Kobanê Davası’nın 18’inci duruşma periyodunun 6’ncı oturumunda konuşan HDP eski Milletvekili Gülser Yıldırım ‘Konu Kürt halkı olduğu zaman nerede kalıyor adalet ve hukuk?’ dedi. Davanın devamında siyasetçilerin tutukluluk hallerinin devamı yönünde mütalaa verildi
Kobanê Davası’nın 18’inci duruşma periyodunun 6’ncı oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.
Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşmada hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
Duruşmada yaşananlar
Kimlik tespitiyle başlayan duruşma, HDP Mardin eski Milletvekili Gülser Yıldırım’ın konuşmasıyla devam etti. Duruşmaya SEGBİS ile katılan Yıldırım, dava sürecini başından beri “kumpas” olarak tanımladı.
‘Söz konusu tweet şiddet çağrısı değil’
İktidarın Kobanê olaylarının sorumlusu olarak HDP’yi gösterdiğini dile getiren Yıldırım, HDP’den atılan söz konusu tweetin “şiddet çağrısı” olduğu iddialarını kabul etmediğini söyledi. Yıldırım, “O gün bütün kamuoyunda bilindiği gibi DAİŞ Kobanê’ye büyük bir vahşetle gidiyordu. Bu açıklama da DAİŞ’in vahşetine karşı yapılmış bir açıklamadır. Bu olaylar Türkiye’nin birçok şehrinde DAİŞ vahşetine karşı yapılmış tepkilerdir. Olayların sebebi burada yargılanan arkadaşlarımız gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Olaylardan bizi sorumlu tutmak ne insani ne de hukukidir. HDP siyasetçileri hiçbir zaman böyle bir şiddet çağrısı yapmadı, yapmaz. Bugün de demokrasi ve barış politikası gütmekteyiz” diye konuştu.
İktidarın kamplaştırma siyaseti
Dünya genelindeki ırkçı ve yok sayma anlayışının hiçbir ülke için faydalı olmadığına dikkat çeken Yıldırım, şöyle devam etti: “Bu politikalar sadece ekonomiyi zayıflatma, yoksullaştırma ve halklara zarar verme politikalarıdır. Bu davada yaşanılan sorunların bir nedeni de dünya genelindeki bu zihniyetten kaynaklanmaktadır. HDP içindeki insanlar kendi dilleriyle, varlıklarıyla ve kültürleriyle dost olabiliyorlarsa, bu demokratik anlayışın sonucudur. Bu kültür de toplumun hizmetinden gelmektedir. Türkiye halkının bu kültüre ihtiyacı var. Her gün AKP-MHP iktidarı sürekli olarak toplumu ikiye bölmektedir. Bundan dolayı biz Türkiye toplumunun bu politikalar hiç ihtiyacı olmadığını söylüyoruz.
Demokrasi sorunu
Var olan politikaların nedeni iktidardır. Biz demokrasiyi savunuyoruz. Demokrasi bizim için nedir? Demokrasi kişinin ve toplumun düşüncelerine saygı göstermek demektir. Bütün sorunların masada ortak bir şekilde çözülmesidir. Bunun çözümü de demokratik, vicdani, adil ve eşitlik çerçevesidir. Demokrasi ile adaleti birbirinden farklı ele alamayız. Demokrasiyi savunmak için de adil ve hukuka uygun bir yargı yaratmak gerekiyor. Bu da ahlaki, vicdani ve insani bir sorundur. Zaten bu şey gerçekleştiği zaman toplumdaki barışın temeli de atılmış olur. Bundan kim istifade eder? Türkiye halkları ve emekçi halklar.
HDP felsefesinde özgür düşüncelere sahip
Bir Kürt kadını olarak, Türkiye halklarının çıkarını mevcut iktidardan daha fazla savunuyorum. Bunu hem HDP felsefesinden hem de farklı kesimlerle yürüttüğümüz ittifaklardan görebilirsiniz. Bizim eski eş genel başkanımız Figen Yüksekdağ bir Türk’tür. Onun gibi şahsiyetlerle çıkarsız, beklentisiz, sevgi dolu ve hürmetli bir arkadaşlığımız var. Bu iktidarın uygulamaları gibi değil. Bu ülkede HDP politikaları yaşatılırsa, ülkede yaşayan Türk, Kürt, Arap, Süryani veya Çerkes halkları barış içinde yaşar. Bu felsefede halklara ve inançlara, dillere ve kültürlere düşmanlık yoktur. Adaletsizlik yoktur. Kadına ve gençliğe yönelik düşmanlık yoktur. Her insan HDP felsefesinde özgür düşüncelere sahiptir. HDP felsefesi her insanı kendisi gibi görür. Onların haklarını kendi hakkı gibi görür.”
