Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, imar barışında 2 milyar 800 milyon lira civarında para toplandığını açıkladı. Ancak açıklamasıyla bu ‘barışın’ amacının halkın mağduriyetine bir cevap olmadığı aksine halkın cebinden para toplamanın bir aracı olduğunu açıkça ortaya koydu. Çevre ve şehirciliği aynı çerçeveye sığdıran yeni sistem bunu yaparken çevre diye nitelenen kent çeperinde ki doğal alanların inşaat şirketlerine alan açmak amacıyla yok edilmesi demek olduğunu bakanın açıklamalarında ve attıkları adımlarda rahatça görebiliyoruz. Gizli saklı bir işleri yok, ne yapıyorlarsa alenen yapıyorlar.
Bakan Kurum’un son dönem yaptığı açıklamalarda adeta şirketlerin pazarlama elemanı gibi bir tutum alması garip gelebilir. Ancak devleti şirket gibi yöneteceğiz hedefiyle kurulan AKP ve yeni sistem hükümetlerinin bu hedefine uygun bir pozisyonda hareket ediyor olması bu garipliği ortadan kaldırıyor. Kurum, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Vatandaşlığı Kanunu yönetmeliğinde değişiklik yapılmasını yabancılara mülk satışı amacıyla gerçekleştirildiğini belirtti. 250 bin dolara Türk vatandaşlığını inşaat şirketleri için ucuzlatarak satılığa çıkarılmış olması yapamayacakları hiçbir şeyin olamayacağını gösteriyor. Kurum, inşaat sektörü adına önemli bir adım olduğunu ve sektörün böylece büyük bir atağa kalkacağını söyledi. Son 5 yılda yabancıya 12 milyar dolarlık gayrimenkul satışı yapıldığını belirten Kurum, “Yabancıların son 5 yılda aldıklarını bir yılda almalarını sağlayacak tanıtım yapmamız gerekiyor. 2019 hedefimiz 10 milyar dolar” diye konuşmuştu.
Bakan Kurum, imar barışı düzenlemesindeki son duruma ilişkin de “Turizm ve sanayi alanlarında belli problemler vardı. Sosyal donatıların, havaalanlarının barıştan faydalanması noktasında sıkıntılar vardı. Onlara ilişkin usul ve esasları hazırladık. Cumhurbaşkanlığımıza gönderdik. İnşallah bugün yarın yayımlanır. Dolayısıyla sahadaki problemler çözülür diye düşünüyorum” demişti. Turizm Bakanlığı ise kendi göbeğini keserek sınırsız özgürlüğe ulaştı. Resmi Gazete’nin önceki günkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğiyle kamu arazilerinin turizm yatırımlarına tahsis izninin Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmesi sağlandı. Bu tahsisler için ihaleye çıkılmayacağı ve istedikleri kişilere bu alanları verecekleri ise yönetmelikte açıkça görüldü.
Yönetmeliğe, “Turizm tesisi hizmet alanlarının tahsisi” başlıklı son anda eklenen bir madde ile milli parklar da ve koruma alanlarında sınırsız yağmanın önü açıldı. Milli park ve tüm koruma alanlarında bazı bölgeler Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi (KTGB), Turizm Alan ve Turizm Merkezleri (TM) ilan edilmişti. Bu yönetmelikle birlikte, koruma bölgelerinde daha önce yapılan veya yeniden yapılacak olan planlarda ‘turizm tesisi hizmet alanı’ olarak işlenmiş yerler adrese teslim verilmesi sağlandı. Turizm Bakanlığı’nın bugünlerde hızına yetişmek mümkün değil. Büyük bir turizm şirketi sahibi olan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, belediyeler tarafından halkın kullanımına açık olan Halk Plajlarının ihaleyle işletmeye açılacağını açıkladı. Ersoy, “Özellikle Bodrum, Çeşme ve Antalya gibi çok popüler olan yerlerde belli sayılarda deneme amaçlı bu sene başlıyoruz. Halk plajları ihalesi yapacağız” ifadeleriyle her şeyin sermaye hizmetine sokulacağının açık işaretini verdi.
Doğayı korumak artık emekçilerin omuzunda
Mevcut iktidar Türkiye’nin dört bir yanını şantiyeye çevirmiş olmasını gururla ifade edebilmektedir. Yeni bir zengin sınıf yaratmak amacıyla yüklendikleri inşaat, enerji ve madenler doğal yaşamı adeta yok ederken işçiler ise köleleştirilmektedir. 3. Havalimanında ortaya çıkan işçilerin kölelik koşullarında çalıştırılması ve havalimanı için milyonlarca ağacın kesilmiş olması arasında bir paralellik var. Emek ve doğa birlikte atbaşı sömürüye tabi tutuluyor. Şirket sahipleri ve temsilcilerinin bakan yapıldığı bir ülkede her halde başka bir sonuç beklenemezdi. Kentler, kıyılar, ormanlar sular, tarım arazileri, doğa koruma alanları ve doğal sitler, denizler artık sınırsızca sermaye hizmetine sokulmuş durumda. Yani doğal yaşamın korunması bir avuç çevreci ve ekolojistin başarabileceği bir şey değil.
Dünya 4 milyar 567 milyon yıl yaşında. Dünyada yaşamı ortaya çıkaran ve halen sürmesini sağlayan şey ise; elementler, mineraller, kaya, su ve topraktır. Bu jeolojik unsurlarla başlayan yaşam bugün kapitalizm tarafından yok edilmek üzere. Kitlesel göçler ve kitlesel yok oluşların yaşanacağı günler artık çok yakın. Karar vermek zorundayız…