1 FİLM 1 YÖNETMEN
Yönetmen Debra Granik, ABD’li yazar Peter Rock’ın kitabından uyarladığı “İz Bırakma” (Leave No Trace) filmiyle insandan ve teknolojiden uzakta Portland’daki bir ormanda yaşayan baba ile kızın hikayesini ele alır. Rock’ın, bir baba ile kızın sosyal hizmetler tarafından ormanda geçirdikleri yılların ardından bulunmasına ve sonra yerleştirildikleri evi terk edişine ilişkin okuduğu bir haberden yola çıkarak kurguladığı kitabı beyaz perdeye aktaran Granik, neredeyse bir belgeseli andıran gerçekliği yaşatır izleyiciye.
Film, Will (Ben Foster) ve Tom’un (Thomasin Mckenzie) çok az sohbet ve konuşma gerektiren yakın ilişkisini gözler önüne sererek başlarken, ikilinin duygusal ve ritimsel olarak nasıl uyumlu olduklarına tanıklık ederiz. İnsandan uzak bu hayat, Tom’un parkta koşan biri tarafından tespit edilmesiyle son bulur. İkili önce sosyal hizmetler tarafından ‘yardım’ amacıyla alınır, ardından bir eve yerleştirilir.
Ormanda yaşayabilecek kadar donanıma sahip olmalarına ve bu yönde talepte bulunmalarına rağmen, evde yaşamak dayatılır onlara ve buna gerekçe olarak parkın ‘kamu malı’ olması gösterilir. Ancak burada ikiliyi bekleyen başka bir yol ayrımı vardır. Post travmatik stres bozukluğu nedeniyle sükuneti ormanda arayan Will, kendisine dikte edilen bir yaşama tarzından kaçarken kızı Tom’a bu yaşamı ona ne kadar dayatabilecektir?
Senaryosunda travma geçirmiş eski askerlerle yapılan görüşmeler ile filozof Henry David Thoreau’nun yazılarından esinlenilen filmde, karakterler gerçekçiyken, filmin çekimi ilişkiler ile doğanın bütünselliğini yansıtmaktadır.
Yönetmen Granik, “İz Bırakma” filmiyle insanı derinden etkileyen doğa, kent ve aile temalarının modern hayat bağlamındaki ilişkilerini odağına alırken, bunu taraf tutmadan, insanı merkeze alaraktan yapar.
Aşağıdaki söyleşide ise yönetmen Debra Granik, yasalarca dayatılan bir yaşamdan kaçışın olanağını değerlendiriyor ve özgürlük arayışının kendisi için ne anlama geldiğini anlatıyor.
Filmde doğada tek başına yaşayan her iki karakter de yeteneklerine güven duyuyor ve rahat gözüküyor.
Onları görmüş olduğunuz orman gibi bir yerde, 45 gün boyunca hayatta kalmak gibi büyük bir başarı gösterebildiği için Pasifik Kuzeybatısı’nda çok iyi tanınan bir kadınımız vardı. İki aletle her işin altından kalkardı. O yüzden onu gerçekten sevdiler, ondan ilham aldılar ve nihayetinde birbirleriyle yapacak çok şeyleri oldu.
Bıçakları beraber öğrendiler, nasıl ateş yakıldığını ve ateşi kullanarak nasıl yiyeceklerini öğrendiler. Sıcak kalmaya uygun yollar olmadığında, orada hazırlıksız yakalandığınızda nasıl acil durum sığınağı kuracaklarını öğrendiler. Bunun, gerçekten birbirlerinin gözlerine bakabildikleri, birbirlerine ve ekrandaki eylemlere katılabildikleri harika bir malzeme ortaya çıkaracağını biliyorduk.
Kurdukları hayat tarzı göz önüne alındığında, her şeyin elektronik ve sosyal medyada olduğu günümüzde onlar gibi sistemin dışında yaşamak sizce mümkün mü?
Olağanüstü bir disiplin ve inanılmaz derecede yeni bir düşünme gerektirdiğini düşünüyorum. O kadar kararlı olmanız gerekir ki bu çok zor olur. Tam da bir müzisyeni, ulusal hazinemizi ve (filmin) kapanış şarkısını söyleyen kişiyi düşünüyordum. Adı Kendra Smith ve o, çok ciddi anlamda Kuzey Kaliforniya’da insandan uzakta yaşıyor. Bize dropbox ile müzik yollayabilmek için yedi milden fazla bir seyahat gerçekleştirmesi gerekiyor. Telefonun çekmesi, sadece e-posta almak ve bana geri e-posta yollamak için bile büyük mesafeler kaydetmesi gerekiyor.
Yani bunu birçok sebepten ötürü ve nasıl basitçe yaşayabileceğini görmek için çekti. Hala bir sanatçı olmak istiyor ve kendi müziğini yapıyor. Çok kararlı bir şekilde karar alan insanlar bende hayranlık uyandırıyor ve seçtikleri hayat tarzına bağlı kalmak çok efor gerektiriyor. Ana akım olarak değerlendirdiklerimiz çerçevesinde önceden reçete edilmeyen, onaylanmayan bu durumlarda, ben her daim takdir ve hayretle doluyorum. Bunu nasıl yapıyorlar? Acaba nasıldır? Neden yapıyorsunuz? Nasıl buna adanmış kalıyorsunuz?
