Her mevsim ayrı bir duyguya çeker insanı. Kış soğuk ve durağandır, her şey kabuğuna çekilir, cemreler düşer, ilkbahar gelir, doğa şenlenir, yaz ısıtır, yollara düşürür bizi. Sonbahar son duraktır, hüzne bürünür her şey.
Sonbahar bir çağrışım deryasıdır şarkılar ve şiirler için. Güz adıyla da anılır sarı hırkasını giydiğinde ovalar. Verilmiş sözler, edilmiş yeminler gibi yağmurlarda yıkanmış bir sıcak merhabadır bazen, hüznün künyesindeki adı da hazandır ki; şairlere hazaniye’ler yazdırmıştır.
Bu mevsime ilişkin yazılan her dize ve her tümcede sözcükler, kanadı kırık kuşlar, rüzgârda savrulmuş yapraklar olmuşlardır.
Bu mevsime dair görüntüler gibi, bu yazının cümleleri de yapraklar misali rüzgarın peşi sıra savrulup kaybolabilir. Klavyede kusur aranmasın, ol sebep mevsim normalleridir.
Miskin yazın sonuna gelinmiştir, yeni bir dize arıyor şairlerin hevesi:
“Eylül toparlandı gitti işte-Ekim filan da gider bu gidişle…Gözlerimde bir yağmurlu gün başlar-Vakit ikindidir, mevsim sonbahar-Bir gülüş, bir mahzun bukle saçlarında-Bir eski çiçeği andırırsın yazdan-Ve bir şarkı başlar kahvelerin birinde-Bizi ömrümüzden alır götürür-Bir şarkı, faslı hicazdan.”
Sonbahar…Uçsuz bucaksız çağrışımıyla bir adıyla güz… Biraz daha hüzün katılmış adıyla hazan… Dokunaklıdır. Hayatı yanlış yaşayanlar bunun bütün bedellerini bir bir ödemiş, ‘üstü kalsın’ demiştir. Günler hazinleşmiş kimi dizeler, veda faslına dönüşmüştür:
“Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur / Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur / Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ / Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ / Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir / Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir.”
Her kelamına itibar edilen bilge bir mevsimdir sonbahar. Yaşanan yaşanmış, söylenen söylenmiş, giden gitmiş, kalan kalmıştır. Yüzleşme ve hesaplaşma vaktidir. Bütün mevsimlerin edası ve sevdası bu mevsimin yağmurlarıyla yıkanmış, saçlar ağarmış, kalpler bu mevsimde arınmıştır.
Sonbahara atfedilen bütün sözler kanayan yaralar gibi uyaklar oluşturur. Hazan, hüzün, güz.
Bir anı defteri gibidir, her şey orda kayda geçmiştir. Yeminler tazelenmiş, vakte hüküm inmiştir. Sevdaya dair tüm sözler bu mevsim tarafından rehin alınmıştır.
Hüznün en leziz zamanıdır. Hüzün, hazan mevsiminin en temel duygusudur. Bu mevsimde ayaklanır şairlerin efkarı. Ağaçtan kopmuş bir dal gibi, ağrıyan bir diş gibi, hayatın cilvesi, kahvenin telvesi gibi.
“Ömür biter bir uzun sonbahar olur/ Yaprak çiçek kuş dağılır, tarumar olur’ diyen şair dizesi gibi.
Adı gibi narindir kırılgandır bu mevsimin dilberi. Hüzzam makamında söyler sanki tüm şarkıları. Bir göçe sökün ederken kuşlar. Hüzünlüdür sonbahar şarkıları, geçmişi hatırlatır aşina bir duygu seliyle:
“Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştin / Biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim / Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar / Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma / Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar / Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma.”
Latifesi yoktur bu mevsimin ama tepeden tırnağa letafet ve zarafete bürünmüştür. Aklına gelmiş sevmelerin çıkmazında ‘Bende vakit geç’ demiştir aşığın biri:
“Ben gamlı hazan, sense bahâr, dinle de vazgeç / Sen kendine kendin gibi bir tâze bahâr seç, bende vakit geç.”
Sonbahardan, güzden, hazan mevsiminden kışa doğru yol alan bir mevsimde yazdım bu yazıyı … Mahzun, mahcup ve kırgın dizeler gibi, yağmurlarla ıslanmış, rüzgarlarda savrulmuş bir merhabayla işte geldim kapına;
“Bir kuş sesi gelir dudaklarından / Gözlerin gönlümde açar nergisler, / Düşen bin öpüştür yanaklarından / Mor akasyalarla ürperen seher… / Pencerenden bir gül attığın zaman / Işıklarla dolacak kalbimin içi. / Geçiyorum işte mevsim gibi kapından, / Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.”