Teklik üzerine kurulu olan Cumhuriyet modernitesi birinci yüzyılında Alevileri “öteki” olarak kabul etti. Alevi sürekleri, planlı, programlı bir şekilde, doğrudan katliamlara uğradılar. Farklılığın insanlığın zenginliği olduğu erdemini kabul etmeyen zihniyet her türlü yok edici, tektipleştirici anlayışı devamlı güncelleyerek dolaşımda tuttu. Özellikle 1925 yılında devletin stratejik aklını ifade eden Şark Islahat Planı “Kızılbaş Kürtlerin öncelikle asimilasyona tabi tutulması” anlayışını esas alıyordu.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Alevi sürekleri tekrar kültürel soykırım eşiğine getirilme siyaseti ile karşı karşıya kalmış durumdalar. Özellikle kaos sürecinin derinleşmesi, bu sürecin ortaya çıkardığı belirsizlik ortamında en fazla etkilenenler, baskıya uğrayanlar; sistem karşıtı hareketler ve “tekçi” çemberin dışında kalan “ötekiler”dir. Tekçi zihniyetin yaşamın her alanında görünür olması, yapısal krizin derinleştiği anlamına geliyor. Sistem, varlığını korumak için daha çok karşıtlık oluşturarak, saldırganlığı arttırır. Yapısal kriz derinleştikçe sistem karşıtı güçlere yönelik baskılar artmaya başlar. Türkiye’de bu baskılara direnenler başta Kürtler olmak üzere; Aleviler, emek, barış ve demokrasi güçleridir.
AKP hükümetinin Alevilere yönelik “sözde açılımını” bu kaos sürecinde gündeme getirmesi; Alevi toplumunun ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade bir zorunluluk olarak değerlendirmek gerekiyor. Türkiye kritik bir eşikten geçiyor. AKP Cumhuriyetin yeni vizyonunu açıkladı. Üçüncü Dünya Savaşı boyutunda bakıldığında ikinci yüzyıldaki vizyon açıklamasında; Avrasya, Ortadoğu ve Avrupa’da küresel sistem içinde konumlanma siyaseti ön plandadır. Altıncı masanın da vizyonu üç aşağı beş yukarı aynı çerçevededir. AKP bu siyaseti gerçekleştirmek için de Kürtleri, Alevileri, kadınları karşısına almaktan çekiniyor. Öncelikle İran’da kadın eksenli gelişen mücadelenin Türkiye’ye yansımasından çekiniyor. Özde değil ama söylemde ve bazı pratiklerinde esnemenin olmasını bu çerçevede değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.
İran gerçeği AKP siyasetinde pragmatik bir esnemeye yol açmıştır. Kürtlerin ve Alevilerin demokrasi mücadelesinde ikrarlaşması, özne durumuna gelmesi, çekim merkezi olmaları korkusu vardır. Alevileri ve Kürtleri karşısına almadan geçiş sürecinde nefes almak için kontrol altına almayı hesaplamaktır. Son günlerde bazı anayasal değişiklikler için HDP’yi ziyaret etmeleri nefes almaları için olabilir. Alevi kurumlarını ziyaret etmesi, “cemevlerinin aydınlatma, su ve personel ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik” yasa teklifinin hazırlanmasını da bu çerçevede değerlendirmek daha gerçekçi olur.
Uzun süredir Aleviler kurumsal olarak alan eylemlerinde görünür olmamışlardı. Kürtler, kadınlar bütün baskılara rağmen demokratik hakları için sokaktan ayrılmadılar. Gelinen aşamada bu mücadelenin içinde de yer alan Aleviler sokaktalar.
Alevi hakikatinin torbaya sığdırılması yasasına karşı Alevi çatı örgütleri eylem için Ankara’da bir araya geldiler. Devletin dayattığı Aleviliği istemeyeceklerini, Aleviliğin torbaya sığmayacağını haykırmak için ikrarlaşarak birlendiler.
Aleviler, yapısal krizin derinleştiği bu demlerde “Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı’nda” cem oldular. Yaşanan bu kaos sürecinde haklarını dile getirmek, dertlere derman olmak için, zulme rıza göstermeyeceklerini dile getirmek için gönül birlediler. ‘Bütün süreklerle beraber nasıl bir meydan kurarız? Alevi sürekleri nasıl bir eşiğe gelmiştir? Bu sorunlar karşısında nasıl bir yol açabiliriz?’ sorularına cevap olmak için “Analar, Pirler, dedeler, babalar…. Yol aşkına birlik buluşması” şiarıyla birlendiler.
7 Kasım’daki toplantıda üç yüzden fazla ana, pir, dede ve babanın buluşması son derece stratejik bir karardı. Alevi kurumlarının sorunlarının çözümü konusunda kendi toplumsal hafızalarına başvurmaları son derece önemlidir. Analar, pirler Alevi inancının toplumsal hafızasıdır; toplum hafızasız yaşayamaz. Kolektif irade ve bilincin, örgütlü mücadelenin, Alevilerin stratejik aklı olan ocakları, pirlerin değersizleştirildiği bir dönemde hakları için meydan kurmaları, sokağa inmeleri, sorumluluk almaları tarihe not düşmeleri anlamına geliyor.
8 Kasım günü temel demokratik haklarını dile getirmek için halaylarla, türkülerle yürüyüşe başladılar. Torba yasaya karşı TBMM’nin önüne gelip açıklama yapmak istiyorlardı. Alevi açılımının olduğu, Cumhurbaşkanının Alevi kurumlarını ziyaret ettiği bir dönemde demokratik hakları için “Alevilik vardır, Alevilik haktır, Alevilik torbaya sığmaz” demek için yürürken polis müdahalesine uğradılar. Haftalardır çalışmalar yapılıyorken, izin alınmışken saldırıya uğradılar.
Türkiye’de resmi ideoloji olan “Türk İslam sentezi” olduğu müddetçe ötekilere yönelik baskılar devam edecektir. Birçok Alevi canı farklı demokratik oluşumlar içinde bu baskıları görmüştür. Uzun zamandan sonra Alevi kimlikleri, bu kimliğe ait haklarını dile getirmek için yürüyüş sırasında şiddete uğradılar.
Alevilerin bu yaşananlardan sonra red ve kabul ölçülerini, resmi ideolojiye karşı durdukları yeri, beraber yol yürüyecekleri demokrasi güçlerini, taleplerini bir daha gözden geçirmeleri kazanımlarının önünü açacaktır.