Konu Kürt halkı olunca…
Kürt halkının tüm iktidarlar tarafından inkar edildiğini belirten Yıldırım, iktidarların dini siyasi bir malzeme olarak kullandığına dikkat çekti. Yıldırım, “Söz konusu Kürt’ün kültürü, hakları olduğu zaman, ne dini ne de Allah’ı tanırlar. Kişinin inancı iktidarlara göre değil, vicdanına göre olmalı. Ninem bize bir söz söylerdi: ‘Peygamber zamanında cami yapıldığı zaman o cami toplum sorunlarının çözülmesi için yapılırdı. O dönem insanlar yasal ve yargısal sorunları kendilerine sorun olarak görmüyorlardı.’ O dönem insanlar çıkarsız bir imana sahiplerdi. Bir insan gelir ve peygamberin önünde oturur ve ‘Peygamberim iman nerededir’ der. Peygamber ise ‘İman vicdandadır’ der. Bu kişi peygamberin sağına ve soluna geçerek defalarca bu soruyu sorar ve aynı cevabı alır. Biz de burada soruyoruz. Konu Kürt halkı ve hakları olduğu zaman nerede kalıyor vicdan, adalet ve hukuk?” diye sordu.
Ardından duruşmaya 13.30’a kadar ara verildi.
Duruşma verilen aranın ardından, HDP eski Milletvekili Gülser Yıldırım’ın Kürtçe gerçekleştirdiği savunmasıyla sürdü.
Yıldırım, şöyle devam etti: “Biz 7 Haziran 2015’te HDP olarak ilk defa Meclis’e girdik ve Kenan Evren’in engelini ve mirası olan yüzde 10 seçim barajını yok ettik. Bu seçim barajını yıkıp Meclis’te 3’üncü parti olmamız, iktidarın irademizi tanımama sebebi haline geldi. O dönemde Türkiye toplumu diyaloglara destek veriyordu. Bu desteklerle HDP, kendi politikalarını Türkiye halklarına tanıtmak isteyip gerçekleştirdiğinde toplumdan ‘olur’ cevabı alıyordu. Bu barış atmosferi, HDP politikalarıyla Türkiye halkları arasındaki duvarları kaldırmıştı.
‘Barış ve demokrasiyi savunuyoruz’
Meclis’te dokunulmazlıklarımız kaldırıldıktan sonra 4 Kasım’da bizleri evlerimizden alıp götürdüler. Biz evlerimizden mahkeme kararlarıyla alınmadık. Daha girmediğimiz cezaevleri bizim için özel hazırlanmıştı. Ondan dolayı biz bu davanın hukuki değil, siyasi olduğunu söylüyoruz. İktidarın işine geldiği zaman diyalog süreci başlatabiliyor, işine gelmeyince de demokratik siyaseti ortadan kaldırarak savaşsever politikaları gündeme getirir. Biz ise aynı şeyi savunuyoruz. Yine barışı, demokrasiyi ve diyalog yollarını savunuyoruz çünkü bizim ilkelerimiz kendi çıkarlarımza göre değildir, halkın faydasınadır.”
18 Ekim tarihinde cezaevinden tahliye olan Yıldırım, yazılı savunmasının cezaevinde kaldığını belirtti ve “Bu nedenle kapsamlı bir savunma yapamıyorum” dedi.
