Hamburg Kürt film festivali 26-31 Ekim tarihleri arasında on üçüncü kez Kürt filmlerini Almanya’daki sinemaseverlerle buluşturdu. Festivalde beş uzun metrajlı film, on bir belgesel film, on iki tane de kısa metrajlı film gösterildi. Festivalde bu yıl Kürt yönetmenlerin filmleri ve Kürtlerle ilgili filmlerin yanı sıra Afganistan ve Ukrayna’dan da bu ülkelerdeki savaşa dikkat çekmek amacıyla birer uzun metrajlı film festival kapsamında seyirci ile buluşturuldu. Festivalin açılışı Rojavali yönetmen Mano Xelil’in “Ciran” filmiyle yapıldı. Bir öğretmen ve köy okulu üzerinden Suriye Baas rejiminin Kürtlere dönük baskı ve asimilasyon politikasını anlatan film, seyircilere Kürtlerin yaşadıkları her parçada nasıl da birbirine benzeyen, adeta karbon kağıdı ile çoğaltılmış ırkçı, asimilasyoncu bir baskıya maruz kaldıklarını göstermesi bakımından çarpıcı idi. Yine Kürt coğrafyasının bölünmüşlüğü; sınır tellerinin bir ailenin arasından geçmiş olması, sınırın iki tarafında kalan aile bireylerinin sınırda aralarında sınır telleri varken görüşmeleri üzerinden başarılı bir şekilde anlatılmış. Yoğun bir ilgiye mazhar kalan filmin, oyunculukları ile dikkat çeken başarılı iki genç oyuncusu İsmail Zagros ve Derya Ugurlar film sonrası seyircilerle bir söyleşiye katılarak filmle ilgili düşünce ve deneyimlerini paylaştılar.
Festivalde yer alan belgeseller ağırlıklı olarak Şengal ve Rojavada yaşanan savaş, bu savaşın kadın yüzleri, Ezdiler ve Süryaniler gibi baskıya maruz kalmış, göç etmiş ötekilerin hikayelerine odaklanıyor, bu konularda belge yaratıyor ve seyircileri yüzleşmeye davet ediyordu. Antonia Kilian’nın pek çok festivalde ödül almış Rojava’daki kadın devrimine odaklanan belgesel filmi “Nehirin Öteki Yakası” filmi, Ekrem Heido’nunRojava’nın yeniden inşası süreci ve Kürtlerle Alman aktivistler arasındaki ilişkiyi anlatan “Rojava’ya Bir Köprü” filmi ve Lezgin Kani, Aylin Kızıl ve Serdar Bayram’ın Ermenistan’da çıkarılan ve Kürtlerin en eski gazetesi olan Rêya Teze gazetesini çıkarmak için mücadele eden yaşlı bir adamın hikâyesini anlattığı “Miraz” filmi festivalin ilgi çeken belgesel filmleriydi. Belge yaratma tekelinin devletlerin elinde olduğu koşullarda ezilenler açısından belge yaratma konusunda önemli imkanlar sunan belgesel sinemanın, Kürt film festivallerinde ayrı bir ilgiye mazhar oluşu oldukça önemli. Festivalin kısa filmleri de aslında uzun metraj ve belgesel filmlere benzer bir biçimde savaş, baskı, asimilasyon, Ezdiler, Ermeniler, Süryaniler gibi ötekiler, kadın özgürlüğü gibi temalar etrafında toplanmıştı. Festivalin bu anlamda, birbirini destekleyen, aynı konuların farklı yanlarını işleyen filmleri bir araya toplamış olması güçlü bir festival konseptinin ortaya çıkmasını sağlamış. Kısa filmlerde diasporada yaşayan yönetmen Cengiz Akaygün’ün Direngen ve asi Ayşe’nin bir avluda geçen hikayesini anlattığı “Ayşa” filmi, Bakur’dan Aram Dildar’ın Kürtçe olan köy isimlerinin Türkçeye çevrilmesi nedeniyle atandığı köyü bulamayan bir öğretmenin hikayesi üzerinden asimilasyon politikalarını anlattığı “Adres” filmi, Rojhilat’tan Saman Hosseinpour’un bir adamın, ölümünden sonra kendisini aldattığını düşündüğü ve çok sevdiği karısıyla ilgili anıları yok etmesini ve kendisinden olmadığını düşünmeye başladığı küçük kızıyla ilişkisini anlatan “Diğer” filmi, festivalin ilgi çeken kısa filmleri arasında yer alıyordu.
Festival kapsamında yapılan panelde egemen güçlerin mezarlara, mezarlıklara saldırısı, ölüye karşı yapılan saygısızlığı, bunun bir kirli savaş yöntemi olarak kullanışının ve bu konuların Kürt sinemasında yer alışı ile ilgili sunumlar yapıldı. Arkeolog ve hikaye anlatıcısı Mesut Alp, insanların ölüleri gömmesi, mezarlar, mezarlık yolu ile ölüye saygının, öteki dünya ile kurulan ilişkinin kısa bir tarihini anlatarak mezara saldırmanın, insanın maneviyatına ve öteki dünya tasavvuruna bir saldırı olduğunu dile getirdi. Toplu mezarlar ve mezarı olmayan ölüler ile ilgili bir belgeseli de bulunan Veysi Altay, mezarlara ve ölülere saldırının son yüz yılda Kürtlere karşı işlenen ciddi bir vahşet ve savaş suçu olduğunu dile getirerek bu olaylara dair örnekleri dinleyicilerle paylaştı.
Çok sayıda Alman seyircinin festivalde gösterilen filmleri izlemeye gelmesi ve filmle ilgili yoğun değerlendirme ve eleştirilerde bulunmaları festivalin öne çıkan yanlarından biriydi. Festival komitesinden Yasir Irmak ve Bilal Bulut da geçmiş yıllarda da Almanların festivallerine yoğun ilgi gösterdiğini, kendilerinin de Kürtler dışındaki seyircileri festivale katmak için özel bir çaba içinde olduklarını belirtiyor. Diasporada yapılan film festivallerinin en önemli eksiği sadece Kürt seyirci ile sınırlı kalmaları. Oysa bu festivaller hem Kürt kültür ve sanatını tanıtmak hem de Kürtlerin maruz kaldıkları baskıları ve baskılara karşı verdikleri direnişi anlatmak açısından son derece önemli ve etkili platformlar. Hamburg Kürt Film Festivali, bu özelliği nedeniyle diğer Kürt film festivallerine dikkat çeken bir örneklik ve deneyim sunuyor.