Kapitalizmin aşırı üretimleri toprağı zehirleyip yok ediyor. Tarımı fabrikalara taşıma hedefi işletilirken, yakın gelecekte yaşanması beklenen büyük kıtlığa ise çare olarak sunuluyor. Ancak unuttukları bir şey var, o toprak insan gibi canlı bir varlık
Yusuf Gürsucu
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer organizmalar yüz binlerce yıl toprakla birlikte evrimleşti. Kapitalist üretim süreçlerinin yaşamın her alanında yarattığı yıkımların en büyüklerinden biri de toprakta yaşanmakta. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dünyada toprağın yüzde 33’ünün tahrip olduğunu, 2050 yılına kadar bunun yüzde 90’a yükselebileceğini aktarırken, diğer yandan kapitalizm insanlığa toprak yerine, fabrikalarda yapılacak üretimi öneriyor. Kapitalist endüstrinin her türlü girdisi doğal yaşamın yağmalanması üzerinden tedarik edilirken, bu süreçte hem toprak hem de sular aşırı kirletilmiş durumda ve topraksız üretimin en önemli iddiası da bu noktada ortaya çıkıyor.
Çiftçiler intihar ediyor
Son dönemde tarımda büyük zorluklarla mücadele eden ve her gün neredeyse 30-40 kişinin tohum, gübre, enerji ve su şirketlerine ödeyemecekleri düzeyde borçlanması ve toprağın da giderek verimini yitirmesi sonucu çiftçiler Hindistan’da intihar ediyor. BBC’de yer alan haberde Hindistan’daki bu duruma çare bulmak isteyen Sadhguru adlı ünlü gurunun, SaveSoil (Toprağı Kurtar) adlı küresel bir kampanya başlattığı duyuruldu. Sadhguru, toprak sağlığını iyileştirmeyi hedefleyen kampanya kapsamında çiftçilere topraklarındaki organik maddeyi korumak ve en az yüzde 3 oranında tutmak üzere desteklenmesini talep ediyor. Sadhguru, “Eğer bunu da yok edersek toprak kuma dönüşür ve iş burada biter. Eğer toprak sorunuyla baş edemezsek bir çölün içinde yaşamak zorunda kalacağız” diyor.
3 cm toprak bin yılda oluşuyor
Washington Üniversitesi’nde Jeomorfoloji Profesörü olan David Montgomery, “1930’larda Kuzey Amerika’da görülen dev toz bulutu hatırlarsınız, herkesi çok şaşırtmıştı. Eğer toprağa iyileşme fırsatı vermezseniz ve sürekli tahrip ederseniz o toprakta tarımsal üretim yapılamaz hale gelir. Toprağın en verimli kısmı üst katmanıdır. Bu verimlilik yıllarca ve yüzyıllarca devam eden tarımsal aktivite yüzünden yok ediliyor. Böylece gıda yetiştirmek de giderek zorlaşıyor” diyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dünyada toprağın yüzde 33’ünün tahrip olduğunu, 2050 yılına kadar bunun yüzde 90’a yükselebileceğini aktarırken, sadece 2-3 santimetrelik sağlıklı toprağı oluşturmak için bin yılın gerektiğini belirtiyor.
Toprak ve bitki sağlığı
İngiltere’de bulunan Toprak Derneği’nde (Soil Association) Tarımsal Ormancılık ve Bahçecilik Başkanı Ben Raskin, tarımda teknolojinin rolünün yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Raskin, “Teknolojide öncelik toprak ve bitki sağlığı olmalı” diyor. Toprağı derinden kazan aletlerin yerine ufak delikler açıp içine tohum bırakan tohum ekiciler ve günümüzde kullanılan aletlerin sert müdahalelerine alternatif olarak çok daha yumuşak bir şekilde tohum eken ve yabani otları temizleyen aletlere ihtiyaç olduğunu ifade ediyor. Diğer taraftan toprağın çıplak kalmasını engellemek için örtü olarak kullanılan bitkilerin de önemine vurgu yapıyor.
