Uzun analizlere, komplo teorilerine, derin öngörülere gerek yok, her şey apaçık ortada. Millet İttifakı’nın da Cumhur İttifakı’nın da Kürtler söz konusu olduğunda yok birbirinden farkı. Kodları aynı, ezberleri aynı, aynı devletçi damardan besleniyorlar. Aynı dili kullanıyor, aynı güvenlikçi politikaları savunuyorlar. Her ikisinin de siyaset sermayesi Kürt karşıtlığı. O yüzden “HDP ve Kürtler olmazsa siyasi partiler neyi tartışacak, gündemleri ne olacak?” diye soruyor insan kendisine.
Anlaşamadıkları tek nokta, iktidar nimetlerinden hangi elit kesimin faydalanacağı. Öyle toplum adına farklı bir savunuya sahip değil iki taraf da. Seçimlere de bu motivasyonla hazırlanıyorlar. Hepsi birden Kürt karşıtlığında birleşiyor ama pastayı paylaşamadıklarında da 15 Temmuz’da görüldüğü gibi birbirlerini boğazlamaktan asla geri durmuyorlar. Seçimler yaklaşınca haliyle siyasetin ateşi yükseldi ve evet, yine yanılmadık bu seçimin de temel gündemi Kürtler, Kürt sorunu ve onun etki alanında bulunan her şey olacak. Tarih, yanılgılarını yenilgilerine gerekçe yapanları bu seçimlerde de bir kez daha sarsacak. Bu seçimin kaderi Kürtlerin elinde olacak. Hal böyle olunca Türkiye’deki egemen siyaset inkar ettiği, yok saydığı mümkünse bitirmeye çalıştığı Kürtlere mecbur ve mahkûm hale geldi. Bu konuda siyasi güçler arasında bir ayrım yapmak mümkün değil, öyle olsa bile neredeyse kötünün iyisini bulmak güç hale geldi. Nefretin yüksek dozu milliyetçilere havale edilmiş durumda. MHP ile İyi Parti arasında bu konuda sadece yarış değil, aynı zamanda bir rol ve görev dağılımı var. Aslında genel itibariyle demokrasi ve özgürlük söz konusu olduğunda iki taraf da sürekli iyi polis, kötü polis rolünü dönüşümlü olarak üstleniyor. Milliyetçi iki kutbun biri iktidarı diğeri muhalefeti durmadan Kürt karşıtlığı, özgürlük ve demokrasi karşıtlığı üzerinden motive ediyor, gevşediklerinde onları teşvik ediyor.
Kimin finale doğru nasıl bir pozisyon alacağı, kendi ikbal hesabına Türkiye’yi nasıl kurban edeceğini kestirmek güç değil. Türkiye’nin başına açtıkları melanetlerin sonsuz döngüsüne tanık olanların derin uykusundan uyanmamış olması da ayrıca ibretlik. Bir süredir İyi Parti’nin ve Genel Başkanı Meral Akşener’in seçime doğru 6’lı Masa’yı dağıtarak iktidar lehine tutum alacağı konuşuluyordu. Akşener ve partisi “Seçimlere kadar beklemeye gerek yok, bizim tutumumuz ve pozisyonumuz net” dercesine iktidar lehine çalıştıklarını ilan etmeye başladı bile. İyi Parti’nin yaptığı her hamle ülküdaşı MHP’nin yarım bıraktığı işi tamamlıyor, iktidarın sarsılan zeminini güçlendiriyor. Önceki gün Akşener’in HDP’yi hedef alan konuşması tam da bu duruşun ilanıydı. Yaratılan otoriter rejimden bunalan kesimlerin iktidardan kurtulma arayışlarına “Gelen gideni aratır” diyerek adeta set çekti.
Akşener’in dünkü konuşmasını dinlerken 2007 seçimlerinde yaşananları hatırladım. MHP ve CHP’nin yarattığı milliyetçi dalga adeta AKP’yi toplum gözünde ehvenişer durumuna getirmişti. Geleceğini iktidar yandaşlığında gören, güç neredeyse orada konumlanan, gözünü iktidar nimetlerine göz diken pek çok kesim adeta AKP’ye mecbur hale getirildi. Şimdi MHP’nin “HDP ile görüşme doğru ve doğaldır” dediği bir yerde sözüm ona topluma alternatif iddiasında olan muhalefet cephesinden İyi Parti itiraz ediyor. “Hayır” diyor, “HDP ile görüşemezsiniz, Kürtlerle ve demokratik siyasetle kavgayı sürdürecekseniz, siz vazgeçerseniz biz sürdürürüz bu kavgayı” pozisyonu alıyor. HDP’nin iktidarla anlaşacağı, işbirliği yapacağı iddiası konuşulmayacak kadar boş bir iddiadır. Öyle olsaydı HDP 7 yıldır iktidarın sopasını yemezdi, öyle olsaydı mutlak tecrit sürmezdi, öyle olsaydı “HDP iktidarla anlaşacak” diyen kesimlerin tümü iktidarla anlaşmak için sıraya girmezdi. Mesele kimin kimle anlaşacağı değil, mesele Kürt sorununda çözümsüzlük siyasetinin, kavga ve gerginlik yaklaşımının bütün bu kesimler açısından amentüye dönüşmesidir. AKP’nin de MHP’nin de Kürt karşıtlığından ya da demokratik siyasetle kavgadan vazgeçtikleri yok ama Ak-şener bunu yeterli görmüyor. Olası bir normalleşmenin siyasi geleceğini tehlikeye atacağını düşünüyor ve buna karşı pozisyon alıyor. Bu tutum bile “görüşmeyi doğru ve doğal” bulan ittifakı, varsa cumhurbaşkanlığı seçiminde iki ittifak arasında tercih yapacak olanların gözünde daha makul hale getiriyor. Yani Akşener’in tutumu bütün kötülüklerine rağmen yeniden iktidar cephesine yönlendirme amacı taşıyor. Bu öyle siyasi acemilikten, öngörüsüzlükten, boşboğazlıktan da kaynaklanmıyor, aksine İyi Parti iktidar lehine üstlendiği rolün gereğini yerine getiriyor.
Allah’tan Türkiye toplumu bu iki kutba mahkûm değil, Allah’tan Türkiye’de bütün saldırılara rağmen 3’üncü yol çizgisi gücünü ve varlığını artırarak koruyor. Toplumu bu kriz halinden çıkarmak için tek gerçek alternatif olduğunu, kurtuluş umudunu barındırdığını mücadelesiyle kitlelere gösteriyor. Ve Allah’tan toplum hâlâ mücadelenin kıymetini biliyor ve değişimin ancak mücadeleyle olabileceğinin farkında.