Son zamanlarda her şey normale dönmüş gibi “By Mr. Dosso Dossi” öncülüğünde festivaller organize ediliyor. Doğubeyazıtlı iş insanları Ahmet ve Hikmet Eraslan isimli kardeşlerin sahibi oldukları Dosso Dossi, devlet kurumlarının desteğiyle Doğubeyazıt, Sur ve Cizre’de festivaller düzenledi. Sıranın Nusaybin ve Yüksekova’da olduğunu tahmin etmek için dahi olmaya gerek yok. Zira bu festivallerin Eraslan kardeşleri aşan bir devlet politikası olduğunu söylemek abartılı olmaz. Valiler, Kayyımlar, Milli Eğitim Müdürlükleri başta olmak üzere tüm devlet kurumlarının bu festivaller için seferber edilmesinin başka ne anlamı olabilir ki? Bu kardeşlerin Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan ile kol kola çektikleri mutlu-mesut fotoğrafı hatırlatmaya gerek var mı?
Doğubeyazıt’taki konsere Xêro Abbas ve Tara Mamedova isimli Kürt sanatçılar da katılmıştı. İlk başlarda çok masumane bir organizasyonmuş gibi görünen bu festivaller kimi Kürt sanatçılar ve Türk basını tarafından yoğun ilgi ve destek gördü. Eraslan kardeşler neredeyse kahraman ilan edildi. Önceki organizasyonlarda olduğu gibi, On Gözlü Köprü üzerinde yapılan defilede “naçim zozana” şarkısı çalınan Rojda “Çok kıymetli bir iş yapıyorlar. (…) On Gözlü Köprü’deki defilede şarkılarımın seslendirilmesi beni çok mutlu etti” diyerek, Eraslan kardeşleri öven bir açıklama bile yaptı. Abbas ve Mamedova yoğun tepkiler gelince festivallerin Cizre ayağına katılmaktan vazgeçti.
Bu festivallere kimi Kürt “sanatçı”ların katılması Stockholm Sendromu’ndan başka bir şey değil. Sanatçı demek toplumun vicdanı demektir. Peki cesetlere basarak eğlenmeyi ve eğlendirmeyi görev bellemiş kişilere kim, nasıl sanatçı diyebilir?! Kemikleri kutu içerisinde babasının ellerine verilmiş Hakan Arslan gerçeği dururken, anneler çocuklarının parçalarını çöplüklerde ararken, cenazelerin üzerinde parklar, TOKİ’ler inşa edilirken, kimi Kürt sanatçıların böylesi festivallere katılması veya desteklemesi utanç verici olmakla birlikte o insanları ve ailelerini bir kez daha öldürmek anlamına gelmez mi? Yorum sizin.
Kürtler için bu festivaller, evlatlarının cenazeleri üzerinde hoplanıp zıplanılmasından başka bir şey değil. Dökülen gözyaşları hala kurumamışken, gözyaşların üstüne eğlence düzenlenmesini istemiyor anneler. Yıllar önce evleri yakılan, yıkılan insanların acıları ve anıları üzerine yapılan festivaller Kürtlerin yarasına tuz basmaktır. Kültür ve sanat ile hiçbir alakası yoktur.
Festivaller düzenleyerek eğlenmek isteyenler için tepinecek başka bir yer yok mu? İçindeki insanlarla birlikte yakılıp-yıkılmış yerlerde ısrarla tepinmek istenmesinin bir nedeni olmalı? İstenildiği gibi kontrol edilen, yönlendirilen, sorgulamayan, öz iradesinden yoksun, umudu kırılan, cesareti ve inancı olmayan toplum ve bireyler yaratarak fiziki imha yerine ruhsal ölümü hedefleyerek kültürel anlamda soykırımdan geçirmek olabilir mi?
Açık ki festival adı altında gerçekleştirilen bu organizasyonlarla Sur, Cizre, Nusaybin ve Yüksekova’da yaşayan gençler yeni bir kuşatma altına alınmaya çalışılmakta, Çöktürme Planı çerçevesinde eksik kalınan şeyler tamamlanmak istenmektedir. Bunun başka da bir anlamı yoktur. Yıkılan, viran edilen kentlerden sonra sıra gençlerin zihinlerini enkaza çevirmeye gelmiştir. 2014 güzünden bu yana Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde fuhuş ve uyuşturucunun tüm sokaklara inmesinin nedeni de budur.
Son yedi yıldır açık hava hapishanesine dönüştürülen ülkede biat etmeyen, diz çökmeyen herkese karşı süreklileşen operasyon ve tutuklamalarla şehirler Kürtler için birer cehenneme çevrildi. Üç genç bir araya gelirken GBT’ye tabi tutulurken, en küçük toplumsal gösteriye binlerce polis müdahale ederken nasıl oluyor da fuhuş ve uyuşturucu bu kadar yaygınlaşabiliyor? Gençlere verilen mesaj şu: Siyaset ve ülke meseleleri ile uğraşmak yasak, diğer her şey serbest!
Dosso Dossi adına düzenlenen festivaller Kürt gençlerinde kafa karışıklığı yaratma, isyankar ruhu öldürme ve zamanla suça bulaştırarak kirletme politikasının bir devamıdır. Bu festivaller ile zayıf-kararsız, toplumsal özellikleri körelmiş, bilinci çarpıklaşmış gençler hedeflenmektedir. Özcesi gençlerin reflekslerini felç etmeyi, düşünce ve duygularına hükmetmeyi, yalanı doğru, kötüyü de iyi göstermeyi ve toplum bütünlüğünü parçalamayı amaçlayan bu festivallere karşı çıkmak temel görevdir.
Bu tür organizasyonlarda birey ve toplumu kendi çıkarlarına göre yönlendirme ve hakikati ters yüz etme temel hedeftir. Zihinler işgal edilerek toplumun duygu ve düşünceleri sürekli farklı algılarla denetim altında tutuluyor. Dosso Dossi’nin esas rolü bu olmaktadır.
Faili meçhuller, tecavüzler, katliamlar, talanlar, kirli ortaklıklar ve çıkarlar, işkenceler, baskılar, yolsuzluklar, insanlık dışı uygulamalar devam ederken böylesi çirkef festivallerin kirli yüzü görülmek durumundadır. Bu çirkin ahlak dışılığa karşı herkes ilkesel olarak tavrını ortaya koymak zorundadır. Bunun karşısında susmak çirkefliğin dibinde yaşamak demektir. Festivallerin Kürt gençlerine karşı çirkince kullanıldığını bilmek ve ikiyüzlülükle yürütülen bu politikalara karşı uyanık olmak elzemdir.
Bu festivaller Kürt kültürü, tarihi ve hafızasını yok etmeyi amaçlayan politikalara hizmet ediyor. Toplumun acılarını eğlenceye dönüştürmek isteyen zihniyet Kürt halkının değerlerini ve kültürünü hedef almaktadır. Acılar bu kadar tazeyken cenazeler üstünde tepinmek, çocuklarının kemiklerini arayan analara ihanet etmektir.
Kayyımlar Kürtlere “moral vermeyi” amaçlıyorsa, gasp ettikleri o koltukları esas sahiplerine iade ederek işe başlayabilir. Zira Kürt halkı, iradesini tanımayan bir kayyımın vereceği morale ihtiyaç duymamaktadır.