Jerusalem Post gazetesinde bir analiz kaleme alan Ortadoğu uzmanı Seth Frantzman, Taksim’de meydana gelen patlama ile ilgili ‘Kanıt olmadan Türkiye’nin Kürtleri günah keçisi ilan ettiğini’ yazdı
Ortadoğu güvenlik uzmanı ve Drone Savaşları kitabının yazarı Seth Frantzman, dün Jarusalem Post’a yazdığı analizde, 13 Kasım’da Taksim’de gerçekleşen bombalı saldırı ve ardından bir kadının fail olarak yakalanmasına ilişkin videoları inceleyerek, Türkiye’nin saldırıyı Kürtleri bastırmak için bir bahane olarak kullanıp kullanmayacağını tartıştı.
‘Kanıt olmadan suçmala yapıldı’
Frantzman’ın analizi şu şekilde:
“Ankara’daki tartışmalar Ankara’nın her an ABD’ye terslenip Kobanê, Tel Rifat ve Qamişlo gibi Suriye kentlerini vurabileceğini düşündürüyor. Türk yetkililer her zamanki gibi Pazar günü İstanbul’da meydana gelen bombalı saldırı için PKK ve YPG’yi suçladı. Ancak Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu grupları suçlamanın ötesine geçti. Saldırının ta Kuzey Suriye’den planlandığını ve yürütüldüğünü iddia etti. Türk yetkililer patlamanın bir terör saldırısı olup olmadığından emin olmadığı Pazar akşamından itibaren bombalı saldırının arkasında kimin olduğu konusunda geniş bir suçlama ağı oluşturmaya yöneldi. Ankara’daki bu anlatı kayması ilginç çünkü saldırıya yönelik herhangi bir değerlendirme yapılarak suçlu tespit edilmiş değil. Bunun yerine iddia için herhangi bir kanıt sağlanmadan suçlama yapıldı.
‘Polis aramasında soru işaretleri’
Pazartesi sabahı bir kadının gözaltına alınıp ardından serbest bırakıldığına yönelik haberler dolaşıma girdi. Sosyal medyada yayılan videolar bu kadının evine yönelik baskını gösteriyordu. Videoda polisin yeni basılmış, tertemiz para balyaları, bir silah, içinden tek bir kurşun eksilmemiş bir küçük kutu kurşun bulmasını görüyoruz.
İnceleme yapan polislerden biri mavi lateks eldiven kullanırken bir diğer polisin şüphelinin eşyalarını eldivensiz inceleyerek arama usulü hakkında soru işaretlerine sebep oluyor. Videolar kişisel kullanım için bir ısıtıcı dışında evde başka pek bir şey olmadığını gösteriyor. Gözaltına alınan kadının basına sızdırılan fotoğrafında üzerinde New York yazan mor bir bluz giydiği ve birileri tarafından boğazının sıkıldığı görülüyor. Yine Pazar günü yayınlanan videonun ekran görüntülerinde bazı sosyal medya kullanıcıları zaten bir kadını şüpheli olarak belirlemiş, kamuflaj giyen başka bir kadın da elinde akıllı bir telefonla olay yerinden uzaklaşırken görüntülenmiş. Pazar günü blurlanmış şekilde paylaşılan bu fotoğraflar, Pazartesi günü artık blurlamadan yayınlanır hale geldi. Bu durum Ankara’nın patlamaya ilişkin haberlere yayın yasağı getirmesinden ve sosyal medyada bant daraltmasından 12 saat sonra gerçekleşti.
‘Afrin’de artık Kürtler yok’
Her ne kadar Pazar akşamı Ankara’nın açıklamaları patlamanın terör eylemi olabileceği yönündeydiyse de, Pazartesi sabahı yalnızca terör eylemi olduğunun belirlenmesiyle kalınmamış, fail yakalanmış ve yapbozun tüm parçaları yerine oturmuştu.
Dört bir yana suçlamalar yönelten Türkiye, o öfkeyle New York Times’ı da hedef aldı. Türkiye İçişleri Bakanı, PKK ve YPG ile birlikte ABD’nin de patlamada sorumluluğu olduğunu söyledi. Yetkililere ve yandaş medyaya göre, saldırgan Türkiye’ye Afrin’den girmiş. Afrin daha önceleri bir Kürt kenti de olsa 2018’deki işgalden bu yana kentteki tüm Kürtler yerinden edilmiş, kent etnik temizliğe maruz kalmıştı. Afrin şu anda Türkiye destekli Suriyeli isyancılar ve HTŞ milislerinin kontrolü altında. HTŞ ise El-Kaide’ye bağlı. HTŞ Afrin’de toprak kazanımı sağlarken, bölgede yer yer DAİŞ üyeleri de görülüyor.
‘Türkiye bir bahanenin alt yapısını oluşturabilir’
Türkiye’nin sınıra dev bir duvar ve üzerinde de tel örgüler ördüğü ve bölgenin Suriye’den Türkiye’ye geçişleri engellemek güvenlik güçleri ile dolu olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak bu kadının Afrin’den Türkiye’ye nasıl geçiş yaptığı anlaşılamıyor. Ancak bu durum Türkiye’nin bu iddiada bulunmasını engellemedi. Ankara’nın HTŞ’yi desteklemesi ve bölgedeki hakimiyetini arttırması, Kürtleri günah keçisi seçip zulmetmesi için bir bahanenin altyapısını oluşturabilir. Türk yetkililer ayrıca saldırının ‘Ayn al-Arab’ ile ilişkili olabileceğini iddia etti. ‘Ayn al-Arab’ bir Kürt şehri olan ve DAİŞ’e karşı direnişiyle bilinen Kobané’ye verilen Arapça bir isim. Türk medyası bu tarihi görünmez yapmak ve tarihten silmek için sık sık Kobané’den Ayn al-Arab diye bahsediyor. Kobané şu anda YPG ve Suriye rejiminin kontrolü altında. Ankara’nın bakış açısından YPG, PKK’nin bir kolu ve bu yüzden bir terör örgütü. Ancak YPG aynı zamanda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) bir bileşeni ve DAİŞ’e karşı koalisyonda ABD tarafından destekleniyor. Bu karmaşık askeri ve ulusal gerçeklik, Türkiye’nin bir olayda PKK’yi suçlayacağı zaman, aynı zamanda YPG ve SDG’yi ve onunla birlikte ABD’yi de suçlaması gerektiği anlamına geliyor. Bu durum da Ankara için aslında yeni bir durum değil. Türkiye uzun yıllardır ABD’yi Suriye’de ‘teröristleri’ desteklemekle suçluyor.”
Kaynak: MA