı Sahibi, insan hakları savunucusu ve avukat Margaret Owen, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılarında uluslarası güçlerin rolünü ve İmralı tecridinin hukuksuzluğunu değerlendirdi
Türkiye’nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Federe Kürdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan’da başlattığı saldırıların üzerinden 7 ay geçti.
Nisan ayından bu yana, Türkiye’nin bölgeye yönelik kimyasal silah kullanımı da gündemde. Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) yerel kaynaklar ve HPG açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, 14 Nisan’dan bu yana Türkiye, 2 binden fazla yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandı.
16 Mayıs’ta Kuzey ve Doğu Suriye’nin kadın örgütü Kongra Star öncülüğünde 75 kadın örgütü ve kadın aktivist, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ve Kadın Örgütü’ne, bir mektup göndererek, Türkiye’nin, saldırılarını BM Sözleşmesi ile gerekçelendirmesinin kabul edilemez olduğunu vurgulamıştı. Mektupta, gerekli mekanizmaların devreye sokulması da istenmişti.
Mektubun imzacıları arasında yer alan Britanya İmparatorluk Nişanı Sahibi, insan hakları savunucusu ve avukat Margaret Owen, JinNews’ten Marta Sömek‘e konuştu.
Aynı zamanda PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yürütülen çok sayıda kampanyanın da destekçisi olan ve Kürdistan Barış Kampanyası grubunun üyelerinden Owen, bir an önce PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması çağrısında da bulundu.
‘BM Kürtlere ihanet ediyor’
Kimyasal silah kullanmanın bir savaş suçu olduğunu ifade eden Owen, bu insanlık suçunun ilk olarak 1925 Cenevre Protokolü ile yasaklandığını anımsattı. Owen, BM’nin üye devletlerini temsil ettiğini belirterek, Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi arasında ise Rusya, Çin, Türkiye, ABD ve İngiltere’nin olduğunu dile getirdi.
İngiltere’nin aynı zamanda OPCW’nin bir üyesi olduğunu aktaran Owen, “Brexit’ten (Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması) bu yana ticaret ve silah satışları için Türkiye ile daha da yakın ilişkilere sahiptir. BM; ABD, İngiltere ve Türkiye gibi üyeleri aracılığıyla Kürtlere ihanet ediyor. Rusya’nın Ukrayna’da kimyasal silah kullandığı tespit edilirse, BM hemen kınayabilir ve OPCW harekete geçebilir. Ancak bu soykırım üzerinde BM ve uluslararası felç var ve kimyasal silahlarla Kürtleri çeşitli jeopolitik nedenlerle kullanıyor” dedi.
‘İngiltere de suç ortağı’
Savaş ve insanlık suçuna karşı sessiz kalan herkesin suça ortak olduğunu vurgulayan Owen, uluslararası örgütlerin Türkiye’ye herhangi bir çağrı ve müdahalede bulunmamasına ilişkin şunları kaydetti: “Çünkü Türkiye’yi Rusya’nın etkisine ve kontrolüne sokmaktan korktuğu için NATO’dan ihraç etmeyecek. Türkiye bir NATO üyesidir (Rusya tarafından silahlandırılmış olmasına rağmen). Tabii ki İngiltere de sessizliği ile suç ortağıdır. Brexit artık insan haklarını değil, ticaret ve silah satışlarını öncelik haline getirdi.”
Owen, 9 Kürt basın emekçisi ile Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını ise, “Erdoğan döneminde hukukun üstünlüğüne, imzaladığı uluslararası BM Sözleşmeleri’ne saygısı olmayan, bağımsız yargısı ve bağımsız medyası olmayan, aşırı kalabalık hapishanelerinde adil bir yargılama gerçekleştirmeden hapseden bu diktatörlüğün ne kadar dehşet verici olduğunu daha net gösteriyor” şeklinde yorumladı.
‘Muhalif herkes tutuklanıyor’
Kimyasala ve Kürt halkının yok edilmesine karşı çıkan her sesin iktidar tarafından susturulmaya çalışıldığına işaret eden Owen, “Suriye ve Federe Kürdistan Bölgesi’nin yasadışı işgaline, insan hakları ihlalleri kataloğuna muhalefet eden veya protesto eden herkes, Dr. Fincancı gibi insanlar, avukatlar, akademisyenler, politikacılar, yazarlar, gazeteciler protesto ile karşılık verdiği için hapse atılıyor. Dr. Fincancı serbest bırakılmalıdır. Sadece konuştuğu için tutuklandı ve hapishaneye atıldı” dedi.
‘Öcalan’ın özgürlüğü barış için vazgeçilmez koşul’
Owen konuşmasının devamında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ile ilgili de konuştu: “19 aydır ne ailesi ne de avukatları ile görüştürülmüyor. 1999’da kaçırılması da yasa dışıydı. Öcalan’ın serbest bırakılması, herhangi bir barış görüşmesinin yeniden başlaması için hayati önem taşımaktadır. Öcalan’ın özgürlüğü olmadan barış için yapıcı diyalog olamaz. Öcalan’ın özgürlüğü, Türkiye’nin 2015’te aniden sonlandırdığı barış diyaloğunun yeniden başlaması için vazgeçilmez bir koşuldur. Öcalan için özgürlük, tüm bölgede barış umudu demektir. Kürtlere karşı gerçekleştirilen bu soykırım, özgür, demokratik ve adil toplumlar geliştirmenin yeni bir yolu için dikkate değer benzersiz Kürt modelini de tehdit ediyor -toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadınların güçlendirilmesinin merkezi olduğu demokratik konfederalizmi de-. Bu ‘Üçüncü Yol’ modeli, hepimizin dünya çapında kabul edebileceği bir modeldir. Öcalan’ın dediği gibi, ‘Kadınlar özgür ve eşit olmadıkça gerçek bir demokratik toplum olamaz.’ Adalete, gerçeğe ve özgürlüğe karşı olan bu ‘baskın isim’den yani Erdoğan’dan kurtulmamız gerekiyor.”
HABER MERKEZİ