Aşılması gereken son sınır
Raskin, şimdiye kadar kullanılan teknolojilerin toprağın sadece yüzeyini incelediğini, artık çok daha derine inip toprağın biyolojisinin düşünülmesi gerektiğini paylaşıyor. Bilim insanlarının toprağın içindeki yaşamın yalnızca yüzde 10’unu tespit ettiği sanılıyor. Montgomery, uzun yıllardır yeraltındaki dünyanın bilim için görünmez olduğunu, toprağın bilim dünyasında aşılması gereken son büyük sınır olduğunu aktarıyor. Toprak Birliği’nin Yenilikçi Çiftçiler Programı kapsamında yapılan bir deneyde yabani otları ve hastalıkları bastırmak için ağaçların etrafına söğüt talaşı malçı döküldüğü ve malçın içindeki asidin ağaçlarda bağışıklık reaksiyonu uyardığı tespitinin yapıldığı aktarılıyor.
Tarımı fabrikaya taşımak
Hem kirletiyor hem de çözüm üretiyorlar. Aynen küresel ısınmaya neden olan şey kapitalist endüstrinin kirli üretimlerinin bir sonucuyken, bu durumu düzeltmek adına yeşile boyanmış alternatif enerji sistemlerinin önerilip aşırı üretimlerin kesintisiz sürdürülmek istenmesi gibi. Toprağın adeta katledilip yok edilmesine neden olan kapitalizm koşullarında toprağın üretken olabilmesi mümkün değildir. Mono kültürel üretim süreçlerini dayatan ve toprağın dışarıdan verilen minerallerle üretken olabileceği önermelerini yapan kapitalizm, GDO’lu-hibrit tohumla, suni gübre ve tarım zehirleriyle binlerce yılda oluşmuş olan tarım kültürünü ortadan kaldırmaktadır.
Nereye sürükleniyoruz?
ABD merkezli piyasa araştırma kuruluşu Allied Market Research, 2018’de 2,23 milyar dolar piyasa büyüklüğüne sahip olan dikey tarım pazarının 2026’da değerini 6 kat artırarak 12,77 milyar dolara taşıyabileceğini öngörüyor. Bu büyümenin kısmen organik, pestisit içermeyen gıdalara olan talebin artmasıyla değil, aynı zamanda gıda güvenliğini artırmak ve ithalatı kısmak isteyen ülkeler tarafından da destekleneceği belirtiliyor. Dikey tarım şirketi Farm Urban kurucusu Paul Meyers, bitki fabrikalarını “geleceğin tarımı” olarak tanımlayıp “Bu, pestisit içermeyen ve gezegeni istikrarlı bir şekilde yok eden geleneksel at ve traktör tarımından daha sürdürülebilir bir yaklaşıma geçiş” iddiasını yaparken, kapitalizm koşullarında nereye doğru sürüklendiğimize ise önemli bir örnek teşkil ediyor.
Sermaye için birikim yolu
Birleşmiş Milletler’in yayınladığı bir rapora göre, dünya nüfusunun 2050’de 9,8 milyara ulaşacağı ve bu sayıda insanı beslemek için bugüne göre ortalama yüzde 50 ila yüzde 70 daha fazla yiyeceğe ihtiyaç olacağı söyleniyor. BM’nin bu raporunu dayanak yapan sermaye, geleneksel tarım uygulamaları ile nüfusu beslemek için ilave tarım alanlarına ihtiyaç duyulacağını, ancak ekin yetiştirmeye uygun olan arazinin yüzde 80’inden fazlasının kullanıldığını, gıda kıtlığının üstesinden gelmek için tarım fabrikalarına ihtiyaç olacağını iddia ediyor. Bu iddia dikkat çekilen kıtlığı çözmek adına yapılan bir iddia değil, sermaye için yeni bir birikim alanına işaret ederken, insanlığı kölelikten zincirli köleliğe sürükleyen bir gelecek hayalini gösteriyor.
