CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’de “yeşil ve dijital dönüşümün sağlanması, yeşil finansmanın gelmesi” için İngiltere’de temaslar yapıyor. Bu bağlamda yaptığı açıklamada, “Yeşil finansmanın, yani temiz paranın ülkemize gelmesi için oluşturulacak temel kurum iktidarımızda kuracağımız ‘İklim Bankası’ olacak. İklim Bankası’yla iklim finansmanı diplomasisini yürüteceğiz ve ülkemizin iklim konusundaki fonlara erişimini sağlayacağız” dedi. Yeşil finansmanı temiz para olarak niteleyenler en hafif tabirle aymazlık içinde olabilirler, ancak İngiltere’de görüşmeler yapıp ‘İklim Bankası’ kuracağız diyenlerin aymazlık içinde olduğu söylenemez.
Kapitalizm ilk dönemi manifaktürel yani el zanaatkârlarının makinelerle yaptığı üretimlerin ardından fabrikaların kurulması ve üretimde büyük bir genişleme yakalamasının peşi sıra emperyalist sistemi geliştirmiştir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarıyla kendi arasında büyük bir rekabete giren kapitalizm, bu süreçte oligarşik yapılanmayı ortaya çıkarıp bankalar aracılığıyla sermaye ihracına soyunarak dünya üzerindeki sömürüyü alabildiğine genişletmiştir.
Zaman zaman krizlere giren ve bu krizleri aşmak adına kendi arasında rekabet yaşayan büyük sermaye, neoliberal uygulamalarla birlikte dünyanın dört bir yanında kendisine sınırsız özgürlüğü yaratmıştır. Bu yolla sömürge ve yarı sömürge ülkelerde doğal kaynakları, emeği ve halkları sınırsız biçimde sömürüye tabi tutmuştur. Tüm bu sömürü ile elde ettiği devasa sermaye birikimlerini yeniden değerlendirmekte tıkanan kapitaliz, bugün tıkanıklığa çözüm olarak yeni bir sömürü mekanizmasını oluşturmaya başlamış durumda.
Yapay zeka, nesnelerin interneti, büyük data 5G vb. girişimleri ve digital para ile dünyada sürdürdüğü sömürüyü tek merkeze taşıma ve bu yolla dünyayı merkezden yönetme adımlarını hızlandırırken, aşırı üretimlerle neden olduğu ekolojik krize bağlı gelişen iklim sorununu çözme iddiasıyla ‘temiz enerji’ bağlamında yeni bir sermaye değerlenlenme mekanizmasını oluşturmakta.
Bunu yaparken hemen her kesimin yakından takip ettiği ve sonuçlarını yaşamaya başladığı iklim sorununu çok kullanışlı bir araca dönüştürmüş durumda. Fonladığı yapılar eliyle bu sürece hizmet eden politikaları halklara yedirmeyi büyük oranda başardı. Bu başarı üzerinden bizim gibi yarı sömürge niteliğinde olan ülkelerde çizilen yeni rotada ilerleme planları yapmakta. Kılıçdaroğlu’nun ‘temiz parayı’ ülkeye getireceğiz lafı yukarıda dikkat çektiğimiz noktalar üzerinden değerlendirilmesi gerekmektedir.
27’ncisi Mısır’da devam eden iklim zirveleri süreci anlamamıza yardmcı olmaktadır. Karbon yakıtlardan vazgeçlip yerine ‘yenilenebilir’ enerji iddiasıyla sunulan enerji üretim süreçlerine geçiş hedefleniyor. Zirvelerde alınan somut tek karar soluduğumuz temiz havanın ticari metaya dönüştürülmesi olmuştur. Emisyon ticareti ve karbon fiyatlandırma mekanizmalarıyla birlikte yeni bir ticari alan yaratıldı. Ücretini ödeyenin rahatça kirletebildiği, kirletenin belirlenen karbon fiyatlandırması ile emisyon ticareti mekanizması yoluyla parasını ödeyip kirli üretimine devam ettiği ve tek kazanan sermayenin olduğu, kaybedenin ise yine doğal yaşam ve halklar olacağı bir gerçektir.
Mısır’da yapılan zirvenin önemli başlığı enerji dönüşümünün nasıl finanse edileceği konsudur. Önceki zirvelerde 2030’a kadar yıllık 160 ile 340 milyar dolar arasında finansman (kredi) sağlanması kararları alınırken, zirvede henüz işletilemeyen bu mekanizmanın oturtulması amaçlanıyor. Konuyu daha fazla genişletmeden devam edecek olursak, emperyalist kapitalizmin asla çözmeyeceği iklim sorunu üzerinden kendisine yeni bir sömürü kapısını araladığını görmemiz gerekiyor.
Sermayenin kirlisi nerede başlar, temizi nerede biter sorusu sormamız gereken bir sorudur. İklim değişiminden çok önce ortaya çıkan ekolojik yok oluşlarda birçok canlının soyu tüketildi. Bölgelerde sürdürülen maden vb. yağmalarla büyük yıkımlar yaratıldı. Tüm bunlar yaşanırken iklim sorunu gündem de değildi. Şimdi siz kendinize bir sorun, kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim süreçleri sona ermediği koşullarda enerjiyi güneşten ya da rüzgardan alınca doğal yaşamda yıkım nasıl sona erecek?
İnsanlığı büyük yıkımlara sürükleyen kapitalizmin üretmekten vazgeçemeyeceğine göre nesnelerin interneti, 5G veya yapay zeka için olmazsa olmaz olan ‘nadir toprak elementleri’ yani kobalt, toryum, lityum vb. için genişletilecek olan maden üretimleriyle ortaya çıkacak yıkımları ne yapacağız?
“Ne için ve kimin için enerji?” sorusuna yanıt vermeden ‘temiz enerji’ peşine düşmek yine belirtmek gerekirse bilmeyen veya ‘kandırılanlar’ için aymazlık olabilir. Ancak kapitalizmin ve onun savunucularının sorduğumuz soruya yanıtı çok nettir. Büyüyelim, kalkınalım masallarıyla tek büyüyenin ve kalkınanın sermaye olduğu gerçeği görülmez kılınmakta. Üretimleri toplumsal ihtiyaçlara göre planlamazsak eğer enerjiyi neyle üretirsek üretelim varacağımız yer cehennemin dipsiz kuyusu olacaktır.
Sermayenin temizi olur mu? Bu soruya verilebilecek tek bir yanıt var; olmaz! Emek ve doğa sömürüsü üzerinden büyüyen ve varolan sermaye emek ve doğa sömürüsünü gerçekleştirirken, temiz olan hiçbir değer üretemez, oluşturamaz. Halkları, gençliği zehirleyip yok oluşa sürükleyen uyuşturucu ticaretinin sermayeden bağımsız bir süreç olması mümkün değil.
Uyuşturucu bataklığında ortaya çıkan sermaye yine uyuşturucu üzerinden değelendirilemez. Bu nedenle sistemin içinde bu birikim değerlenmek zorunda. Sadece bu noktadan bile baktığımızda sermaye ile uyuşturucu baronları birbirinden temelde ayrılamaz çünkü aynı mekanizma içinde birlikte var olmuştur ve var olmaya devam etmektedirler.