Cumhuriyet modernitesi varlığını “teklik” üzerine inşa ettiği için, farklılıklara karşı ideolojik ve zor aygıtlarını devamlı “hazır kıta” şeklinde bekletmiştir. Egemenler iktidar ve devlet haline gelince, kendi uluslarını da egemen ulus yapma durumu söz konusu oldu.
İttihat Terakki’nin emperyal hayalleri sonucu toplum savaşa sürüklenirken, yaşanan yenilgiler sonrasında Osmanlı bakiyesi üzerinde yeniden bir inşa süreci başladı. Dönemin ruhu gereği; farklılıklarla ortak vatanda eşit temelde özgür bir yaşamın ilkeleri toplantılarda, tamimlerde, resmi yazışmalarda en üst düzeyde dile getirildi.
Devletin kurucu unsurları egemen hale geldikten sonra, farklılıkları tekleştirme siyasetini her yönüyle uyguladılar. Bu anlayışın en resmi belgesi 1924 Anayasası oldu. Bu anayasa ile “teklikler zinciri” resmi ideoloji haline geldi. Verilen sözler, yapılan toplantılar, mutabakatlar Cumhuriyet modernitesinin ulus devlet anlayışına kurban edildi. Bu kurban edilme siyasetine karşı, farklılıkların varlıklarını koruma politikasına karşı toplum kırım siyaseti resmi siyaset haline geldi.
Tarihsel süreç göstermiştir ki, egemenler farklılıklara karşı planlı, programlı, toplumsal mühendislik uygulayarak toplum kırım gerçekleştirmiştir. Ama hiçbir toplum kırım ulus devletleri dönemindeki gibi sitemli bir şekilde olmamıştır. Bu dönemde farklı kimlikler, etnik yapılar, inançlar sistemli bir şekilde toplum kırıma tabi tutularak; farklılıklar maddi ve manevi olarak çarmıha gerilmiştir.
Cumhuriyet modernitesinin tarihi içerisinde gerçekleşen, Dersimlilerin “Tertele olarak” tanımladığı süreci “toplum kırım” olarak tanımlamak gerçekçi bir tanımlama olur. Toplum kırımda birey, toplum ve doğa bir bütünen katliama tabi kılınır. Dersim katliamında toplum sınıflara ayrıştırılmadan katliama uğratılmıştır. Ezenler-ezilenler, zenginler-fakirler, mülk sahibi-mülksüzler, kadınlar-erkekler, yaşlılar-gençler, Pirler-Talipler vs… Hatta katliam boyunca işbirliği içinde olanlar bile “görev bitimi” sonrasında öldürülmüşlerdir. Dersim toplumuna, doğasına karşı bir katliam söz konusudur.
Kendini üst sınıf olarak gören, demokratik tahammüllerden uzak, Cumhuriyet modernitesinin elitleri kendilerini iktidar ve devlet olarak örgütlerken, Dersim’e yönelik bir katliam uyguladılar. Bu katliamı toplum kırım olarak tanımlamak yerinde bir tanımlama olur.
Toplum kırım öncesi, Dersim toplumuna yönelik araştırma-inceleme çalışmaları son derece planlı bir şekilde yapıldı. Toplum kırım araçları olarak tanımlanan raporlarla önemli veriler toplanmıştır. Alanında uzman, toplumsal mühendis gibi çalışan sosyal bilimci, istihbaratçı, bürokrat, asker, mülki amirler tarafından oluşturulan raporlarla toplum en ince ayrıntısına kadar parçalandı, incelendi. Zamanın resmi ideolojiyi savunan iletişim araçları, yazarlar, üniversiteler, akademisyenler el ele vererek “beyin fırtınası” yöntemi ile Dersim katliamının araçları oluşturuldu.
Dersim raporları verileri esas alınarak aşiretler arası çelişkiler derinleştirilmiş, yerel destekleyici güçler belirlenmiş, topluma nasıl hükmedileceği ile ilgili güçlü veriler toplanmıştır. Bu raporlar ile Dersim toplum kırımının her türlü araçları oluşturulmuştur. Birey, toplum ve doğaya yönelik kontrol ve denetim oluşturulması planları yapılmıştır.
Toplum kırımla, toplum politikasız bırakılmaya çalışılmıştır. Bir yerde toplum politikasız bırakılırsa direnme haktır. Toplumun ve doğanın işleyiş kanunlarında savunma Hakkın emri rızasıdır. Dersimliler bu hakkı kullanırken başına nelerin geldiğini zamanın Bakanı olarak dönemin tanığı olan İhsan Sabri Çağlayangil şöyle dile getirmiştir: “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi.”
Toplumun direnme hakkının delili olan Pir Sey Rıza ve yarenleri 15 Kasım 1937 yılında Elazığ Buğday Meydanı’nda dar ağacını miraç bildiler.
Sey Rıza ve yarenlerini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Hakikat ve özgürlük arayışında darağacını Hakkın Miracı olarak gören Sey Rıza’nın son sözleri başta Dersimlilerin ve Alevi toplumunun delili durumundadır.