Saray Rejimi’nin büyük bir yenilgi alarak yerle yeksan olacağı fikri herkesi sarmışken burjuvazinin çeşitli kanatları eylemlerin-grevlerin yaygın olduğu, Kürt ulusal hareketinin büyük kitleleri harekete geçirebildiği günlere geri dönme korkusuyla kendini rejime hayat öpücüğü verme zorunluluğunda hissediyor. Geçmişte AKP’nin devletin kodlarını değiştirme tehlikesinden dolayı AKP’ye düşman olanlar, özellikle AKP’nin 7 Haziran 2015 seçim hezimeti sonrası, eski rejimin güçleri ile girişmiş olduğu büyük ittifaktan itibaren, AKP’ye yaklaşıyorlar ve onunla bütünleşiyorlar. Demokrasi düşmanı cumhuriyetçiler ile demokrasi düşmanı muhafazakârlar din nosyonu arttırılmış “Otokratik Cumhuriyet” konusunda uzlaşmış görünüyorlar. Bu birlikteliğin zoraki ve geçici olduğunu, ekonomik-siyasal kriz derinleştikçe, Cemaatçilere yapılan operasyonun benzerleri için tarafların birbirlerini kolladıkları/yokladıkları bilinen bir sır.
Saray Rejimi kitle desteğini kaybetmeye devam etse de sistemin çeşitli kanatlarını “devletin bekası” ekseninde bünyesine katmaya devam ediyor. 2023 yılının hem seçim, hem de Cumhuriyet’in 100. yılı olması nedeniyle tartışmalar cumhuriyet kavramı etrafında alevleniyor. Cumhuriyetin sınıfsal içeriğinden ziyade cumhuriyet kavramını kutsallaştıran, cumhuriyetin 1923 ayarlarına döndürüldüğünde her şeyin yoluna gireceği iddiasının öncülüğünü bazı sol çevreler yapıyor. Cumhuriyeti kuran parti CHP’den bile daha “koyu cumhuriyetçi” kesilen çevrelerin “cumhuriyeti biz kurduk” vb. tumturaklı söylemleri sadece teorik olarak yanlış değil, güncel siyaseti çağırdığı yer açısından da epey sorunlu. Zira inşa sürecinde komünist öncüleri katletmiş, kurulduğu andan itibaren sermaye sınıfının, toprak ağalarının, tefecilerin elinde oyuncak olmuş; işçi örgütlenmelerine düşman, Kürtlere, azınlıklara ve Alevilere karşı tekçi, otoriter, demokrasiden uzak bir cumhuriyet tarihi var geride.
Fikri temelini “Hilafet mi, Cumhuriyet mi?” ikilemine dayandıran, aklı başında hiçbir siyasetin hilafeti savunmayacağını bilerek amorf bir cumhuriyet savunuculuğunu dayatmak “sol” açısından pek trajik bir durum tabii ki. Sosyalist cumhuriyeti savunmak bir yana, tekçi-otoriter cumhuriyet mirasını sahiplenip, demokratik cumhuriyet mücadelesini düşünmeyenlerin, CHP içindeki bazı kanatlardan bile geriye düştüğü görülüyor.
Cumhuriyet kavramının ders kitaplarında öğretilen manasıyla “halkın kendi kendini yönetmesi” olduğunu kabul edersek eğer cumhuriyetin en büyük düşmanlarının demokrasi fikrinden uzak cumhuriyetçiler olduğu sonucuna kolaylıkla varırız. Teorik olarak cumhuriyet kavramına karşı olmanın saçmalığı kadar, içi doldurulmamış, sendika kurmanın yasak olduğu, sermaye sınıfının mutlak egemenliğine dayalı, Kürtlere karşı inkârcı, Alevileri yok sayan, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı cumhuriyet anlayışını kutsallaştırmak bir o kadar absürt bir siyasi çizgi. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle başlayan, Dersim, Koçgiri… ve yüzlerce benzer tarihsel suçlara idealize edilmiş cumhuriyet kavramı üzerinde ortak olmak akıl kârı değil.
12 Eylül sonrası “artık işçiler değil, biz güleceğiz” diyen sermaye temsilcileri, Kürtlere Diyarbakır cezaevi işkenceleri, Kenan Evren’in “din-iman-Atatürk sentezi” politikaları Saray Rejimi’nde yan yana gelenlerin aynı paltodan çıktıklarını düşündürüyor. Saray Rejimi’nin siyasal muhtevasını belirleyen şey “cumhuriyet karşıtlığı” değil (ki ittifakın adı Cumhur), demokrasi düşmanlığı. Rejimi güçlü ya da yok olmaya mahkûm kılan tam da bu demokrasi düşmanlığı niteliği. Rejim güçlü çünkü devletin dünden bugüne bütün retoriğine sahip, rejim çöküyor çünkü “piyade-süvari-topçu” şiddet üçlemesi dışında bir gelecek vadedemiyor.
Sistem muhalefetinin usulden itiraz ettiği politikalara esastan itiraz etmediğimiz sürece doğru yolda ilerleyemeyeceğiz. “Hilafet mi, Cumhuriyet mi?” yanlış sorusunu “Otokrasi mi, Demokrasi mi?” şeklinde düzelterek tartışmayı doğru yere bağlayalım. Emekçi halklar için sistemin adından daha önemli olan şey “Eşitlik-Özgürlük-Kardeşlik” kavramlarını özümsemiş bir siyasal sistem kurulmasıdır. Bu bağlamda “cumhuriyete sahip çıkmak” gibi geri bir noktadan değil, “Demokratik Cumhuriyet” için mücadele etmek gibi ileri bir noktan tartışmaya başlayabiliriz.