Ağır kışın altındaki doğa görüntüsü gibi içe kapanmış, sessizliğe bürünmüş, hareketsizliğe teslim olmuş toplum, ağır ağır kendine gelmeye ve kışa inat ben buradayım
demeye başladı
Baharın gelişinin, toprağın ve doğanın uyanışının müjdecisi “cemrenin” düşmesidir. Halk arasında baharın gelişi “cemre” düşmesiyle izah edilir. Birinci cemre şubatta havaya düşer. İkincisi şubatın sonunda suya ve sonuncusu mart başı toprağa düşer. Önce hava ısınır, sonra su ısınır ve son olarak toprak uyanır. Ağır kış etkisini yitirirken ağaçlar çiçek açmaya, otlar yeşermeye, koyunlar ve bilimum hayvanat yavrulamaya başlar. Bütün doğa bir ölü uykusundan uyanırcasına cıbıl cıbıl şenlenir.
Mayısla beraber “cemre” sokağa düştü. Ağır kışın altındaki doğa görüntüsü gibi içe kapanmış, sessizliğe bürünmüş, hareketsizliğe teslim olmuş toplum, ağır ağır kendine gelmeye ve kışa inat ben buradayım demeye başladı. 7 Haziran gökte çakan bir şimşek misali umut aşılayıp morali yükseltirken, saray bu coşkunun ve karşı koyuşun bedelini Diyarbakır, Suruç, Ankara, Antep katliamları, Nusaybin’in, Gever’in, Sur’un yıkımı ve yüzlerce insanın katledilmesiyle sonuçlanan bir karşı saldırıyla ödetmeye kalktı. Başarısız darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL, bu karşı saldırının bir çeşit cilası olarak kullanıldı. Sokak teslim alınmaya çalışıldı. Parlamento işlevsiz hale getirilirken, yargı iktidarın sopası, medya borazanı haline getirildi. İnsanlar işinden atıldı, muhalif dernekler, televizyonlar, gazeteler, radyolar kapatıldı, gazeteciler, siyasetçiler tutuklandı, grevler yasaklandı ve her çeşit sokak eylemi OHAL gerekçesiyle engellendi.
Ağır baskı süreci halk kitlelerinde derin bir kaygının oluşmasına, toplumsal muhalefetin sessizlik ve ataletin içerisine girmesine sebep oldu. OHAL bizzat OHAL’e karşı mücadele etmesi gereken toplumsal ve siyasal güçler tarafından olağanlaştırıldı. Doğanın ağır kış atında, bu kışa uygun bir yaşamı tercih etmesi gibi yani ağaçların yapraklarını dökmesi, hayvanların inlerine çekilmesi, toprağın derin bir uykuya yatması gibi, toplumsal muhalefet kendine çekildi ve varlığını korumak adına OHAL’e uyum sağlamayı tercih etti.
Nasıl ki kışın en ağır koşullarında bile doğanın hareketi hiç durmadan devam ediyorsa, OHAL’in cenderesine alınmış toplumsal yaşamda da siyasal faaliyet OHAL’e inat direnen siyasal güçler vasıtasıyla yürütülmeye çalışıldı. Başta HDP, HDP içinde Kürt Özgürlük Hareketi, HDP’nin bileşeni Enternasyonalist Devrimci Hareketler baskı ve devlet terörü karşısında ayakta durmaya, direnmeye, diz çökmemeye devam ettiler. Sarayın ağrı saldırısı direnen hareketler açısından ağır bedellerin ödenmesi uğruna göğüslenildi, binlerce insan tutsak edildi, polis gözetiminden ve şiddetinden nasibini aldı. Toplumsal muhalefetin önemlice bir kısmı OHAL’in, OHAL’in yarattığı cenderenin ve sarayın uzun soluklu faşizan projelerin bir dış müdahale ya da kendiliğinden iç çelişkiler gereği yıkılacağı hesabıyla kendini korumaya çekilirken, direnenler kısmi bir dayanışma dışında yalnız bırakıldı.
Saray’ın OHAL’in yarattığı bu ağır ataleti deri alarak ağır bir ekonomik krizin başlangıcında bir baskın seçimde toplumu baskına uğratma çabası bu ağır havanın da dağılmasının imkanlarını da ortaya çıkardı. Saraya karşı bir türlü yan yana gelemeyen siyasal güçler ve toplumsal mücadele dinamikleri, bu mücadelenin öne çıkardığı bireyler, baskın seçim sürecinde sarayın tek gerçek rakibinin onu engelleyecek gerçek gücün yani HDP’nin yanında birleştiler.
Bu birleşme atalet görüntüsü veren fakat öfkeyi derinde biriktiren, neyi nasıl yapacağını araştıran toplumsal tabanda hızlı bir karşılık buldu. HDP ve HDP’nin kurduğu ittifak ilişkileri bir anda toplumu etkisine alan bir rüzgârın oluşmasını sağladı. “Cemre” sokağa düştü.
Esas iş bundan sonra başlayacak, HDP ve HDP’yle yan yana gelen güçler ya bu rüzgârı arkalarına alıp, seçim zemini üzerinden yakalanan işbirliğini derinleştirerek toplumsal mücadelenin önünü açacak, ya işçi sınıfının ve ezilenlerin umudu ve sözcüsü haline gelecek ya da toplum tarihinde bir dipnot olarak kalacaktır. 24 Haziran seçimleri yaklaşırken 7 Haziran ve 16 Nisan sonrası yaşananlar yeniden hatırlanılmalı ve tüm çaba ve çalışma benzer bir sürecin tekrar ettirilmesini engelleme üzerinden kurgulanmalıdır.