Yavaş yavaş yok ediliyor
Kapitalizm, üretim süreçlerinin tamamını sermaye kontrolünde sürdürmek ister ve tarım da bunun bir parçasıdır. Adeta yavaş yavaş işkence ile yok edilme sürecine girmiş olan toprağı koruyup yaşatmak yerine onu kirletmeyi tercih edip tarımsal üretim sürecini ‘fabrikalara’ taşıyıp sermaye birikimini büyüterek, tarımın fabrikalarda sürdürülmesi kapitalizmin yakın gelecek hedefleri içinde yer alıyor. Bitkilerin topraktan beslendiği tüm mineralleri suni yolla üretip dayattığı topraksız tarımdaki yeni girdileri ortaya çıkarıp açlığa çözüm bulacaklarını iddia eden kapitalizmin büyümek ve yaşamın her alanını sömürmek dışında herhangi bir hedefinin olmadığının da bilinmesi gerekiyor.
Toprak bizler gibi canlı bir varlık
Annelerin kapitalist endüstrinin neden olduğu kirlilik, stres vb. etkilerle çocuklarına yetecek sütü gün geçtikçe kaybettikleri görülüyor. Diğer yandan aynı nedenlerle canlı bir organizma olan ‘toprak ana’ da her geçen gün verimsizleşerek çölleşiyor. Topraklar, dünyadaki biyolojik çeşitliliğin yüzde 25’ini içinde barındırırken, bir tutam toprağın dünyada yaşayan insan dahil tüm canlılar gibi canlı bir varlık olduğu bizlere unutturuluyor. Toprak ve diğer canlılar arasında yaşanan simbiyotik ilişkinin yaşamı var ettiği gerçeğini yok etmenin ekosisteme vurulacak en büyük darbe olacağı ise görmezden geliniyor.
Toprak kuma dönüşüyor
Bir bitki büyüme, çiçeklenme ve meyvelenme döneminde topraktan kökleri aracılığıyla beslenir. Bu beslenme sürecinde topraktan ne ihtiyacı varsa onu yeterli miktarda alır. Toprak bilgedir, ona verdiğimiz her tohuma kucak açar ve onu besleyip büyütür. Böyle bir döngü kirletilerek, mono kültürel tarıma mahkum edilip yoğun ilaçlama ve suni gübrelerle yapılan üretimle ve adeta kanı emilerek yok edilmektedir. Suyun içinde bitkiyi büyütmek ve ona dışarıdan yapay vitamin ve mineralleri vermekle toprağı eşitlemek veya daha iyi tarım diye yutturmaya çalışmak ancak sermayenin aklına gelebilecek bir yalandır. Topraklar artık kirlendi diye bizi topraksız tarıma alıştırmaya çalışan kapitalizm toprağı korumayı düşünmez bile. Aşırı üretimleri sürdürmek için doğayı topyekun yok olmaya sürükleyen akıl, toprakları da yok olma sürecine bağlayıp kuma dönüştürüyor. Ve bu süreç mutlaka durdurulup tersine çevrilmek zorunda.
Çaresiz değiliz
Yapılan hesaplamalara göre, dünyadaki bütün ülkeler ABD’de yapılan tüketim kadar tüketmesi halinde insanlığa 5 tane daha dünya gerektiğini gösteriyor. Burada ortaya çıkan sorun sermaye adına değişim değeri üreten üretim süreçleridir. Kullanım değeri üretmeyi içeren ve sadece ihtiyaçlarımız temelinde bir üretim sürecinin hayata geçirilmesi halinde ise dünyamızın bugünkü nüfusu aşan kat be kat nüfusu beslememesi için hiçbir neden yok. Yeter ki kapitalizmi hakettiği tarihin kirli sayfalarına gömelim ve yaşam için gerekli olan geleceği yaratalım.