‘IŞİD’de destek olmak insanlık suçudur’
Hiçbir toplumsal çatışmanın sonsuza kadar yaşayamayacağını ifade eden Yıldırım, “Bundan dolayı biz sonuna kadar sorunları ortadan kaldırmak için demokratik yöntemler kullanacağız. Her zaman doğru adresler ve muhataplarla çareleri arayacağız. DAİŞ Kobanê’ye saldırdığında arkadaşlarımız, ‘kendisini insan olarak gören herkesin bu vahşete tepki göstermesi gerek’ diyordu. Bu sözler Türk arkadaşlarımıza aitti. Bu söylemler bu nedenle çok kıymetliydi. DAİŞ vahşeti öyle bir katliamcı bir zihniyetti ki 21’inci yüz yılda insanlığı bu şekilde yönetmek istediğini söylüyordu. Böyle bir zihniyete destek olmak da insanlık suçudur. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki DAİŞ’e karşı verilmiş mücadele, bütün insanlığın mücadelesidir. DAİŞ’e karşı mücadelede HDP olarak biz de yaptığımız bir açıklama yüzünden yargılanıyorsak gerçekten bu anlaşılır bir durum değil” sözlerini kullandı.
‘Şiddet kullanan devletler neden terörist olmuyor?’
Duruşmaya 15 dakika ara verilmesinden sonra devam eden Yıldırım, “Terörün mantığı şiddet ve savaştır. Dünyaya baktığımızda savaş ve çatışmaların büyük çoğunluğunu devletler yapıyor. Eğer sebep savaş ve sınırsız bir şekilde silah kullanmak ise neden o devletler terörist olmuyor da demokratik siyaset yürütmek isteyen bizler terörist oluyoruz. Burada da ne kadar büyük bir çelişki olduğunu görüyoruz” diye belirtti.
Hakkında yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini ifade eden Yıldırım son olarak, “Ben konuşmalarıma ne savaş ne de şiddet çağrısı yapmadım. Bugün halkımın acıların yanındayım. Hiçbir zaman beni seçmiş olan halkımın yanından ayrılmadım” dedi.
Sonrasında Yıldırım müdafi avukat Azad Yıldırım, Gülser Yıldırım ve diğer HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması sonrasında konuya dair AYM’ye başvuru yapıldığını ancak kabul edilmediğini belirtirken, AİHM’in dokunulmazlığın kaldırılması kararını tümüyle hukuka aykırı bulduğunu hatırlattı.
Avukat Yıldırım: Yetkisiz savcı tutuklama çıkarıyor
Yıldırım’ın 4 Kasım 2016 tarihinde onlarca panzer eşliğinde evi basılarak gözaltına alındığını anımsatan avukat Yıldırım, “Bu bir ritüel ve şovdur. Diyarbakır’daki ilk itirazımız yetki itirazıdır. Buna rağmen ifade alma işlemlerine geçilmiştir. Müvekkilimin evi kanunsuz savcının talimatıyla basılıyor. Yetkisiz savcı tutuklama çıkarıyor. Yetkisizliği hakime hatırlatılıyor ama mahkeme tutuklama kararı veriyor. En sonunda da ‘Süreci yanlış savcı ve hakim yürütmüş o yüzden dosyayı Mardin’e gönderiyoruz’ deniyor. Müvekkilimin 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde cezası onandı ve infazı tamamlandığı için tahliye oldu” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, son olarak “Bu iddianamenin kabulü keyfi bir karar niteliğindedir. Olay, sebep, sonuç ve kişi yönünden doğru kurgulanmış bir iddianame değildir. Delil olarak haber kaynakları gösterilmiştir. BU iddianamenin herhangi bir hukuki değerinin olmadığı kanaatindeyiz. Müvekkilin hakkında hukuki bir değişiklik söz konusu değildir. Hakkındaki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını talep ediyoruz” dedi.
Sonrasında söz alan iddia makamı, bu celse gelen belge ve bilgilere bir diyeceğinin olmadığını belirtirken, adli kontrol talebinin reddine karar verilmesini talep etti. İddia makamı ayrıca mütalaasının hazır olduğu bilgisini verdi. Mütalaasını özetleyen iddia makamı, tutuklu siyasetçilerin tutukluluk hallerinin devamı, adli kontrol kararlarının devamına karar verilmesi ve dosyaya katılma talebi sunan kişi ve kurumlarının taleplerinin kabulü yönünde talepte bulundu.
Ardından kararını açıklayan mahkeme başkanı, Yıldırım üzerindeki adli kontrol tedbirlerinin kaldırılması yönündeki talebi reddetti.
Duruşma 3 Kasım Perşembe günü saat 10.00’da devam edecek.
ANKARA