Bir eleştirmen, sizi feminist yönetmenler arasındaki en kederli yönetmen olarak nitelendirdi. Buna katılıyor musunuz?
Bunu bir kişi kendine artık nasıl açıklayabilirse; insanlar hakkında endişelenmeme yol açan bir genle doğdum. İhtiyaç duyduklarını elde edip edemedikleri hakkında endişeleniyorum. Ve böylece, endişelenen biri olarak, üzgün hissetmeye ve nihilist olmaya karşı bunu verimli hale getirmem gerekir, öyle değil mi? Muhtemelen nihilizme yönelimli genetik bir eğilime karşı çokça mücadele veriyorum. Belki de onun kederlilik tespit ettiği yer orasıdır, ancak ben umudu arıyorum. Kendisinin nihilizm eğiliminden korku duyan bir kişinin yapabileceği tek şey nedir? Umut alametlerini aramaktır, öyle değil mi? Ben umut toplayıcısıyım.
Güç durumlarını, finansal cephelerde ve birçok diğer yerde infilak etmediği biçimde, var olduğu şekilde betimlemekle ilgileniyorum. İnsanlar nasıl hayatta kalır, nasıl yön bulur? Bu, bir şeyleri aşmak veya geçinmekle ilgili değil, onunla beraber birlikte yaşamakla, ama aynı zamanda nasıl sizi aşağı çekmesine engel olduğunuzla ilgili. Bence, bazı insanlar finansal olarak iyi durumda olmayan insanların yaşamlarına bakmanın kederli olduğunu söyleyecektir, ancak her gün ayağa kalkıp, çok ödül, cazibe veya prestij olmayan bir işi yapmanın çok şey gerektirdiğinin tam anlamıyla hakkını vermeyecek olan kimse yoktur. Özgüvenin oluşması yaptığınız işten ileri gelmez. Ve o yüzden bunun kederli olmasını değil, var olmak için bile her güne fazlasıyla kişisel devinim katan insanları takdir ettiğimiz, biraz saygı uyandıran bir durum olmasını isterim.
ABD’de özgürlük, günümüzün gündemdeki tartışma noktalarından biri. Sizce, filminiz özgürlüğü aramak anlamında kendi tanımlamasını sunuyor mu?
Parkta özgürmüş gibi hissedebilir, ancak kabuslarından özgür değil. Bu pastoral durumda bile öyle değil. Onun arayışı, onun yabancılaştığı tüketim ve dijital kültür gibi şeylerden koruyacak çalılarla önemli bir engel kurmaktı. Şöyle soruyor: Bir kişi kendileri için ne kadar sükunet yaratabilir? Kitaplardan keyif alıyorlar, bilgiden keyif alıyor, öğrenme yeteneğinden ve bu yetenekleri geliştirmekten keyif alıyorlar. Bu eylemlerde, zamanı nasıl geçirdiklerine dair bir özgürlük var. Omuzladığı bu deneyim tarafından gerçekten mimlenmiş durumda. Ve bizim bunun için basmakalıp bir sözümüz var: Koşabilirsin ama saklanamazsın. Bu, sırtından indiremediği bazı yükler anlamına gelir. Orada, onun beraber yaşadığı bir hayalet var.
Kızı Tom’un varlığı, hem bir nimet hem de bir lanet olarak sunuluyor. Bir ailenin böylesine çelişkili bir portresini deneyimlemek çok ilgi çekici. Aile, bizlerin nihai özgürlüğe ulaşmasına engel mi?
Kız, onun hayatına anlam katıyor. Onun için, kızının öğretmeni olmak önemli. Onu önemli bir şekilde bağlıyor, üzerine yığılabilecek yalnızlıktan koruyor. Bu, işleyen bir yoldaşlık. Bu, onu lojistik anlamda sürekli teşhir riskine maruz bırakıyor. Reşit olmayan biriyle seyahat etmek sizi daha görünür kılar. İnsanların sizin hakkında daha çok endişe duymasına yol açar. Yasa tarafından daha erişilebilirsinizdir. Bu yasalar, refah devletinin çocuklarla önemli bir ilişki kurmasını dayatıyor. O yüzden evet, iki uçlu bir şey. Bu, onun sadece kendi istediğini yapmasına engel bir ayak bağı. Düzgün bir kişi olabilmek için onun (kızının) arzularını ve iradesinin dışavurumunu göz önüne alması gerekir. Onu hiçbir şekilde ezmek istemiyor. Kendi yaşama şeklini ona aşılamak istiyor.
Bu yazıda, Film Inquiry’den Kristy Strouse ile Little White Lies’tan David Jenkins’in yönetmen Debra Granik ile yaptığı röportajlardan bir bölüm Türkçeleştirilmiştir.